Kuzey Kıbrıs’ta yaşamak ruh sağlığımızı bozuyor mu bozmuyor mu?
Ruh sağlığı!
İngiliz da der, “Mental health”!
-*-*-
Nedir ruh sağlığı?
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “… Ruh sağlığı, insanların yaşamın stresleriyle başa çıkabilmelerini, yeteneklerini fark edebilmelerini, iyi öğrenip iyi çalışabilmelerini, yaşadıkları topluma katkıda bulunabilmelerini sağlayan ruhsal iyilik halidir…”
-*-*-
Tane tane, tek tek bu tanımın üzerine gidelim…
Yaşam streslerle doludur…
Kişi, bu streslerle başa çıkmalıdır…
Ve bu arada yeteneklerini fark edebilmeli, iyi öğrenebilmeli ve iyi çalışabilmelidir…
Neden?
Yaşadıkları topluma katkıda bulunabilmek için tabii ki!
-*-*-
Tanım böyle!
-*-*-
Yani, bir kişinin ruh sağlığı iyiyse, toplumuna faydası da artacaktır…
-*-*-
Toplumunu değil de kendi çıkarlarını veya başka bir ülkenin çıkarlarını düşünenler mi?
Anladığım kadarıyla Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bunların “ruh sağlıkları” iyi durumda değildir ki konumuz bu değil!
Ayrıca teşhis koymak doktorların işidir!
-*-*-
Sağlıklı bir toplum için sağlıklı bireylerin büyük önemi var…
Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti, yani Kıbrıs’ın Güney tarafına konuşlanmış “yasal” devlet de geçtiğimiz gün tarihinde ilk defa “ruh sağlığı” ile ilgili olarak bir “strateji” belirlemiş…
-*-*-
Sağlık Bakanı Michael Damianos, önümüzdeki üç yılı kapsayacak bu strateji kapsamında, Athalasa bölgesindeki ruh sağlığı hastanesinin geliştirileceğini açıklamış…
-*-*-
Damianos, ruh sağlığı ile ilgili olarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarını da duyurmuş…
Buna göre, Kıbrıs’ın öteki yarısındaki “yasal devlet”te yaşam süren her altı yetişkinden birinin ruh sağlığı sıkıntısı varmış!
Avrupa Birliği’nde bu oran “sekizde bir”miş!
-*-*-
İnsanların ruh sağlıklarını neler etkiliyormuş peki?
Pandemi süreci…
Gözle görülebilir iklim değişiklikleri…
Ayrıca devam etmekte olan maddi sıkıntılar…
-*-*-
İnsanların ruh sağlığını etkileyen faktörlerden biri de, “jeopolitik istikrarsızlık…”
-*-*-
Nedir jeopolitik istikrarsızlık?
Nasıl açıklanır?
-*-*-
Bölgedeki siyasi sorunların yaşattığı huzursuz – belirsiz ortam diyebiliriz…
-*-*-
Şimdi, gelelim imamın elektrikli arabasını şarj meselesine!
Selamızı okuyacak mı okumayacak mı?
Durduk yere, yazının ortasına bu konuyu eklemek, tipik bir ruh sağlığı sorunu olsa gerek…
-*-*-
Neyse!
Güney’de bahsettiğimiz sorunlar ve daha niceleri nedeniyle her altı kişiden birinin ruh sağlığı sıkıntılı!
Peki Kuzey’de?
-*-*-
Yok canım bizim öyle bir sorunumuz yok ki!
Herkes maşallah sağlıklı!
Zaten nüfusu bilmediğimiz için biz bu konuda herhangi bir oran da veremiyoruz!
-*-*-
Kuzey coğrafyada kurulmuş olan “sözde” devlette kaç kişi yaşıyor?
400 bin?
460 bin?
800 bin?
1 milyon 31 bin?
-*-*-
Kimse bilmiyor!
“Kalabalık” diye bilinen bir çeşit “rakamsal olmayan” ama “işgalsel” diye tanımlayabileceğimiz açıklama var ki “kalabalık” ifadesi bile bir şekil ruh sağlığı bozulması sebebi sayılabilir!
-*-*-
Tamam kalabalığız ama rakam verelim lütfen!
Yok!
-*-*-
Güney’le kıyasladığımız zaman, pandemi ya da iklim değişikliği konusunda aramızda pek stres sebebi farkı olmadığı inancındayım…
Ancak örneğin ekonomik sıkıntılar, bizde daha fazladır diye düşünüyorum…
En basit örnekle açıklayacak olursak, bizdeki yıllık enflasyon yüzde 100 civarındadır ki bunu bile doğru hesaplayamıyoruz – ayrı bir stres sebebi -…
Güney’de yıllık enflasyon yüzde 1,5!
-*-*-
Gelelim jeopolitik istikrarsızlığa…
-*-*-
Kıbrıs Türk toplumu, Kıbrıs Türkü, KKTC ahalisi…
Adına ne derseniz deyin, etnik kökeni, milliyeti, cinsiyeti, cinsel yönelimi, makamı, mevkii ne olursa olsun; Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasında yaşayan her bireyin “jeopolitik istikrarsızlık”la bağlantılı sorun veya stresi çok fazladır!
