Larnaka Amerikan Akademisi’nde Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum, Kıbrıslıermeni öğrenciler...
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda Larnaka’daki çorap fabrikasıyla ilgili geniş yazısını paylaşmış olduğumuz Nazaret Şamliyan, “Flashbacks of Larnaca” (“Larnaka’nın geçmişinden görüntüler”) başlıklı sosyal medya grubunda Larnaka’daki Amerikan Akademisi’nden bir fotoğraf paylaştı...
Bu tarihi fotoğrafta Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıermeni öğrenciler, bir arada görülüyor...
1959-60 yıllarında çekilmiş olduğu sanılan bu fotoğrafta, Altıncı Sınıf’ın öğretmenlerinden Asım Hilmi de bulunuyor.
Fotoğrafın altındaki isimlerden sınıfta Hasan Hüseyin ve Halil Abdullah adlı öğrencilerin de bulunduğunu anlıyoruz...
Nazaret Şamliyan bu fotoğrafla ilgili olarak şöyle yazdı:
“Yakın geçmişte, Amerikan Akademisi’nden arkadaşlarımdan biri olan Lefkios Mihalidis’le temasa geçtim. Benden bir yaş daha büyüktü ve 1959-60 dönemi mezun olmuştu. Bu fotoğraf da, 1959-60 yılında çekilmiş, onun mezun olduğu yıldan bir sınıf fotoğrafı... Lefki’ye bu şahane fotoğraf için çok teşekkür ederim...”
Konuyla ilgili olarak bir soru yönelttiğimiz Nazaret Şamliyan, şöyle dedi:
“Amerikan Akademisi’nde her sınıfın bir “sponsor”u vardı. Bu şahıs, sınıfın “gardiyanı” denebilirdi... Bay Hilmi de benim sınıfımın sponsoru idi, okula devam ettiğim yıllar boyunca... Gerçekten eğlenceli bir insandı! Bizlerden biri gibi davranıyordu... Ermeni öğrencilerin ise onunla Türkçe konuşabilme avantajı vardı...
Bay Asım Hilmi Türkçe dili öğretmeni idi, aynı zamanda voleybol ve beden eğitimi dersleri de veriyordu...
Bizim dönemimizde okulumuz oldukça kalabalıktı, öğrenciler Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslıermeni öğrencilerden oluşmaktaydı ve her üç lisan da, okul müfredatının parçası idi...”
Konuyla ilgili olarak aslen Larnakalı olan Ülker Fahri arkadaşımız, Asım Hilmi’nin sonradan “Burç” soyadı aldığını ve Asım Burç olarak tanındığını, uzun yıllar Voleybol Federasyonu Başkanlığı yaptığını, çok iyi bir insan olduğunu anlattı bize... Yine Larnakalı olan Göksel Saydam Bey ise bize Asım Bey’in vefat etmiş olduğunu söyledi... Asım Bey, Göksel Saydam Bey’in de Amerikan Akademisi’nde Türkçe öğretmenliğini yapmış... Asım Hilmi Burç, 2018 yılında 86 yaşındayken vefat etmiş... Ailesine başsağlığı diliyoruz... Bu güzel hatıra fotoğrafıyla da onu anmış oluyoruz...
DÜNYADA GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYLE İLGİLİ NELER YAPILIYOR?
“Kosovalı Boşnaklar, Kosovalı Arnavutlar ve Kosovalı Sırplar arasında hayatta kalmaya çalışıyor...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BIRN’den Horhina Bami tarafından yayımlanan inceleme, Kosova’da Boşnaklar’ın, Kosovalı Arnavutlar ve Kosovalı Sırplar arasında hayatta kalmak için mücadele etmelerini aktarıyor.
Horhina Bami’nin yazısını okurlarımız için özetle Türkçeleştirmeye çalıştık. Yazı, özetle şöyle:
*** Kosovalı Boşnaklar, tıpkı Kosovalı Arnavutlar gibi Müslüman, Sırplarınkine benzeyen bir dil konuşuyorlar ancak Kosova’nın bu Boşnak azınlığı ayırımcılık, şiddet ve yoksullukla karşı karşıya kalmışlar, hem savaş döneminde, hem de savaş sonrasında ve hayatta kalabilmek için mücadele ediyorlar.
*** “İşte oradaydılar, dört tane masum ölünün cesetleri...” Böyle diyor Emilia Recep, eskiden Kosova’da bakanlık ve milletvekilliği yapmış ve etnik Boşnak siyasi partisinin lideri konumunda, bu partinin adı Yeni Demokratik Parti... İskender ailesinin 10 Ocak 2000 tarihinde geceleyin öldürülmesini aktarıyor... Sezar İskender 50 yaşındaydı, eşi Anifa İskender 48 yaşındaydı, 20 yaşındaki kızları Adriyana ve 70 yaşındaki nineleri Dulya, Kosovalı Boşnak bir aileydi, Prizren belediyesi sınırları içerisindeki Tusus’ta yaşıyorlardı, tümü de öldürülmüştü...
*** Kimsecikler bu cinayetler için suçlanmadı. Komşuları hiçbirşey görüp hiçbirşey duymadıklarını söylediler. Ancak Recep bunun doğru olmadığına inanıyor.
