1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Laiklik Üzerine
Laiklik Üzerine

Laiklik Üzerine

sekülerizmin en iyi uygulanış örneklerinden biri olan bu dava, bu prensibin nasıl dinî azınlıkları ayrımcılıktan ve hedef gösterilmekten koruduğuna, ayrıca, özellikle eğitim gibi hassas bir konuda din ve devletin karışmaması gerektiğine dikkat çekmektedir

A+A-

Tuna Arkın
[email protected]

 

KKTC’de çok ses getiren dinî eğitimin ancak Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından izinle verilebileceği kararından, Fransa’daki başörtüsü kısıtlamalarına ve Türkiye’de alkol satışının herhangi bir kanun olmadan belirli bir süre için yasaklanmasına, sekülerizm gündemi fazlasıyla meşgul eden, oldukça tartışmalı bir prensiptir. En basit şekliyle din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak nitelendirilen sekülerizm, yargıyı da oldukça meşgul etmiştir. Bu yazı, sekülerizm prensibinin temellerini ve bu prensibin farklı yargı sistemleri ve devletlerce nasıl yorumlandığını ele almaktadır.

George Kateb, sekülerizmi tanımlarken bazı olguların öneminden bahsetmektedir: Din ve devlet işlerinin ayrılması, inanç özgürlüğü ve herhangi bir dinî grubun inancından dolayı tehdit altında bulunmaması, dinî kaygıların politik tartışmalarda yer bulmaması ve dinin sosyal ve entelektüel hayattaki etkisinin azalması bunlardan bazılarıdır.[1] Sekülerizmin Aydınlanma Çağı düşünürleriyle doğduğu düşünülse de hem 18. yüzyıldan önce, hem de Doğu’da din ve devlet işlerinin ayrıldığı sistemler görmek mümkündür. Politik bir ideoloji olarak ise sekülerizm, John Locke gibi düşünürlerin denemeleri sayesinde gündeme gelmiştir. Kateb, Locke’u “modern sekülerizasyon”un büyük bir entelektüel kaynağı olarak tanımlar.[1] Locke politikayı ve devlet işlerini yönetmesi gereken tek değerin ahlak olduğunu savunur. Ahlakı “başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran” olarak tanımlayan Locke’a göre bu değere hizmet eden dinî öğretilere politikada yer verilebilse de din ve dinî tartışmalar insanları “ahlaksız canavarlara” dönüştürebilme yetisine de sahip olduğundan politikaya dâhil edilmemelidir.[1]

Laiklik ya da sekülerlik dünyanın farklı yerlerinde farklı yorumlanmaktadırlar. Mesela Anglosakson ülkelerde din işlerinin devlet işlerine karıştırılmaması dinî özgürlüklerin kısıtlanmamasına ve herhangi bir dinî kurumun yasama, yürütme ve yargıya karışmaması olarak yorumlanırken, Fransa ve Fransa’nın yaklaşımın benimseyen Türkiye gibi ülkeler dinin devlet işleri ve devlet kurumlarından tamamen soyutlanmasını savunur. Amerikan sekülerizm anlayışı, Georgetown Üniversitesi Yahudi Medeniyeti Direktörü Jacques Berlinerblau’nun da dediği gibi “dinin varlığıyla barış hâlindedir”. Berlinerblau, sekülerizmin bir dinî inanış değil dinî organizasyonlar ve devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen bir politik görüş olduğunu savunurken, ABD’nin önde gelen seküler kuruluşlarından birinin (Americans United for Separation of Church and State) başkanının bir dinî lider olmasını, sekülerizm ve ateizmin sıkça karıştırılan ancak eşanlamlı olmayan iki kavram olmasına örnek olarak gösterir.[2]

