Lapta’dan Ayyorgi’ye… 3
Okurumu buluyoruz ve eşi bize mandarin, ekşi ve portokaldan kendi elleriyle yaptığı limonata sunuyor.
Okurum beni arayarak bildiklerini paylaşmıştı… Bir Kıbrıslıtürk aile 1974 sonrası Ayyorgi’de bir eve taşındıklarında, dört “kayıp” Kıbrıslırum’u öldürülmüş ve muşammaya sarılmış vaziyette bulmuşlardı. Evin arkasında bulunan babutsalığa onları gömmüşlerdi…
Bu eve taşınan ve dört ölü insanı o vaziyette gören kadın bir süre sonra bu evde yaşayamayacağını anlamıştı… Kendini tuhaf hissediyor, bu ölü Kıbrıslırumlar rüyalarına giriyordu – hoflanmış, korkmuştu… O yüzden bu evi boşaltarak bir süre sonra yurtdışında yaşamaya gitmişti…
Daha sonra bu eve bir başka Kıbrıslıtürk aile taşınmıştı – fakat bu kez de onlar bir zeytin ağacının altından çok pis kokular geldiğini fark etmişlerdi… Bu kokunun ne olduğunu sorduklarında köy kahvesinde kendilerine “Savaşta ölen bazı Kıbrıslırumlar’ın bu zeytin ağacının altına gömülmüş olduğunu” anlatmışlardı. Zeytin ağacıyla portokal ağacının arasına bir yere gömülmüşlerdi, anlatılanlara göre…
Bu evde yaşayan şahıs, sürekli olarak o kokunun geldiği yerin üstüne kireç döküyor ve kokuyu kesmeye çalışıyordu… Okuruma göre burası çok şüphe çeken bir noktaydı ve bize bu iki noktayı tarif ediyor.
Önce onunla giderek babutsaların olduğu yere bakıyoruz…
“Esas savaş bu bölgelerde geçtiydi, buraları ölüm bölgeleriydi” diye anlatıyor… En keskin çarpışmalar Temmuz 1974’te bu noktalarda meydana gelmiş…
Daha sonra eşiyle birlikte zeytin ağacını bulmaya gidiyoruz…
Sonra geriye dönüp başka bir yere gidiyoruz:
Ayyorgi’de bir ev bu, deniz sahiline yakın…
Bu eve giren ailenin, evin bodrumunda ölmüş ve naylonlara sarılmış yedi “kayıp” Kıbrıslırum bulduklarını anlatıyor ve evi bize gösteriyor…
Aslında Kayıplar Komitesi bu bölgede kazı yapmış ama bu ev hakkında bilgileri olmadığını anlatıyor Okan Oktay…
Okurum “Herhalde o dönem polise bildirmişlerdir” diye anlatıyor.
Kallis de bu bölgeden polis tarafından daha sonra Kayıplar Komitesi yetkililerine teslim edilmiş yedi kişiye ait kalıntıların bulunduğu herhangi bir olay hatırlamıyor.
Demek ki bu yedi “kayıp” şahsın akibetini de araştırmamız gerekecek.
Okurum Okan Oktay’a evin sahibinin ismini söylüyor – şu an hayatta değil ama eşi hayatta…
Okuruma bu insancıl yardımları için teşekkür ediyoruz…
“Onların da yakınları vardır, onları bekleyen yakınları vardır” diyor… “Bildiklerimi paylaşıp onlara yardım etmek istiyorum… İnsanlık bunu gerektirir…” diyor.
Devam edecek...