1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Kurumlarımız, Yenilik ve Yaratıcılık Üzerine: Kültürel Bir Bakış
Kurumlarımız, Yenilik ve Yaratıcılık Üzerine: Kültürel Bir Bakış

Kurumlarımız, Yenilik ve Yaratıcılık Üzerine: Kültürel Bir Bakış

Mustafa Öngün: 1980’lerden bu yana kültürün, iş yeri organizasyonu, siyasi parti organizasyonu ve daha birçok organize olma biçimi üzerindeki etkisi sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında tartışılmaktadır (Alvesson, 2002).

A+A-

Mustafa Öngün

[email protected]

 

 

1980’lerden bu yana kültürün, iş yeri organizasyonu, siyasi parti organizasyonu ve daha birçok organize olma biçimi üzerindeki etkisi sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında tartışılmaktadır (Alvesson, 2002). Son dönemlerde tartışılan en önemli konulardan biri ise, kültürün yenilik üretme üzerindeki etkisidir. Yani yeniliği engelleyen kültürel yapıların “ne oldukları” ve “nasıl çalıştıkları” popüler sorular haline gelmiştir. Bu yazıda sözü edilen soruları kısaca ele alıp Kuzey Kıbrıs’taki aile, eğitim, siyasi ve sivil örgüt gibi kurumlarda kimi kültürel unsurların yeniliği engellediğini iddia edeceğim. Ancak bu soruları özellikle burada ele almamın nedeni, Kıbrıstürkü’nün sorunlarını çözmek için ortaya koyduğu sosyal, siyasi ve ekonomik metotların artık işe yaramadığını ve yeniliğe hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulduğunu düşünmemdir.

 

Kıbrıs sorununun bilindik yöntemlerle çözülemeyeceği artık herhangi bir Kıbrıslının bildiği bir gerçektir. Büyük bedeller ödenecek olmasına (ve halen ödenmesine) rağmen kurulan KKTC devletinin problemler yaşadığı ortadadır. Türkiye ile olan ilişkilerimiz de problemlidir. Ekonomik olarak her geçen gün daha geriye gitmekteyiz ve iş imkanları giderek azalmaktadır. Bunlar, artık hepimizin ezberlediği ve uzun sayılabilecek bir süredir Kıbrıslıtürkleri sosyal, politik ve ekonomik olarak etkileyen problemlerdir. Kısacası var olan siyasi ve ekonomik metotların sorunlarımızı çözmekte yetersiz kaldıkları aşikardır. Tabi burada not düşmem gerekir ki, bunu fark eden bir tek ben değilim ve yenilik gerektiğini vurgulayan ilk yazı da bu değildir. Bu konuyla ilgili düşünceler defalarca yazılıp çizilmiştir. Fakat birçoğumuz, yeniliği neyin getirebileceğini tartışmaktansa, yeniliğin nasıl ve ne yönde olması gerektiğini tartışıyor. İlginçtir ki bu tartışmalarda, çok açık bir şekilde olmasa da, toplumumuzda yenilik potansiyelinin olduğu varsayılıyor. Halbuki, yeniliğin nasıl olması gerektiğinden önce bizim toplumumuzda yenilik potansiyelinin var olup olmadığına ve bu potansiyelin nasıl ortaya çıkarılacağına bakmamız gerekmektedir. Bu açıdan baktığımızda göreceğiz ki, Kıbrıstürk toplumunun da yeniliğe açık olmayan kültürel yapılar vardır ve bu yapılara karşı mücadele vermeden politik, ekonomik ve sosyal alanlarda yeniliğin ortaya çıkması pek de olası değildir.   

 

Yeniliğin ortaya çıkmasında kültürün önemine bakarken öncelikle vurgulanması gereken, birçok çalışmada ortaya konulduğu gibi, yeniliğin yaratıcılık gerektirdiğidir (Amabile, 1996). Diğer bir deyişle, yaratıcılığın olmadığı bir yerde yenilik de olamaz. Bu nedenle (yenilik yaratıcılık dışında unsurlar gerektirse de) yeniliğin sadece yaratıcılık boyutuna bakarak bile neden siyasi ve ekonomik alanda yenilik üretmekte zorlandığımızı sanırım anlayabiliriz.

 

Yaratıcılık, yenilik gibi kültürel yapıyla çok yakından ilişkilidir. Ayrıntıya fazla girmeden, yaratıcılığın ortaya çıkmasını engelleyen iki tip kültürel yapıya değinmek gerekir. Birincisi bürokratik kültürler olarak tanımlanabilir. Bürokratik kültürler kurumsal olarak yukarıdan aşağıya doğru çalışan merkezi bir yapıya ve formal ilişkilere dayanır. Bürokratik kültüre sahip olan bir kurum içerisinde birey genel olarak sistemin çalışmasını sağlayan bir unsur, bir araç durumunda kalmaktadır. Daha da önemlisi bu tip kültürlerde kurallara uymak her şeyden daha önemli bir hale gelmektedir. Örneğin bu kültürlerde iyi bir öğrenci, iyi bir çalışan, iyi bir akademisyen olmak, yeni görüşler ortaya atmaktan, eleştirel veya farklı düşünebilmekten ziyade; kurallara en iyi şekilde uymak anlamına gelebilmektedir. Birkaç örnek verecek olursak, bürokratik kültüre sahip bir okulda anne, babası ve öğretmeninin koyduğu kurallara uyan çocuklar, bu kurallara uymayanlardan daha başarılı oluyorlar. Bu tip bir kültüre sahip olan okullarda, başarılı bir öğrenci olmakla yaratıcı ve yeniliğe açık olmak bambaşka iki şey haline gelebiliyor. Peki neden? En önemli neden yeniliğin ve yaratıcılığın çoğu zaman kuralların dışına çıkmayı gerektiriyor olmasıdır. Yine ayrıntılara fazla girmeden denilebilir ki, bürokratik kültürlerin kendi içinde avantajları olsa bile, onların merkezi oluşumu ve kuralları fazlasıyla önemseyen bir hal almaları, yaratıcılığa karşı direnen ve dolayısıyla çoğu zaman yeniliği engelleyen kültürler yaratmaktadır.