ABD’nin laiklikle ilgili en ünlü davalarından biri, geçtiğimiz haftalarda KKTC Anayasa Mahkemesi tarafından da tartışılan, dinî eğitim ve dinî eğitimin hangi koşullarda verilebileceği sorularını inceleyen McCollum v Board of Education davasıdır.[3] Dava, bir devlet okulunun dinî kuruluşlarla ortaklık kurup haftada bir kez bu kuruluşların görevlilerinin okula gelip öğrencilerin normal ders saatinden alarak dinî eğitim vermesine karşı çıkan ateist bir veli tarafından açılmıştır (her ne kadar programın Katolik, Protestan ve Yahudi inanışlarına yer verdiği öne sürülmüşse de bulgular okulun Hıristiyan inanışlarına öncelik verdiği yönündeydi). Olay o zamanın basınında davacının ateist kimliği sebebiyle hedef gösterilmesine dahi neden olmuştur. Bu davada ABD Yüksek Mahkemesi dinî eğitimin okullarda belirli din adamları tarafından verilemeyeceğini, halkın vergileriyle işleyen bir devlet kurumunun herhangi bir dinî organizasyonla ortaklık kurmasını gerektirecek ve herhangi bir dinî kuruluşa bir devlet kurumunda mürit toplama imkânı verecek bir programın ABD Anayasası’nın 1. ve 14. maddelerine aykırı olduğuna karar vermiştir. Bana göre sekülerizmin en iyi uygulanış örneklerinden biri olan bu dava, bu prensibin nasıl dinî azınlıkları ayrımcılıktan ve hedef gösterilmekten koruduğuna, ayrıca, özellikle eğitim gibi hassas bir konuda din ve devletin karışmaması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Fransa’nın laikliğe yaklaşımı ise ABD’nin tutumundan farklıdır. Katı bir din ve devlet ayrımı politikası uygulayan Fransa, devlet kurumlarında herhangi bir dinî sembolün bulunmasına izin vermemektedir.[4] Bu politikanın son yıllardaki hedefi de İslami başörtüsüdür. Daha önce peçe ve sahillerde “burkini” yasaklarının[5] gündeme geldiği Fransa’da son olarak Senato, Parlamento tarafından düzenlenen bir yasa tasarısına başörtüsü kullanımını sadece devlet daireleri içinde değil sokakta da kısıtlayacak birtakım düzenlemelerde bulunmak istemiştir.[6] Senatonun bu önerisi büyük ihtimalle yasalaşamayacak olsa da Fransa’nın laiklik adı altında yabancı düşmanı tavrını göz önüne sermiştir. Buna ek olarak, devletin dinî sembolleri devlet kurumlarından dışlaması anlaşılabilir bir tutum olsa da devletin bir dinî azınlığın sokakta ne giydiğine karışması gerçekten din ve devlet işlerinin ayrılması mıdır yoksa sekülerizmin engellemeye çalıştığı dinî azınlıkların devlet tarafından hedef gösterilmesi midir sorgulamak gerekir. Ayrıca, Fransa’nın laiklik anlayışını benimsemiş olan Türkiye’nin bu prensiple olan karmaşık ilişkisi de malumdur.[7] Cumhuriyetin ilk yıllarının katı laik anlayışına karşıt olarak doğan ve 1990’larda ivme kazanan gerici hareket, AKP hükûmetiyle zirve yapmış, laiklik ilkesi anayasadan silinmemiş olsa da bir hayat tarzı olarak nitelendirilen laikliğin yerini önce AKP’nin 90’lar sonu 2000’lerin başında savunduğu liberal sekülerizm, daha sonrasında da bütün devlet organlarına ve toplumun dokusuna nüfuz eden bir İslamcılık almıştır.[8] Her ne kadar iki ülkenin durumları farklı olsa da insanların hayat tarzına müdahale sayılabilecek düzenlemeler hem din ve devlet işleri ayrımı ve inanç özgürlüğü gibi sekülerizmin savunduğu görüşlere ters düşmekte, hem de belli grupları ajite ederek medyada platform kazanmalarını sağlayıp toplumun sekülerleşmesinin önünde engel oluşturmaktadır.

Bununla beraber, laikliğin insanların dinî özgürlüklerini baskıladığı görüşüne atlayıp herkesin dinî inançlarını özgürce yerine getirebilmesi gerektiğini savunurken, organize dinî kuruluşların sadece insanların manevi hayatlarıyla ilgilendiği yanılsamasına kapılmamak gerekir. Sonuçta din, çoğu insan için sadece bir düşünce şekli, bir felsefe ya da bir yaşam tarzı değildir; pek çok topluluk için kültürün bir parçasıdır ve o topluluğun yaşam biçimini şekillendirir. Manipülasyon, baskılama, örgütlülük pek çok dinî grupta yaygındır ve toplulukların ileri gelenleri dini kullanarak zararlı ve gerici fikirlerin devamlılığını sağlayabilmektedir. Bu şekilde örgütlenen grupların kendi inanışlarını başkalarına, özellikle o inanışın yaygın olduğu gruplarda doğan insanlara empoze etmediğinden emin olmak devletin bir yükümlülüğü olmalıdır. Fransa’nın başörtüsü yasaklarının altında yabancı düşmanı art niyet aranmalıdır. Bu yasakların İslam dinin benimsemiş etnik gruplardaki kadınların hem toplumdan soyutlanmalarına hem de devlet elinde daha fazla baskı görmelerine neden olacağı da doğrudur, ancak dinî kuruluşların ve inanç sistemlerinin insanların hayatlarına karışmalarını önlemek de inanç özgürlüğünün bir parçasıdır. Bunu sağlayabilmek içinse insanların inanç özgürlüklerine ve hayatlarına müdahale etmeden, ABD örneğinde olduğu gibi dinî kuruluşların toplum içindeki nüfuzunu azaltmak gerekmektedir.


Kaynakça

[1] George Kateb (2009), Locke and the Political Origins of Secularism, Vol. 76, No. 4, The Religious-Secular Divide: The U.S. Case, pp. 1001-1034, The Johns Hopkins University Press, https://www.jstor.org/stable/40972199

[2] Jacques Berlinerblau (2012), Secularism Is not Atheism, Huffington Post, https://www.huffpost.com/entry/secularism-is-not-atheism_b_1699588

[3] 333 U.S. 203 (more)68 S. Ct. 461; 92 L. Ed. 2d 649

[4] French move to extend ban on religious symbols sparks fears of 'radical' secularism, France 24, 30/10/2019

https://www.france24.com/en/20191030-french-move-to-extend-ban-on-wearing-religious-symbols-sparks-fears-of-radical-secularism

[5] Ben Quınn (2016) French police make woman remove clothing on Nice beach following burkini ban, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2016/aug/24/french-police-make-woman-remove-burkini-on-nice-beach

[6] Is France really planning to ban the Muslim headscarf? The Local, 27 April 2021 https://www.thelocal.fr/20210426/is-france-really-planning-to-ban-the-muslim-headscarf/

[7] Masud, M. (2005). The Construction and Deconstruction of Secularism as an Ideology in Contemporary Muslim Thought. Asian Journal of Social Science, 33(3), 363-383. http://www.jstor.org/stable/23654377

[8] Mustafa Akyol (2019). Turkey’s Troubled Experiment with Secularism, The Century Foundation, https://tcf.org/content/report/turkeys-troubled-experiment-secularism/

 

Bu haber toplam 2483 defa okunmuştur
Gaile 481. Sayısı

Gaile 481. Sayısı