1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Soyalan fırsat! İstenirse çözülür”
“Soyalan fırsat!  İstenirse çözülür”

“Soyalan fırsat! İstenirse çözülür”

YENİDÜZEN’e konuşan 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Kutlu Adalı cinayeti hakkında ortaya atılan iddiaların ve itirafların olayın çözülmesi için büyük bir fırsat doğurduğunu söyleyerek, Kıbrıslı Türk siyasilerin girişim yapmasının şart olduğunu kaydetti

A+A-

Ödül Aşık ÜLKER

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, son günlerde Kutlu Adalı cinayeti hakkında ortaya atılan iddialar ve itirafların cinayetin çözülmesi için büyük bir fırsat doğurduğunu söyleyerek, o günlerde hakim olan askeri vesayetin artık kırıldığını belirtti.

“Askerin vesayeti Türkiye’de kırıldığına göre istenirse yapılabilir ama istenecek mi? Az önce söylediğim gibi becerilebilecek mi?” diyen Talat, Kıbrıslı Türk siyasilerin konunun açıklığa kavuşturulması için girişim yapmasının şart olduğunu kaydetti.

Cinayetin işlendiği dönemde yaşananları anlatan Talat, konuyla ilgili araştırmanın Türkiye’de yapılması gerektiğini söyledi.

Kutlu Adalı cinayetinin tahkikat memuru olan Ahmet Soyalan’ın bugün Polis Genel Müdürü olmasını “iyi bir avantaj” olarak değerlendiren Talat, “Varolan delilleri görmüş biri, hangi safhada kimin kendisine ‘dur’ dediğini o bilir. Zamanında Ahmet Soyalan hangi askeri makamdan talimat geldiğini tam olarak belki bilmez çünkü kendi amirinden talimat almıştır. Ama mutlaka vicdanlı bir insandır, bundan eminim, bu olayın ortaya çıkmasını o da ister. Sonuçta adaletin bir parçasıdır ve azami gayreti gösterecektir diye düşünüyorum. Ama burada esas olarak siyasilerin harekete geçmesi, Türkiye tarafının ikna edilmesi lazım” diye konuştu.

  • Soru: 6 Temmuz 1996 günü ne oldu? O dönemde Başbakan Yardımcısı’ydınız, Gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürüldüğünü nasıl öğrendiniz, neler yaşandı?
  • Talat: O dönemde hükümet istifa etmişti yani ben istifa etmiş hükümetin başbakan yardımcısıydım. O gün benim Güzelyurt’ta toplantım vardı. Hatta galiba bir düğünden dönüyordum. 6 Temmuz doğum günüm. Doğum günü kutlama geleneğimiz pek yoktu ama çocuklar “doğum günün kutlu olsun” derdi, eşim de her zaman evde bir kek yapardı. Onun için “eve biraz erken, çocuklar uyumadan gideyim” dedim. Geçitköy üzerinden Girne’ye gitmeyi planlarken, Çamlıbel civarında “Kutlu Adalı vuruldu” diye telefon geldi. Kimden geldiğini hatırlamıyorum, büyük ihtimalle partiden veya müsteşarımdan olabilir. Hemen Lefkoşa’ya döndük. Kutlu Adalı’nın evine gittik, cesedi kaldırılmıştı. Bir süre orada bilgi aldık. Sonra da polisle temas ettik. Araştırma yapılıyordu, hatta olay yeri araştırma ekibi biz gittiğimizde hala oradaydı.
    Kutlu Adalı’nın öldürülmesi beklenmedik bir olaydı, uzun zamandır böyle faili meçhul cinayetler olmamıştı, belli ki organize bir cinayetti. Mermiler balistik inceleme için Türkiye’ye gönderildi. Araştırma sonucunda bize gelen bilgi cinayetin bir uzi silahıyla işlendiğiydi. Bu bizi çok şaşırttı.
    Daha sonra, benim Milli Eğitim ve Kültür Bakanı olduğum dönemde Türkiye’de Kültür Bakanı olan ve o vesileyle tanışıp, dostluk kurduğum Susurluk Komisyonu’nda üye olarak bulunan Fikri Sağlar’ı buraya davet ettim. Kendisi milletvekiliydi, burada çeşitli temaslar yaptığında Uzi silahının Türkiye’de sadece özel harekatçılarda olduğunu öğrendik. O silahlar İsrail’in, dönemin başbakanı Tansu Çiller’e verdiği hediye silahlardı, Çiller de bunları özel harekata vermişti. Dolayısıyla bu cinayet orayı işaret ediyordu, yani askeri veya askerle bağlantılı suç çetelerini işaret ediyordu.
    Sonradan öğrendik ki, Abdullah Çatlı o günlerde başka bir isimle buraya gelmişti, cinayetle ilgili onun adı geçti. Bu arada yerli, Kıbrıslı bir kişinin daha adı geçti. Fakat hiçbiri doğrulanamadı, zaten doğru dürüst soruşturma yapılmadığı da AİHM kararıyla tescillendi. Biz hükümetten ayrıldıktan sonra da cinayetle ilgili bazı zorlamalarımız oldu. Hakkı Bey’in de söylediği gibi polis siyasilere doğru dürüst bilgi vermedi.

