Kuşkular-Endişeler-Korkular ve Paranoya
Kuşku ve endişeler içinde yaşamak çok zordur. Kuşkular ve endişeler mi korku’ya dönüşür yoksa korkular mı kuşkuları çoğaltır ? Doğrusu bilmiyorum. Bunun açıklamasını ‘bilenler’ bilir. Sade bir vatandaş olarak benim bildiğim, ikisinin birbirini hep tetiklediği.
“Kuşku’dur, endişe’dir, korku’dur” derken sonunda ‘paranoya’ devreye girer.
‘Bilenler’, paranoya’nın en kısa açıklamasını, ‘aşırı korku ve endişe’... yahut, ‘mantıksız kuruntular’ ...yahut, ‘aşırı şüphecilik’ olarak yaparlar.
Paranoyak, herşeyi sadece kendisinin anladığı (!) şekilde yorumlayan, her şeyi kendi algıladığı şekilde ‘doğru’ kabul edip öfke saçan, hatta saldırgan olmaya başlayan kişidir. Hep ‘kin’lidir. ‘Paranoyak’, sıradan şeyleri bile kendisine yönelik kabul eden; bir temele dayanmadığı halde sömürüldüğünü, aldatıldığını kabul eden, hatta, hep kendisine zarar verileceği kuşkusu içinde yaşayandır.
Kişiler ‘paranoyak’ olur da bir halk ‘paranoyak’ olmaz mı ? Bal gibi olur.... Yılların birikimi korkular, endişeler bir toplumu da hayda hayda ‘paranoyak’ yapar. İşte örnek: Kıbrıslı... İsterseniz ikiye de bölebilir, Kıbrıslı Türk-Kıbrıslı Rum da diyebilirsiniz.
Yıllardır, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum’dan çekinmiyor, korkmuyor mu ?
Yıllardır her iki topluma da aşılanan Türk düşmanlığı veya Rum düşmanlığı değil mi ?
Yıllardır her iki toplum da, kendi idealleri uğruna toplumunu yönlendirmedi mi ? Yönlendirirken de korkutmadı mı ?
Yıllardır her iki toplum da, -bırakın birilerinden korkmayı- kendi içinde bile korku ile yaşamadı mı ?
Yıllardır Kıbrıslı Türk, Rum korkusu ile yaşarken, Kıbrıslı Rum da ‘Türkiye’ korkusu ile yaşamadı mı ?
Bütün bu korkular iki toplumun da paranoyak hale getirildiğini göstermez mi ?
***
Yepyeni bir döneme girdik bir kez daha. Yepyeni bir ‘çözüm arayışları süreci’ içindeyiz. Sonuç için her iki tarafta da ‘umutlular’ var ‘umutsuzlar’ var. ‘Umutlular’ paranoyadan kurtulmayı başaranlar. Umutsuzlar ise ikiye bölünüyor. Birinci bölümde ‘paranoyaklar’ ikinci bölümde ise onların bu zaafından yararlananlar var.
Çözümcülerin işi zor. Herkesi mutlu etmek zorundalar.
Rum, (kabaca) iki bölgeliliğe razı oldu nihayet. Ayrıntılar var bu konuyla da ilgili. Ama herhalde çözerler. Çözülmesi zor gibi görünen en önemli konulardan başında Kıbrıs’daki Türk askeri ve hemen ardından da ‘Türkiye’nin Garantörlüğü’ geliyor. İkisinin de nedeni ‘paranoya’. Rum, Tük askerinden korkuyor ve güvenmiyor. Türkiye’den de.
“Ya Türk ve Türk askeri tekrardan saldırırsa ?” Bu soruya verilecek cevap çok basit aslında. “Durup otururken neden saldırsın ki Türkiye ? Sen birşey yapmazsan Türkiye de müdahale etmez. Yeniden sorun çıkarmaya niyetin yoksa, Türkiye’nin garantörlüğünden neden korkuyorsun ki ?”
Türk, (kabaca) iki bölgelilikten yana. İki kurucu devletten biri olarak başrolde olmak istiyor. Figüran veya yama değil. “Ve....” diyor “Türk askeri çekilmeyecek (en azından şimdilik.); Türkiye’nin garantisi de devam edecek.”
Bu da Türk’ün paranoyası. Çünkü bunca yaşanmışlıklardan sonra Rum’a güvenmiyor, güvenemiyor.
***
Paranoya psikolojik bir hastalık. Kıbrıslılar da uzun yıllardır hasta. Tedavi çok yavaş gitti. Hala ‘paranoya’ belirtileri orada duruyor. Ve gerçek: Hastalık tamamen tedavi edilmezse, çözüm zor. Zor’u başarmak, paranoyakların işi olamaz. Öyleyse akiller önde olmalı. Bu kadar basit.