1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kuzeye geçmek için korkacak bir durum yok”
“Kuzeye geçmek için korkacak bir durum yok”

“Kuzeye geçmek için korkacak bir durum yok”

Andreas Soutzi, adanın kuzeyinde 39 günlük tutukluluğun ardından evine döndü. Soutzi, hapishane günlerinde beş Afrikalı, üç Türk, bir Koreli, bir Lübnanlı, bir İranlı ile koğuşunu paylaştığını, Kıbrıs’ın neden bölündüğünü konuştuklarını anlattı.

A+A-

Andreas Soutzi, adanın kuzeyinde 39 günlük tutukluluğun ardından evine döndü. Soutzi, hapishane günlerinde beş Afrikalı, üç Türk, bir Koreli, bir Lübnanlı, bir İranlı ile koğuşunu paylaştığını, Kıbrıs’ın neden bölündüğünü konuştuklarını anlattı.

Kıbrıslı Rumların adanın kuzeyini ziyaret ederken korkmaları gerekip gerekmediği sorusuna Soutzi, korkacak bir şeyleri olmadığı yanıtını verdi, Kıbrıs’ın birleşmesi için daha fazla işbirliği istedi.

Hapishane günlerini Politis’e anlatan Soutzi, tutuklama sürecini şu sözlerle özetledi:

“30 Ağustos tarihinde Yunanistan’dan arkadaşlarım olan bir çift ve kuzenimle birlikte kuzeye küçük bir gezi yapmaya karar verdik. Onlara köyüm Lisi’yi (Akdoğan) ve Mağusa’yı gösterecektim. Pergama barikatında polis, bir sorun olduğunu ve beklemem gerektiğini söyledi. Sonunda, beni Prastio (Dörtyol) karakoluna götürdüler. Trikomo’dan (İskele) polis gelene kadar orada bekledim. Geldiklerinde, sorgulanmam için kendileriyle Leonarisso (Ziyamet) karakoluna gitmem gerektiğine dair beni bilgilendirdiler. Arkadaşlarım bir yolunu bulup özgür bölgelere döndükten sonra polislerin eşliğiyle Leonarisso’ya gittim”.

 

EOKA Şarkıları

“Leonarisso karakoluna vardığımızda sorgulama başladı. Ağustos ayında işgal bölgelerine yaptığım bir önceki ziyarette kullandığım walkie talkie tipi bir telsiz bulmuşlardı. ‘Neden telsizin vardı? Nasıl kullanmıştın? Nerede kullanmıştın?’ gibi sorular sordular. Kendilerine gerekli bilgileri verdikten ve onlar güya ikna olduktan sonra arabamı aramaya başladılar. Buldukları GPS, microcassette recorder, sd kartlar çeşitli cihazlardan dolayı beni şüpheli addettiler. Fakat onları daha ziyade heyecanlandıran, arabamdaki müzik USB’sinde EOKA şarkıları bulmalarıydı. Polisin yüzü aydınlanmış, turnayı gözünden vurduğunu zannetmişti. Casus yakaladığına emindi. Sorgulama 12.30’a kadar sürdü. Sonrasında beni Trikomo karakoluna götürdüler ve nezarethaneye koydular. Sonraki günün sabahı beni ‘mahkemeye’ çıkardılar ve iki günlük tutukluğum emredildi.

Trikomo karakolu nezarethanesi bodrumda ve nemliydi. Ertesi gün, beni yeniden telsizlerle ilgili sorguladılar. Perşembe günü yeniden ‘mahkemeye' gittik. Avukatım  Öncel Polili, bana sabırlı olmamı ve tutukluluğumun devamını kabul etmemi tavsiye etti. ‘Mahkeme’ 5 gün daha tutukluluk emri verdi. Nezarethanede günler yavaş geçiyordu, zira bütün gün uyumak ve yemek dışında hiçbir şey yapmıyordum. Kimseyle, en yakınlarımla bile herhangi bir iletişimim yoktu. Sadece avukatımla iletişim kurabiliyordum. 5 gün sonra yeniden ‘mahkemeye’ çıkarıldım. Bu kez Lefkoşa’daki  ‘askeri mahkemeye’ çıkarılmıştım. Telefonumda ‘şüpheli fotoğraflar’ bulmuşlardı ve araştırmak istiyorlardı. Bu kez ‘yargıç’ 8 günlük tutukluluk hükmü verdi. Umutsuzluğa kapılmaya başladım ama avukatımın tavsiyelerine sadakatle uydum”.

 

Beni mahkûm etmek istediler  

“Trikomo’ya döndüğümüzde, onlara yasak bölgede çekilmiş olan ‘meşhur’ fotoğrafları göstermek için Derinya-Mağusa yoluna gittik. ‘Meşhur’ fotoğraflar, yani yüksek bir bina ve üzerinde EOKA B sloganları yazılı olan bir ev, Aya Zoni Kilisesi, arkadaşım Ksenia Papa’nın evi ve Aneksartisia caddesinin başlangıcı… Avukatımın da ‘mahkemede’ ifade ettiği üzere internete yüzlerce kez konulmuş olan ve medya tarafından onlarca kez gösterilmiş olan fotoğraflar… Bu fotoğraflar için, etrafı çevrili şehrin dikenli tellerin içte olan tarafında olduğu için ve dolayısıyla askeri bölge içerisinde olduğu için beni mahkûm etmek istediler”.