“Başsavcılık askeri vesayeti kabullenmiş pozisyondaydı”

  • Soru: O dönemde hükümet soruşturmadan ne kadar haberdardı?
  • Talat: Bizde adli makamlar hükümetten tamamen bağımsızdır, soruşturmayı savcılık ve polis yürüttür. Yani konu savcılığın ve polisin elindeydi, polis askere bağlıdır. Başsavcılık da o zamanlarda bu vesayeti kabullenmiş pozisyondaydı. Hükümetin bilgisi, onların verdiği kadar olurdu. Askeri kontrol çok çok ciddi boyuttaydı. Düşünün ki, o günler Özker Özgür’ün “Davul benim boynumda, tokmak başkalarının elinde” dediği günlerdi. Diyeceksiniz ki, peki niye hükümet oldunuz? Sarsmak için, kabuğu ne kadar çatlatabilirsek, o kadar iyi olurdu. Nitekim oldu da, eğitimde reformlar yapabildik, memlekete enerji üretimi sağlayabildik, elektrik santrali bizim zamanımızda, bizim gayretimizle tamamlandı. Sonra demokrasi geliştirildi, o dönemde konuşmak kimin haddineydi. Bütün bunlar bizim hükümette bulunuşumuz sayesinde oldu. Her şeyi yapabildik mi? Hayır, yapamadık. Nitekim Özker Özgür yoruldu, usandı, bıktı, ayrıldı. Parti de o zaman bir değerlendirme yaptı, “Özker Özgür’ün söyledikleri doğru ama hükümetten ayrılmamak lazım, devam etmek lazım” dedi.

 “Defalarca bilgi istedik”

  • Soru: Dönemin başsavcısı Akın Sait hükümetin polisten bilgi alamadığına dair açıklamaları kabul etmedi ve herhangi bir siyasinin kendisinden bilgi istemediğini söyledi. Polisten veya başsavcılıktan bilgi talep etmiş miydiniz?
  • Talat: Defalarca istedik. Sözde Polis Başbakana bağlıydı, ama Hakkı Bey’in de dediği gibi son derece sınırlı bilgiler geliyordu. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bakın Barnabas baskınını araştıran polis amiri de başka biçimde aynı şeyi söylüyor. GKK’nın, “orayı terk et” dediğini anlatıyor. Bu hususlar bilinmeyen şeyler değil ki.
     
  • Soru: Cinayetin, Adalı’nın St. Barnabas baskınıyla alakalı yazdığı yazılarla bağlantılı olduğu da düşünüldü...
  • Talat: Kutlu Adalı St. Barnabas baskınıyla alakalı birkaç yazı yazmıştı ve sonra öldürüldü. Ondan dolayı onunla ilişki kuruldu.

Neden Kutlu Adalı öldürüldü?

