“Laptalı Kosta Karaca’nın hatıraları...” (2)
Çok değerli arkadaşımız, Avustralya’dan araştırmacı-yazar, grafik sanatçısı ve akademisyen Kostas Emmanuelle’in “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” için yazdığı Laptalı Kosta Karaca’nın hatıralarını okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Kostas Emmanuelle devamla şöyle yazıyor:
*** Kosta, Hrisulla Haralambidu’yla 1951 senesinde Ledra Palace’ta tanışmış. Hrisulla çoğunlukla bisikletine binerek otel çamaşırhanesinde çalışan annesi Maria’yı ziyarete geliyormuş. Hrisulla’nın babası Yorgallis Hacıharalambos, kendisi henüz 11 yaşındayken vefat etmiş ve anneciği de beş çocuğunu yalnız başına büyütmüş. Hrisulla, 2 Şubat 1937’de Lefkoşa’nın Ayluga mahallesinde dünyaya gelmişmiş. Annesiyle babası, Girne’nin dört mil kadar batısında bulunan Karmi köyünden geliyorlarmış...
*** Kosta, “Ona kaç yaşında olduğunu sorduğumda bana 18 yaşında olduğunu söylemişti” diyor gülerek. “Bana yalan söyledi, doğruyu söylemek gerekirse çok daha büyük görünüyordu, ben de ona inammıştım. Ancak annesine ve ailesine kızlarıyla evlenmek istediğimi söyleyince ve ailesi buna izin verdikten sonra onun yalnızca 14 buçuk yaşında olduğunu farkedecektim! Kilise de evlenmemize izin vermemişti. O günlerde Kıbrıs’ta evlenmek için 16 yaşında olmak gerekirdi...” Ancak Trahona’dan (şimdiki adıyla Kızılbaş – S.U.) bir papaz (Papaz Yorgis) kayıtlarla oynayarak Hrisulla’nın doğum tarihini ve yerini değiştirmiş ve böylece Kosta’yla evlenmesine olanak sağlamıştı.
*** Kosta’nın annesiyle babası elbette oğlularının bu kadar genç bir kızla evlenecek olmasından endişeliydiler. Kıbrıs’taki çoğu ana-baba gibi evlatlarının daha yetişkin birisiyle ve bildikleri bir aileden biriyle evlenmesini tercih ederlerdi. Kosta ise kararlıydı... “Eğer hayır diyecekseniz, onunla tanışmaya da gelmeyiniz” demişti annesiyle babasına. “Ve cehiz de istemeyiniz sakın...” Kosta’nın “cehiz” konusunda güçlü kişisel fikirleri vardı. Bu görüşleri aslında kızkardeşiyle nişanlanan bir adamın mantıksız davranışlarından etkilenmişti... Anlatılanlara göre, kızkardeşiyle nişanlanan bu adama bir parça arazi ve altı tane de geleneksel hasır sandaliye söz verilmişti. Fakat sandaliyeler gelince bu adam hasırın renkli örülmediği gerekçesiyle nişanı atıp evliliği iptal etme tehdidini savurmuştu... Köylüler onu kararını gözden geçirmeye zorlamışlar ve Kosta’nın kızkardeşiyle evlenmek üzere ona kiliseye kadar eşlik etmişlerdi. Kızkardeşinin cehizine ilişkin bu fasariya, Kosta’nın üstünde kalıcı bir iz bırakmıştı. Yalnızca genç gelini istiyordu, ana-babasını şaşkına döndürmüş ve cehiz olarak hiçbir şey istemediğini söylüyordu. Kosta sonraları kendi evini kendi kazandığı parayla nasıl yapıp döşediğiyle övünecekti...