-*-*-
Çok basit, en güncel konulardan örnek verecek olursak; mesela Cumhurbaşkanımız ve tüm UBP’liler jeopolitik istikrarsızlıktan dolayı ciddi anlamda baskı altındadır… (Bir tek Girne Milletvekili İzlem Gürçağ hariç…)
-*-*-
Jeopolitik istikrarsızlık nedeniyle en başta Cumhurbaşkanımızın sıkıntılı olduğu gayet açıktır…
Türkiye’den Tatar’a inanılmaz baskı söz konusudur…
Bu baskıların neticesinde, düşünün ki “ateizm” veya en iyi ihtimalle “deizm” seviyesindeki bir adam, her Cuma camiye gitmektedir…
Oruç tutar gibi yapmaktadır!
Kelime – i şahadet getiremeyen adam, “hafız”mış gibi davranmaya zorlanmaktadır!
-*-*-
Düşünün ki, Anayasa’nın emrine rağmen “laik” bir Cumhurbaşkanı, şeriatı savunabilecek noktaya gelebilmektedir!
Orta dereceli okullardaki kılık kıyafetle alakalı tavrı, baskı ve biat – itaat çerçevesinde gelişmiş, ruh sağlığını sonsuz seviyede ve tabii ki olumsuz yönde etkileyebilecek bir tavırdır!
-*-*-
UBP’yi ve UBP’lileri düşünün!
Kendi özgür iradeleri ile seçim yapamayan bir büyük – koskocaman kitle!
“Şunu seçeceksiniz” deniyor, yüzlerindeki ifadeden stresi – sıkıntıyı görebiliyorsunuz ama alkışlamak zorundadırlar!
Hepsi ayağa kalkıp, alkışlamak mecburiyetindedir!
Hatta seçtikleri kişiyi iki kişi otomobilde gezdirip indiriyor; yani görevden alıyor, tek bir UBP’li “av” dahi diyemiyor!
Ağrıyı hissetmiyorlar!
O derce sağlıksız bir ortam!
-*-*-
Haaa sonuçta seçim günü sandık olacak ve gizlilik söz konusudur!
Ve haliyle iddiam şudur; Ersin Tatar’ın bağımsız aday olmasına ve UBP’nin de desteklemesine karar veren Ankara’daki yönetimdir… UBP’li seçmen, Ankara’daki yönetime, bence sandıkta yanıt verecektir…
-*-*-
Sağlığı ciddi anlamda elinden alınmış, biata – itaata zorlanan, yalakalığa mecbur edilen, yağcılığı yaşam tarzına çevirmek zorunda kalan bu insanların ciddi çoğunluğu, Ersin Tatar’a oy vermeyecektir…
-*-*-
Bu tahminim midir?
Hayır!
Görünen köy budur!
-*-*-
UBP’liler de sonuçta “insan”dır!
Kıbrıs’ın Kuzey kesiminde kurulu sözde devlette özellikle yaklaşık son beş yıl içerisinde yaşananlardan hiç ama hiç mutlu değildir!
Daha fazla ruh sağlığı sıkıntısı yaşamamak adına da mevcut sağlıksız ama aynı zamanda ahlaksız düzenin devamı anlamına gelecek bir irade sergilemeyecektir.
-*-*-
“Yeter artık” noktasına gelindiği gayet nettir…
Özellikle yukarıda bahsettiğim elektrik soyguncusu tiplerin, tıngırtıların, mıngırtıların, ihaleci – kerhaneci dilbandilerin tavrı; başörtüsü özgürlüğü iddiasıyla yaşananlar ve bu yaşananlardan çıkarılması gereken dersler neticesinde, sağlıklı bir Ersin Tatar bile, kendi kendine oy vermeyecek noktaya gelmiştir!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
İyi Pazarlar diler; ruh sağlığını korumak isteyenlere, iyice alevi düşmüş kömürde – uzun süre pişirilmiş ince bannalı şeftali kebabı ve yanında birkaç duble gonyacık öneririm!
Az yoğurt, az salata…
Rakı da olur, zivaniya da!
Ben zivaniya ve viskiden yanayım; ama az!
Hele otomobil sürecekseniz, aman alkole dikkat; cezalar ödenemiyor!
-*-*-
Bir kırmızı ışıkta geçmişiz, 9 bin TL’ye yakın para ödedim ve Ersin Tatar hala bana 450 Sterlin Londra seyahati harcırah borcunu ödemedi!
Para para para!
Ve hunim kayıp!
-*-*-
Kısacası, KKTC’de de en başta benim ihtiyaçlarım olması kaydıyla (aşırı bencillik de bir ruh sağlığı sorunudur diye düşünüyorum) ciddi bir ruh sağlığı stratejisinin olması kaçınılmazdır diyerek, bugünkü yazıyı bitirelim!
Bir de önerim olacak; gannavuri üretimi ve kişisel kullanımı serbest bırakılmalıdır!
Rahatlama maksatlı!
Hollanda gibi…
Çekelim, uçalım!
Tam delireceksek, bu yaşadıklarımız ya da bize yaşatılanlarla değil, en azından keyifle delirelim!
-*-*-
Hayal edin!
Külliyemiz bitmiş!
Ne güzel!
Ve ben bahçesinde bir banka oturmuşum, fıstık gunnası eşliğinde soğuk bira içiyormuşum falan!
Ahlaksız herif!
Bira – alkol – gannavuri!
Hain, satılmış, Rumcu!
-*-*-
Haklısınız!
Çok haklısınız!
Üstelik deliyim!
Öyle ruh sağlığım bozuk falan demiyorum; doğrudan deliyim!
Ama hayatımda kimseye zarar vermedim, yalakalık etmedim, hırsızlık yapmak da hiç aklıma gelmedi!
Alın size bir slogan: Deliyim ama yerliyim!
Mohikanlar gibi!