  • Soru: Öncesinde de birilerinin Adalı’yı bu konuda yazmaması için uyardığı, tehdit ettiği de konuşuldu...
  • Talat: Onları da sonradan öğrendik, hem yazma diye uyarıldığı, hem de genel olarak tehditler aldığına dair bilgiler aldık. Ama ben bu bilgileri cinayetten sonra edindim. Parti başkanıydım ama sonuçta gazete çerçevesinde olan ve biraz da rutin hale gelmiş, birçok insanın tehdit aldığı şartlarda bunlar bana özel olarak anlatılmamıştı. Sonradan eşinden aldığım bilgilerle bu konuda bilgi sahibi oldum.
    Hep şunu düşündüm, neden Kutlu Adalı öldürüldü? Sivri, ağır sözler de kullanan başka insanlar vardı. Kutlu Adalı son derece terbiyeli, efendi, edebiyle ve edebi yazan biriydi. Dolayısıyla onun öldürülmesi hep bir muamma olarak kaldı ve sonuçta şu kanaate vardım, “biz Adalı’yı öldürdük, siz korkun” mesajı verilmek istenmiş olabilirdi.

“‘Kutlu Adalı, PKKlı’, bu ne kadar absürt bir niteleme”

  • Soru: Son yapılan açıklamalarda PKK bağlantısı yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Talat: “Kutlu Adalı, PKKlı”, bu ne kadar komik, absürt bir niteleme. Böyle bir şey nasıl olabilir? Kutlu Adalı kim? PKK ne? Ne alakası var? Galip Mendi de St. Barnabas’ta Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nın PKK’ya yönelik bir operasyon yaptığını ve Sivil Savunma Teşkilatı’ndan da sivil araba istendiğini söyledi. Kutlu Adalı bu açıklamalarda PKKlı olarak nitelendiriliyor, Atilla Peker Adalı’nın evinin kalabalık olduğunu söylüyor ve onların da PKKlı olduğunun ve öldürülmelerinde sakınca olmadığının kendisine söylendiğini anlatıyor. O zamanlar Kürt kökenli bazı KKTC vatandaşlarının Güney Kıbrıs’taki PKK ile temas kurdukları ve bu süreçte rol aldıkları iddiaları vardı, ki ben bunları çok daha sonra ya Başbakanlığım ya da Cumhurbaşkanlığım döneminde öğrendim, tam hatırlayamıyorum. Bunları öğrendiğim dönemde Barış Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner’i çağırıp bu konuda bilgi almıştım. Çünkü Papadopulos’un da bazı açıklamaları vardı. O günlerde PKK’nın güneyde bazı faaliyetlerde bulunduğu ve Trodos’ta kampları olduğu iddiaları Türk basınına da yansımıştı. PKK’nın silah sakladığı ve ona yönelik St. Barnabas’ta bir operasyon yapıldığına dair bazı bilgiler aldık ama bu bilgiler birşeyi çözmedi, daha da karmaşıklaştırdı. Şu anda bilemiyoruz. St. Barnabas baskını gerçekten ne maksatla yapıldı? İncil meselesi çok zayıf bir ihtimaldir, onca yıl orada bekleyip de Türk askeri tarafından bulunması çok inandırıcı görünmüyor. PKK’ya yönelik bir şey veya askerlerden birinin gömdüğü altınları almaya gelmiş olması daha mantıklı gibi görünüyor. Bu, Kutlu Adalı’nın hayatına mal oldu. Niye yapılmıştı?  Korkutma maksatlı mı yapılmıştı? PKK ile nasıl bir bağ kurulmuştu?  Bilemiyorum. “PKK’ya yönelik bir operasyondu, Kutlu Adalı da yazdığına göre, demek ki PKKlıydı” diye geri zekalıca bir yorum mu yaptılar, bilemiyorum. Kutlu Adalı’nın PKKlı olduğuna kimse inanmaz.

 “Sonuç itibarıyla bugün yaşayan, masumiyet karinesine de dikkat edilerek ifadesine başvurulması gereken kişiler var. Bir soruşturmaya ihtiyaç olduğu bizim siyasilerimiz tarafından belirtilmeli, bu konuda ısrar edilmeli”

“Askerin yaptığı hiçbir şey sorgulanmazdı”

  • Soru: Bu cinayet burada bir infial yarattı. Bu cinayet işlendiğinde Türkiye’de yankı buldu mu, basına yansıdı mı?
  • Talat: Hiç hatırlamıyorum ama o zamanlar Türkiye’de askeri vesayet egemendi, bu konuda hangi gazete yazacaktı? Askerin dokunulmazlığı vardı, askerin yaptığı hiçbir şey sorgulanmazdı. 15 Temmuz darbe girişimine kadar, Türkiye’de asker dokunulmazdı.