“Mahkeme, her seferinde sağlık muayenemin yapılmasını emretmişti. Dönüşte, beni nezarethaneye götürmeden önce sağlık muayenemin yapılması için Mağusa Hastanesi’ne götürdüler. Orada, doktorlar bana diğer seferlerden daha çok test yaptılar ve polisten, hastanede kalıp gözaltında tutulmamı talep ettiler. Böylelikle, tutukluluğumun sonraki 8 gününü hastanede geçirdim. Tabiatıyla hastane çok daha rahat ve temizdi. Bu tutukluluk günleri de geçince yeniden ‘mahkemeye’ gittik. Bu kez, her iki toplumdan da pek çok arkadaş ve tanıdık, mahkemenin dışında toplanmıştı. Onlardan gelen sesler ve sloganlar moralimi yükseltti. Bu kadar insanın yanımda olduğunu gördüğümde cesaretimi topladım. Artık kararlı hale gelmiştim. Mahkeme, 7 gün daha tutukluluk ve fotoğraflar meselesinin daha derin araştırılması emrini verdi.

 

Merkezi Cezaevinde”

“Bu sefer, tutukluluğum Lefkoşa’daki ‘merkezi cezaevinde’ olacaktı. Önce eski hapishaneye gittik ve orada kaydımı yaptılar, yoklandım ve hapis kıyafeti verdiler. Daha sonra, diğerleriyle birlikte bizi Mia Milia’daki (Haspolat) yeni cezaevine götürdüler. Orada, büyük bir koğuşta 12 kişi kalıyorduk. Beş Afrikalı, üç Türk, bir Koreli, bir Lübnanlı, bir İranlı ve ben. Cezaevi yeni olduğundan ötürü her şey temiz ve tertipliydi. Orada da bütün gün uyumak ve yemekten başka yapacak bir şeyimiz yoktu. Öte yandan, en azından bir gruptuk ve sohbet ediyorduk.  Zamanın daha rahat geçmesi adına, geceleri oturup tutuklu koğuş arkadaşlarıma Kıbrıs tarihini anlatıyordum. Bu şekilde Kıbrıs’ın neden bölünmüş olduğunu ve Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında neden ihtilaf olduğunu bir nebze anlıyorlardı”.  

 

Uykusuz Kaldım”

“7 gün sonra beni yeniden ‘askeri mahkemeye’ çıkardılar. Son duruşmanın olacağı ve kararın çıkacağı gündü. Mahkeme dışında yine arkadaşlar ve tanıdıklar toplanmışlar endişeyle bekliyorlardı. ‘Yargıç’, hem ‘savcıyı’ hem de avukatımı dinledikten sonra kararın 5 gün sonra açıklanacağını söyledi. Yeniden geriye… Hapis ve bekleme… Dış dünyayla herhangi bir iletişim yok… Nihayetinde karar günü geldi. Karar gününden önceki gece endişeden gözüme uyku girmedi. Yeniden ‘askeri mahkemeye’ gittik. Bu sefer hoş bir sürprizle karşılaştım. Küçük bir hücrede ‘mahkemenin’ başlama saatini beklerken kızım Hristina’nın sesini duydum. Hücrenin kapısındaki küçük pencereden kucaklaştık ve birbirimizi öptük. Onu neredeyse bir aydır görmüyordum. Duygulu anlardan sonra ‘mahkeme’ salonuna girdik. ‘Yargıcın’ kararı, ilk yedi gün dışında nezarethanede tutulduğum süre de hesaba katılacak şekilde bir aylık tutukluktu.    

Yani, 10 gün daha hapiste kalacaktım. Tabiatıyla adil olmayan ve mantıksız bir karardı ama görüldüğü üzere bazı çevreler her halükârda, şu veya bu şekilde beni cezalandırmak istiyorlardı”.  

 

Beni Serbest Bıraktılar”

“Böylelikle, hapse döndüm. Bildiğim koğuşuma ve rutinime döndüm. 3 gün sonra, cezaevi yetkilileri koğuşumdakileri eski cezaevine taşımaya karar verdiler. Orada ziyaretler, televizyon, telefon ve zamanın geçmesi adına oyun gibi pek çok rahatlık olacaktı. Fakat sağlık koşulları pek iç açıcı değildi ve bu sebepten gitmek istemedim. Neyse ki beni orada bıraktılar, koğuşumu değiştiler ve 7 Suriyeli ve iki Afrikalı ile koydular.

Kalan 7 gün de yavaş yavaş geçti. Cuma sabahı Trikomo ‘polisi’ beni aldı ve çeşitli prosedürlerin ardından Strovilio (Akyar) barikatına götürüp orada serbest bıraktılar”.

 

Stop list

Andreas Soutzi, kuzeydeki makamların kendisini stop list’e koyduklarını ve avukatının, adının yasaklı isimler listesinden çıkarılmasına ilişkin gerekli işlemleri üstlendiğini ifade etti.

 

Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklere Mesaj

Kıbrıslı Rumların adanın kuzeyini ziyaret ederken korkmaları gerekip gerekmediği sorusuna Soutzi, korkacak bir şeyleri olmadığı yanıtını verdi. Ayrıca Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasındaki ayrılığın son bulması ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için daha da güçlü bir mücadele vermemiz gerektiği mesajını verdi.  

Bu haber toplam 3086 defa okunmuştur
Etiketler :