*** 1951 yılında Kosta, savaş sonrasının popüler Yunan şarkıcısı Sofia Vembo’yla tanıştı Ledra Palace’ta ona odasında kahvaltı servisi yaparken. Sofia, annesiyle birlikte Lefkoşa’yı ziyaret ediyordu ve Pallas Sinema-Tiyatrosu’nda birkaç şova çıkacaktı. Sofia, Kostas’tan hoşlanmış ve onu ve nişanlısını akşamki şovuna davet etmişti... Kosta, “Çok teşekkürler Bayan Vembo” dedi, “Ancak geceli gündüzlü çalıştığım için buna vakit bulmam çok zor benim için...”
*** Sofia çok öfkelenmişti... “Nedir senin söylediğin?” demişti... “Benim şovuma bilet bulmak için insanlar didiniyor ve sen benim şovuma gelmek istemezsin demek...” Sonra da Kosta’nın yüzüne sert bir tokat attı ve böylece Kosta da onun davetini derhal kabul etti. Ertesi gece Kosta ve nişanlısı Hrisulla, kendilerini sahnenin ön sırasında oturur bulacaklardı... “Çok komikti” diyor Kosta, “Pallas’a gittiğimizde, kapıcı bizi içeriye almak istemedi. Sofia Vembo’yu tanıdığıma inanmıyordu. Sonra ona Sofia’nın verdiği kişisel davetiyeyi gösterince öfkeyle kenara çekildi, suratını astı ve geçmemize izin verdi...”
*** Kosta ve Hrisulla 5 Ekim 1952’de evlendiler. Hrisulla, kilisenin sahteleyerek değiştirdiği belgelerine karşın aslında yalnızca 15 yaşındaydı. Yeni evliler, Trahona’da yaşamaya başladılar. İki ay sonra da Hrisulla, ilk çocuğu Yeorgia’yı dünyaya getirdi. İkinci çocukları Anastasia, bundan 17 ay sonra dünyaya gelecekti ve üç sene sonra da oğluları Marios doğacaktı. Hrisulla 20 yaşına gelinceye kadar, beş yaşın altında üç çocuk sahibi olmuştu. Üç yıllık bir aradan sonra da dördüncü çocukları Elli’yi (Eleni) dünyaya getirecekti.
*** Kosta, 1955 Kasımı’nda Ledra Palace’ta çalışırken, orada çalışanlardan biri olan EOKA üyesi Y... B..., Mareşal Sir John Harding’i öldürmeye kalkıştı. Tam da Vali’nin geleceği esnada otelin elektrikçisi olan B..., balo salonunun elektriğini kesti... Sonra da Vali’nin masasına doğru iki el bombası yuvarladı ve bu bombalar patladı... Ancak B...’nin bilmediği şey, Vali’nin orada olmadığıydı... Bir önceki randevusu nedeniyle gecikmiş ve böylece bu suikast girişiminden kurtulmuştu... Ledra Palace’ın tüm 42 çalışanı alınıp Britanya yetkilileri tarafından sorgulanmıştı. Her kimin sağlam bir mazereti yoksa, derhal işine son verilmişti. Kosta ise el bombaları atıldıktan sonra kendini yere attığını ve ışıklar yanıncaya kadar yüzüstü yatmaya devam ettiğini kanıtlayabilmişti... Çok şükür kimse ölmemişti bu patlamada. B... de sorgulanmış ancak sonra serbest bırakılmıştı çünkü o anda nerede olduğu konusunda yetkilileri kandırmayı başarmıştı...