“Bugünkü şartlarda büyük bir fırsat doğdu”

 

“Bugünkü şartlarda büyük bir fırsat doğdu. Bizim siyasi makamlarımız derhal Türkiye siyasi makamlarıyla temas etmeli ve kendilerine bu konunun Kıbrıslı Türkler için çok hassas olduğu, mutlaka açıklığa kavuşturulması gerektiği anlatılmalı”

 

  • Soru: Son zamanlarda Kutlu Adalı cinayeti hakkında önemli bir gelişme var, suç örgütü lideri Sedat Peker, her ne sebeple olursa olsun, bazı açıklamalar yapıyor, bazı isimler veriyor. Kutlu Adalı cinayeti hakkında artık bazı iddialar, bazı itiraflar var. Bundan sonra ve bugünkü şartlar altında ne gibi gelişmeler olabilir?
  • Talat: Bugünkü şartlarda büyük bir fırsat doğdu. Bizim siyasi makamlarımız derhal Türkiye siyasi makamlarıyla temas etmeli ve kendilerine bu konunun Kıbrıslı Türkler  için çok hassas olduğu, mutlaka açıklığa kavuşturulması gerektiği anlatılmalı. Faillerden biri Atilla Peker’in  birlikte Kıbrıs’a geldiği Korkut Eken. O yaşıyor, azmettirici gibi görünüyor. Abdullah Çatlı’nın vurduğu iddiası var, o hayatta değil. Sonuç itibarıyla bugün yaşayan, masumiyet karinesine de dikkat edilerek ifadesine başvurulması gereken kişiler var. Bir soruşturmaya ihtiyaç olduğu bizim siyasilerimiz tarafından belirtilmeli, bu konuda ısrar edilmeli, Türkiye İçişleri Bakanı Soylu’nun bu konunun üstüne gideceğine dair sözleri hatırlatılmalı.

“Tatar ve Saner ne kadar tuhaf şeyler söylediler”

  • Soru: Bu arada Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan gelen açıklamalar dosyanın kapandığı, gerginlik yaratılmaması yönündeydi...
  • Talat: Ne tuhaf laflar değil mi? Ne kadar tuhaf şeyler söylediler. Gerçekten inanılır gibi değil.
  • Başbakan “kapatılmış bir dosya” diyor. Bir sürü itiraf var, iddia var, yeni iddialar çıktığında zaman aşımı da biter. Bu araştırma Türkiye’de yapılacak, bana göre Türkiye’de de zaman aşımı yaşanmaz çünkü yeni olgular, itiraflar var. Yeni bilgiler ortaya çıkınca durum değişir. Türkiye’deki mevzuatı tam bilmiyorum ama bu konu bizim için önemlidir, olay Türkiye’den gelen kişiler tarafından yapıldı. Bazı arkadaşlar “isteyelim versinler” diyor ama hiçbir devlet vatandaşını vermez, kendi yargılar.

“Siyasilerin harekete geçmesi, Türkiye tarafının ikna edilmesi lazım”

 “(Kutlu Adalı cinayetinin tahkikat memuru Ahmet Soyalan’ın bugün Polis Genel Müdürü olması) İyi bir avantaj. Varolan delilleri görmüş biri, hangi safhada kimin kendisine “dur” dediğini o bilir. Zamanında Ahmet Soyalan hangi askeri makamdan talimat geldiğini tam olarak belki bilmez çünkü kendi amirinden talimat almıştır. Ama mutlaka vicdanlı bir insandır, bundan eminim, bu olayın ortaya çıkmasını o da ister”

 

  • Soru: Kutlu Adalı cinayetinin tahkikat memuru Ahmet Soyalan’ın bugün Polis Genel Müdürü olması bugünkü araştırmayı, soruşturmayı nasıl etkiler?
  • Talat: Bu iyi bir avantaj. Ben Ahmet Soyalan’ın bu konuda önemli bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Varolan delilleri görmüş biri, hangi safhada kimin kendisine “dur” dediğini o bilir. Zamanında Ahmet Soyalan hangi askeri makamdan talimat geldiğini tam olarak belki bilmez çünkü kendi amirinden talimat almıştır. Ama mutlaka vicdanlı bir insandır, bundan eminim, bu olayın ortaya çıkmasını o da ister. Sonuçta adaletin bir parçasıdır ve azami gayreti gösterecektir diye düşünüyorum. Ama burada esas olarak siyasilerin harekete geçmesi, Türkiye tarafının ikna edilmesi lazım.