 

Yeniliğe engel teşkil eden ikinci kültürel model ise aşırı hiyerarşik yapılanma olarak tanımlanabilir. Bir kurumun içerisindeki yöneticilik, müdürlük, çalışan, öğrenci, akademisyen vb. gibi rollerin kesin çizgilerle belirlenmesi, alt rollerdeki bireylerin karar alma mekanizmalarında yer almaması ve üst rollerdeki kişilerin kararlarından dolayı sorgulanamaması aşırı hiyerarşik kültürel bir yapılanmaya işaret eden özelliklerdir. Bu tip kültürel yapılara sahip olan kurumlarda yaratıcı düşünceler, davranışlar ve yenilik otoriteye karşı bir başkaldırma veya otoriteyi yok etme girişimi olarak algılanabildiği için teşvik edilmemektedir. Bürokratik kültürlerde olduğu gibi bu kültürlerde de otorite ve onun kurallarına uyma ödüllendirilirken, kuralların dışına çıkmak, kuralları sorgulamak zorunlu olarak cezalandırılır veya en iyi ihtimalle pek teşvik edilmez.  

 

Her zaman olmasa bile çoğu zaman otorite ile ters düşmeyi ve kuralların belli ölçüde dışına çıkmayı gerektiren yaratıcılık ve yenilik ise bu kültürler içerisinde pek mümkün olamaz. Kıbrıs’ın kuzeyindeki eğitim, aile ve benzeri kurumlara bakarsak bu kurumların yukarıda bahsettiğim kültürlere ne kadar yakın olduğunu anlamak için sosyal bilimci olmaya gerek yoktur. Hepimiz biliyoruz ki, aile kültürümüz hiyerarşik, eğitim kültürümüz ise oldukça bürokratiktir. Bununla birlikte birçok iş yeri, siyasi parti ve sivil toplum yapılanmamız da bu özellikleri barındırmaktadır. Kısacası (argümanın ampirik çalışmalarla desteklenmesi gerekmesine rağmen) en önemli sayılabilecek kurumlarımızın yenilik ve yaratıcılık potansiyeline karşı direnen kültürel bir yapıya sahip olduğunu iddia etmek Kıbrıstürkü’nün günlük yaşamına ters düşmeyecektir.

 

Yazının başında ortaya attığım iddiayı sanırım şimdi daha iyi ve kapsamlı bir şekilde tekrardan ortaya koyabiliriz: evlerimizde, sınıflarımızda ve iş yerlerimizde yaratıcılığa ve yeniliğe kapalı bir kültürü yaratıp onun bir parçası olurken, siyasi, sosyal ve ekonomik yenilik istemek, doğal olarak yeniliği ve onun gerektirdiği değişimi sağlamayacaktır. Yenilik isteyen Kıbrıstürkü aile kurumunda, eğitimde ve birçok organize olma biçiminde radikal değişiklikler yapmadıkça her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan siyasi ve ekonomik yeniliği ortaya çıkaramayacaktır.

 

Konuya biraz daha açıklık getirmek için Aziz Nesin’in bir konuşmasından küçük bir alıntı yapmak yerinde olacaktır. Aziz Nesin 1990’larda ODTÜ’de yaptığı bir konuşmada “Biz Türkler neden hiçbir şey bulamıyoruz? Bizim neden orijinal sosyal teorisyenlerimiz yok? Bizim neden buluş yapan bilim adamlarımız yok?” gibi sorulara şu yanıtı verir: “Yok; çünkü otorite bizim yerimize düşünüyor, bizim yerimize karar veriyor.” diye yanıtlamıştı. Aziz Nesin bu cevabı Türkiye için vermesine rağmen bizim için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Nesin’in cevabını yukarıda bahsedilen kültürel yapılar çerçevesinde tekrardan yorumlarsak şöyle bir sonuca ulaşabiliriz: Biz yenilik üretemiyoruz; çünkü biz yaratıcılığın teşvik edilmediği, kurallara uymanın, otoritenin kabulünün her şeyden önemli olduğu bürokrasi ve hiyerarşi kültürüne sahibiz.

 

Sonuç olarak Kuzey Kıbrıs’ta yeniliğin gerekliliğini savunan (ve özellikle de solda duran) gerek siyasi, gerek sivil toplum oluşumları (kendilerinden başlayarak) eğitim, aile ve benzeri kurumlarda daha az hiyerarşik ve bürokratik kültürel oluşumları desteklemeleri gerekmektedir. Siyasi, sosyal ve ekonomik alanda yenilik yukarıda bahsedilen baskın kültürel yapıyı değiştirmeyi gerektirir. Bu türden bir değişim de farklı mücadele ve aktivite alanları yaratmamızı zorunlu kılar.

 


 

Referanslar

Alvesson, M. (2002). Understanding Organizational Culture. Great Britain: SAGE Publications.

 

Amabile, T. (1996). Creativity in Context: Update to the Social Psychology of Creativity. Westview Press, Boulder, CO.

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2630 defa okunmuştur