*** 1956 yılı başlarında Kosta’ya, Ledra Palace’taki İtalyan şef garson yanaşarak, “bilinmeyen nedenlerle” bıyığını kesmesini talep etti. “Ya kesmezsam?” dedi Kosta. Şef garson çok öfkelendi. Kosta’ya eğer bıyığını kesmezse, işine veda etmesi gerekeceğini söyledi. “Bu durumda Çav” diye yanıt verdi Kosta. Eşyalarını toplayıp Ledra Palace’tan ayrıldı. Bu alandaki kariyerinin sona ermesiyle birlikte, Kosta, itfaiyede bulunan kardeşine katılmaya karar verdi: 25 yaşındaydı. O günlerde ambulans, itfaiye ve polis, aynı departmana bağlıydı. Kosta aslında itfaiyeci olarak başvuru yapmak istediği halde, bir polis memuru görevina başvuru yapıyordu. Ancak ne yazık ki boyu beş ayak ve beş inç olduğu için, itfaiyeci olarak görev yapması uygun görülmemişti. Bunun yerine Lefkoşa’da genel komuta merkezinde ona bir iş verilmişti. Çok iyi İngilizce ve Türkçe konuşuyor olması, burada bir konum elde etmesine kesinlikle yardımcı olmuştu.
*** Komuta Merkezi’nde Kosta sekiz saatlik ve yirmidört saatlik vardiyalar halinde çalışmak durumundaydı. Yorucu çalışma düzeni, zaman zaman uykusuzluk çekmesine yol açıyordu. Bir Pazar günü tüm adadan gelen tam 74 acil çağrıya bakmak durumunda kalmıştı. İşi gereği telefonlara yanıt veriyor, her bir acil durumu kaydediyor ve her bir olaya itfaiyecileri gönderiyordu. O günlerde telsizler kullanılıyordu ve yazılı mesajlar için de bir Teleprinter kullanılmaktaydı. 1950’li yıllarda pek çok yangın, bilinçli olarak EOKA ve TMT üyelerince çıkarılmaktaydı...
*** Kıbrıs 1960 yılında bağımsızlığını kazanmazdan önce Kosta telefonları üç dilde yanıtlıyordu: Rumca, Türkçe ve İngilizce... Arayanın konuştuğu dile bağlı olarak, onun dilinde konuşmayı sürdürüyordu. Ancak bağımsızlıktan sonra yalnızca Rumca olarak telefonlara bakıp cevap veriyordu... Karaca ailesi, Trahona’da mutlu bir hayat sürdürüyordu, 1974 yılında dünyaları altüst oluncaya kadar... 20 Temmuz 1974’te gün doğarken, Kosta da itfaiyedeki kontrol odasında gece vardiyasını tamamlamaktaydı... Aniden korkunç bir telefon aldı eşi Hrisulla’dan – Hrisulla ona, evlerinin yakınına Türk parşütçülerin inmekte olduğunu görebildiğini söylüyordu.
*** Kosta, görev yerinden ayrılamazdı – tek yapabileceği şey, Hrisulla’ya güvenli bir yere kaçmasını söylemekti... “Çabuk!” diye bağırdı, “arabayı ve çocukları al ve oradan derhal ayrıl...” Hrisulla da çarçabuk evlatlarını topladı, Yorgia’yı, Mario’yu, Elli’yi ve bir de tavukları vardı, onu da alarak Lefkoşa’nın Balloryodissa bölgesindeki kızkardeşinin güvenli evine doğru arabasını sürdü. Kızı Yeorgia evlilik yıldönümünü henüz bir ay önce kutlamışken beş gün önce çok trajik biçimde eşi Başkanlık sarayına düzenlenen askeri darbe esnasında tutuklanarak hapse atılmıştı. Üzüntüsü tarifsizdi... Öteki kızı Anastasia birkaç yıl önce öğrenim için Avustralya’ya gitmişti ve teyzesi Maria ile kalıyordu. Anastasia, ailesini Avustralya’ya getirmek için organizasyonları yapabilecekti sonraları...