“Türkiye’de savcılık müesseseleri zayıfladı, ne kadar yetenekli, bilgili olunduğuna dair endişem var”

 “Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın gücü tartışılmaz, aile de onu kastediyor. Sonuçta Tayyip Bey’in emrinde olduğunu söyleyen Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı olarak bu talimatı verirse bence bu iş ileriye götürülebilir”

 

  • Soru: Sedat Peker önümüzdeki günlerde Süleyman Soylu ile ilgili iddiaları olacağını da söyledi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Soylu’ya sahip çıktı. Adalı ailesi de “Erdoğan bu iş araştırın derse bu işin çözüleceğine dair ümidimiz olacak” diyor...
  • Talat: Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde en yetkili isim Cumhurbaşkanıdır ve Cumhurbaşkanı’nın talimatı emir telakki edilir. Görmediniz mi? Erdoğan Soylu’ya sahip çıktı, Soylu da “emrindeyim, emrinde oldum, emrinde olacağım, emrinde olmaya devam edeceğim” gibi paramiliter bir dille açıklama yaptı. Dolayısıyla Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın gücü tartışılmaz, aile de onu kastediyor. Sonuçta Tayyip Bey’in emrinde olduğunu söyleyen Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı olarak bu talimatı verirse bence bu iş ileriye götürülebilir.
    Türkiye’de savcılık müesseseleri zayıfladı çünkü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ne yargıç kaldı, ne savcı. Ne kadar yetenekli, bilgili olunduğuna dair endişem var. Sedat Peker’in açıklamalarının ardından Atilla Peker tutuklandı ama ruhsatsız silahtan tutuklanmış ve serbest bırakıldı.

“Türkiye garip bir ülke”

  • Soru: İddiaya göre Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili ifade vermek istemesine rağmen ifadesi alınmadı ve bu konuda yazılı bir dilekçe verdi..
  • Talat: Evet, bu yanlarını da düşündüğümde korkuyorum doğrusu. Bu herhalde beceriksizliktir. Türkiye garip bir ülke...
     
  • Soru: HDP’nin Sedat Peker’in videolarıyla gündeme gelen iddiaların araştırılması için TBMM’ye verdiği önerge AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddedildi. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Sedat Peker hakkında, daha önceden süregelen bir soruşturma kapsamında yakalama kararı verildiğini duyurdu. Bunlar önümüzdeki günler için size nasıl mesajlar veriyor?
  • Talat: Doğrusu bilemiyorum. HDP’ye karşı var olan yargılarından dolayı mı reddettiler, yoksa başka nedenleri mi var? Sedat Peker ile ilgili yakalama kararı da beklenen birşeydi. Ama adam Türkiye’de değil ki... Göreceğiz.

“Askerin vesayeti kırıldığına göre istenirse yapılabilir ama istenecek mi?”

 “Cinayeti işleyenler asker veya onların bağlantılı oldukları çevrelerdir. Askerin vesayeti Türkiye’de kırıldığına göre istenirse yapılabilir ama istenecek mi?”

 

  • Soru: Açıklamlarda adı geçenler de konuşmaya başladı. Galip Mendi, Korkut Eken ve Atilla Peker için “Evet geldiler ama Kutlu Adalı’yla ilgili konuşmadık” dedi. Korkut Eken, “Atilla Peker ile Kıbrıs’a PKK faaliyetlerini incelemek için gittim” dedi. Türkiye’deki mevcut şartlarda adı geçenler ne kadar sorgulanabilir?
  • Talat: Cinayeti işleyenler asker veya onların bağlantılı oldukları çevrelerdir. Askerin vesayeti Türkiye’de kırıldığına göre istenirse yapılabilir ama istenecek mi? Az önce söylediğim gibi becerilebilecek mi? Sıkıntı olabilir ama istenirse yapılabilir.
    Bizim siyasilerimiz Adalet Bakanı’yla da temas edebilir. Onunla temas etmenin ve talepleri iletmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim makamlarımızın derhal buna girişmesi lazım, muhalefet de böyle bir girişime ortak olabilir.
     
