Kuzey Kıbrıs da Ambargo Uyguluyor, Biliyor Muydunuz?
Evet, başlığa bakıp gülmeyin, doğru söylüyorum. Konuya açıklık getirmek için bir örnek vereyim. Avrupa Birliği’nin Ekonomi ve Sosyal İşler Komitesi başkanı Luca Jahier Kıbrıs’ı ziyaret ediyor. Normalde, Avrupa Birliği yetkilileri adanın kuzeyine pek geçmiyor. Fakat belli ki birileri Komite başkanını Kuzeyi de ziyaret etmesi için ikna etmiş.
Adam, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına ve Ticaret Odasına davet gönderip, buluşmayı önerdi. Bu arada belirtmekte yarar var: Kıbrıslı Rum yetkililer bu girişimden oldukça tedirgin oldular. Hani, engelleyebilseler engelleyeceklerdi.
Fakat Luca Jahier, uyarılara kulak asmayarak Kuzeye geçme ve Kıbrıslı Türklerle konuşma konusunda ısrar etti ve geçtiğimiz Cuma günü Lefkoşa’nın Türk semtine geçti.
Gelgelelim Kıbrıs Türk Ticaret Odası, bir mektup göndererek randevu yerine gitmeyeceğini belirtti.
O Ticaret Odası ki, bu önemli komitenin başkanı ile görüşebilmek için paralar harcayarak Brüksel’e heyetler gönderiyor. Heyet üyeleri de çoğu zaman Avrupa Parlamentosu’nun koridorlarında veya kafeteryalarda dolaşarak yakalayacak bir yetkili arıyorlar, Türk kökenli milletvekillerinden medet umuyorlar. Ama işte şimdi ayaklarına gelen ve Ticaret Odasını doğal olarak çok ilgilendiren bir komitenin başkanı ile görüşmek istemiyorlar.
Luca Jahier, buna hiçbir anlam veremiyor.
Bunun üzerine, Ticaret Odası bir “açıklama” yapıyor ve “Niyazi Kızılyürek’in ofisinde yapılan bir görüşmeye katılmayacaklarını” söylüyor.
Yani, Ticaret Odası bana ambargo uyguluyor.
Adam bu tavrı kavramada güçlük çekiyor.
Beni kast ederek, “Avrupa Parlamentosu milletvekili bir Kıbrıslı Türk’ün ofisine gitmekten niye kaçınıyorlar, niye böyle yapıyorlar anlamıyorum” diyor.
Nasıl yanıt verdiklerini bilecek durumda değilim. Ama büyük bir ihtimalle Brüksel’e giden heyetlerinin söylediklerini tekrar etmişlerdir. Vardır ya o terane: “Bize bir zamanlar Annan Planında iki sandalye verilmişti. Biz KKTC olarak ayrı seçim yapıp parlamentoya iki milletvekili göndermek istiyoruz, bu bizim hakkımızdır filan...”
Adam ne desin? Annan Planını biliyor, Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildiği için uygulanmadığını da...
Şunları da biliyor: KKTC diye tanınmış bir devlet yoktur. Ayrıca, Kıbrıs Sorunu henüz çözülmedi, bu yüzden de adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslı Türkler uluslararsı kurumlarda ayrı bir antite olarak temsil edilmiyorlar.
Adamın bildiği başka şeyler de var: AP’de seçilmiş bir Kıbrıslı Türk vardır. Bu milletvekili, Türkçe dilinin resmi dil olması için uğraşıyor, Yeşil Hat tüzüğünün uygulanmasında Kıbrıs Rum tarafının yaptığı engellemeleri Komisyona şikayet ediyor, Doğrudan Ticaret Tüzüğünü temelli olarak çöpe atılması için Kıbrıslı Rumların yaptıkları girişimlere karşı çıkıyor ve tüzüğün yok sayılmasını engelliyor.
Tabii adamın bilmediği şeyler de var.
Ticaret Odasının yetkililerinin beni Avrupa Parlamenteri olarak kabul etmediğini, parlamenterliğimi kabul etseler de Kıbrıslı Türk olduğumu kabul etmediklerini, Kıbrıslı Türk olduğumu kabul etseler de Kıbrıslı Türkleri temsil edebileceğimi kabul etmediklerini, bu yüzden parlamentoya gönderdikleri heyetleri benden daha “Türk” olan “Türk asıllı” milletvekilleri ve birkaç kolonyalist İngiliz’le (hoş, artık onlar da yok ya!) buluşturduklarını, hatta kendi aralarında konuşurken benden “Rum milletvekili” olarak bahsettiklerini adam nereden bilsin?
Yoksa, utanmadan adama bunları da mı söylediler?
Ahmaktırlar, söylerler...
Ve ne yazık ki, bu ahmaklık sadece onlara özgü değildir.
Ambargo altındaki Kuzey Kıbrıs’ın siyaset sahnesinde çok vardır bunlardan...
Üstelik sadece sağında değil, solunda da...