*** Kosta’nın babası Petros (eşi vefat etmişti ve artık duldu) Lapta’daki evinden ayrılmayı reddetmişti ve nihayetinde Türk ordusu tarafından ele geçirilecek ve kendi evinde altı ay süreyle hapis olarak yaşayacaktı, ta ki Kızılhaç onu oradan çıkarıncaya kadar... Kosta ve travma yaşayan ailesi 2 Mayıs 1975’te Melburn’a vardılar ve bir süreliğine Kosta’nın kızkardeşinin evinde, Preston’da kaldılar... Sonra köşeyi döner dönmez orada olan bir eve yerleştiler, evi kızları Anastasia satın almıştı. Bir bisikleti veya arabası olmayan Kosta, her yere yürüyerek gitmeye karar vermişti, bazan 30 mil gibi uzak mesafeleri bile yürüyordu.
*** Bu uzun yürüyüşler ona geçmiş hayatını düşünmek ve gelecekte neler yapacağını planlamak için zaman veriyordu... Kosta’nın ailesinin Kıbrıs’a geri dönmesi artık sözkonusu değildi. Şimdi artık onlar göçmen olmuşlardı... 1975 yılının Aralık ayına geldiklerinde Kosta Avustralya’da sürüş ehliyetini almış ve derhal kendine bir araba satın almıştı... Bir Mazda 1500 salon arabaydı bu. Noel’de eşinin kardeşi ve ailesinin yaşadığı Adelaide’e ailesini götürmeye karar verdi bu arabayla...
*** Bu seyahat olaylarla doluydu çünkü Mazda ısınıyordu ve en nihayetinde dönüş yolunda, Adelaide’in tam 140 mil dışında bozulup kaldı. Kosta’nın Melburn’daki kaynını arayarak gelip kendilerini kurtarması ve Melburn’a götürmesi için telefon etmekten başka seçeneği yoktu – Kosta’nın Mazda’sı da Keith adlı küçük kentteki bir tamirciye götürülecekti... Hayatın cilvesine bakın ki Dimboola adlı kentte “fish and chips” (“balık ve badadez”) yemek için bir lokantada durmuşlardı – dükkan sahibi Kosta’yı tanıyacaktı! Kıbrıslı’ydı ve Kosta’yı Ledra Palace’tan hatırlıyordu. 1952 yılında Kıbrıs’ı ziyaret ettiği zaman Ledra Palace’ta kalmıştı ve Kosta da ona yumurta ve pastırmadan oluşan kahvaltısını sabahları servis etmişti... İki adam sarıldılar ve bir süre geçmişi yadettiler...
*** Kosta Melburn’a geri döndükten bir hafta sonra tekrardan küçük Keith kasabasına gidip Mazdası’nı aldı. Melburn’a birkaç mil kala araba gene bozuldu... Kosta bu Mazda’yı sevecenlikle hatırlıyor. “Tüketici Hakları Departmanı’na şikayette bulundum ve bu arabaya harcadığım parayı da, makinistlere ödediğim paraları da bana geri verdiler” diyor gülerek... Kosta bir süre işsiz kalacaktı ancak nihayetinde Batı Heidelberg’te Sidchrome Aletleri’nde iş bulacaktı... Birkaç ay sonra Sidchrome Aletleri’nden ayrılarak Preston’daki Ortakpazar Endüstri Gazları şirketine katılacaktı. Kostas ve Hrisulla Melburn’un kuzey varoşlarında yaşamlarını sürdürdüler, dokuz torunları ve altı torun çocukları oldu...
*** Annesi ve babasıyla beni tanıştıran Anastasia Karaca Konstanti’ye teşekkür ediyorum, “Kıbrıs’ın Hikayeleri” için bu röportaj için bana verdiği destek için de çok teşekkürler... Kosta Konstanti’ye de burada paylaşmadan önce dedesinin öyküsünü okuyup düzeltmeleri yaptığı için ayrıca teşekkürler...
(Kostas Emmanuelle bu öyküyü 2018’de kaleme almıştı... 2020 yılının Ekim ayında Kosta Karaca vefat etti... Eşi Hrisulla halen hayattadır ve Avustralya’dadır... S.U.)
(TALES OF CYPRUS’ta yayımlanan Kostas Emmanuelle’in öyküsünü derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).