  • Soru: CTP mecliste bir araştırma komitesi kurulması yönünde önerge vermişti, kabul edildi, bu komite kurulacak...
  • Talat: O komite Türkiye’ye ziyaret yapabilir çünkü failler Türkiye’de... Muhalefet olaya dahil olmalı çünkü Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın söylediklerinden biraz tuhaf şeyler hissettim. Ama sonuçta hükümetin bazı girişimler yapması ve Türkiye ile adli yardımlaşma temelinde temasa geçmesi lazım.

“Kara hesaplaşmalarının içinden çıkamadıkları için buraya transfer ettiler”

  • Soru: Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’nin arka bahçesi olması durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Talat: Her konuda böyle oldu maalesef, şu anda da böyle. Şu anda başka açılardan arka bahçe gibiyiz, eskiden başka açılardan öyleydik. Kumar işini de bu memlekete getiren Türkiye’dir, arka bahçe anlayışı içinde kumarhaneler Türkiye’de kapatıldı, burada açılması için Türkiye’nin ilgili birimleri kumarhanelere kredi verdi, hala veriyor. O günün kara hesaplaşmalarının içinden çıkamadıkları için buraya transfer ettiler.
    Çok üzülüyorum ama şu anda da böyle, her işe karışıyorlar, bir partinin kurultayına kadar karışıyorlar. Benim görev dönemimde böyle bir şey olmadı, hiç duymadım, hissetmedim. 2004 askeri vesayetin devam ettiği yıllardı ve 2010lara kadar da devam etti, etmedi diyemem. Ama Türkiye’nin sivil idaresinin partilere karışması gibi ortam yoktu. Biliyorsunuz, “DP’yle kurmayın, UBP ile kurun” diye Özkan Yorgancıoğlu’nu aramışlardı, orada da tam tersine DP ile hükümet kurulmasını teşvik etmiş oldular. Orada da bir görüş olarak, “öyle düşünüyoruz” dediler.

“Arka bahçe olmaya devam ediyoruz”

Şimdi karışmalara fırsat veriliyor, “peki efendim”, “tamam efendim”le olmaz. Soylu’nun “emrindeyiz” yaklaşımı buradaki siyasi iklimde geçerli bir yaklaşım değil. Bizde başbakan cumhurbaşkanına “emrindeyim” der mi? Bizde böyle bir gelenek yoktur. Ama Türkiye’den bir şey gelince “peki efendim” deniyor ama bazen yapılıyor bazen yapılmıyor. Arka bahçe olmaya devam ediyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bizim yargı sistemimizi eleştirmesi, saldırıda bulunması, hakaret düzeyinde laflar söylemesi ne demektir? Burası Fransa değil ama Türkiye de değil, burası KKTC. Herkesin bunu bilmesi ve bu tür hareketlere göz yumulmaması lazım. İrademize gerçekten sahip çıkmamız lazım. Bunu UBP’nin de yapması lazım. Genel başkanının kim olacağına Türkiye’nin karar vermesine izin vermemesi lazım. Sağ da sol da “bu ülkede karar verilir” demeli, bunun başka yolu yoktur. Sen benim bir gazetecimi PKKlıya benzetip öldüreceksin? Vay yahu. Burada PKKlı varsa benim makamlarıma bilgi ver, niye vermiyorsun? PKK bizde de terör örgütü kabul ediliyor, bizim makamlarımız gerekli tedbirleri alsın. Yeraltı dünyası elemanlarıyla gelip PKK ile mücadele mi yapacaklar? Böyle bir şey olmaz, olamaz.

 

yd-destek-gorseli-2-111.jpg

Bu haber toplam 3657 defa okunmuştur
İlgili Haberler