*** Tusus çok küçük bir mahalle, Recep’e göre... İskender ailesinin öldürülmüş olduğu bu mahallede yaşayanların çoğu aylar boyunca evlerinden dışarıya adım atmaya korkuyorlarmış...
*** Cezar Murat da Prizren’den eski bir milletvekili ve o da, İskender ailesinin cenaze törenine katılmış, “Güzel Adriyana İskender’in 100 genç arkadaşı cenaze törenine gelmişti” diye anlatıyor. “Ölümü haketmemişlerdi” diyor, gözyaşlarını tutmaya çalışarak.
*** Haziran 1999’da NATO, Yugoslavya’yı bombardımanına son verirken, Miloseviç de Kosova’daki Sırp askerlerini geri çekmişti ve böylece Kosova Kurtuluş Ordusu’yla savaşları sona ermişti.
*** Birleşmiş Milletler’in UNMIK misyonu, böylece Kosova’da işleri ele almıştı ancak gerek kurumsallaşma, gerekse çatışmanın iki ana grubu olan etnik Arnavutlar ile Sırplar arasında barışı korumaya çalışırken, bunlar öncelik kazanmış, Boşnaklar gibi diğer toplumlar ise Kosova’da şiddetin hedefi haline gelmişlerdi.
*** Temmuz 1999 ile 2002 arasında 80 kadar Kosovalı Boşnak “kayıp” edilmiş, öldürülmüş ya da yaralanmıştı. BIRN’e konuşan Boşnaklar’a göre, kendilerini Kosova Kurtuluş Ordusu savaşçısı şeklinde tanıtan etnik Arnavut “holiganlar” tarafından saldırıya uğruyordu Boşnaklar çünkü Boşnaklar’ın konuştukları dil Sırplar’ın konuştuğu dile benzediği için, onları Sırplar’la bağlantılı görüp saldırmaktaydılar Boşnaklar’a...
*** Bu saldırılarda hiç kimse suçlanmamış. Ancak Recep, Kosova’da oluşturulan Kosova Özel Mahkemesi’nde İskender ailesinin davasının da diğer savaş suçları ve savaş sonrası suçlar gibi ele alınabileceğinden umutlu...
*** “Bizzat ben, İskender ailesi cinayetinin bu özel mahkemede ele alınmasını talep etmiş bulunuyorum” diyor.
*** Halen Kosova’da 27 bin Boşnak yaşıyor. Burada yaşamaktan mutlu olduklarını söylüyorlar ancak çok ciddi bir yoksullukla, işsizlikle ve etnik Arnavutlar ile Sırplar’ın kendilerine karşı yürüttüğü ayırımcılıkla karşı karşıya bulunuyorlar.
*** Ancak istedikleri şey, ülkenin siyasi sistemine anlamlı biçimde katılmaları çünkü böylece, kendi çıkarlarının düzgün biçimde temsil edildiğinden emin olmak istiyorlar.
*** Alen Azeri, Prizren yakınlarındaki Zupa Vadisi’nde Planyane köyündeki Boşnak okulunun müdür... BIRN’e, Boşnaklar’ın savaş esnasında Sırplar’la birlikte savaşmaları için kendilerine çağrı yapılmış olduğunu anlatıyor.
*** Korkunç bir seçimle karşı karşıya kalmış Kosovalı Boşnaklar... Azeri, “Her gün birlikte yaşadığımız Arnavutlar’a karşı nasıl savaşırdık ve aynı şekilde onca güçlü olan Sırplar’ın yanında nasıl savaşamazdık?” diyor.
*** Savaştan sonra Boşnaklar, yoksulluk içerisinde ve saldırı korkusuyla yaşamaya başlamışlar, Arnavutça öğrenip entegre olmaya çalışmışlar veya dünyaya küsüp kendi evlerinden çıkmamaya çalışmışlar...
*** Ancak Recep, “Savaştan önce de, sonra da bizim için pek birşey değilmedi” diyor. Yalnızca iktidarda bulunan etnik toplum değişmiş, o kadar...
*** Savaştan önce, “Sırp etnik kökenden gelmek” önemli görülüyormuş ancak savaştan sonra “Arnavut etnik kökenden gelmek” önem kazanmış.
*** “Sırplar, Arnavutlar’ın geleneklerine ve dinine benzerliklerimiz nedeniyle bize saygı göstermiyordu. Arnavutlar ise, Sırplar’ın konuştuğu dile benzediği için dilimiz, bize saygı göstermiyorlardı” diyor. Hem Sırplar, hem Arnavutlar için “milliyetçilik” çok önemliymiş, eğitimden ve eşit haklardan çok daha önemliymiş onlar için “milliyetçilik”...
*** Ve Boşnak toplumunun asimilasyondan kurtulmanın tek yolu “esneklik” göstermek ve “kendi gelenek ve göreneklerini sürdürmek” olmuş...
*** Şahide Azari ise Alen’ın eşi ve savaştan sonra kendisinin ve arkadaşlarının, Arnavut dil okulunda konuştukları Boşnakça nedeniyle sürekli ayırımcılığa uğradıklarını anlatıyor... “Profesörlerin diğer öğrencileri bizim Sırp olmadığımıza ikna etmeleri zaman almıştı” diye anlatıyor.
*** Murat ise, Kosovalı Boşnaklar’ın yalnızca barış içinde yaşamak istediğini anlatıyor. “Sırplar’la dil nedeniyle kardeşiz, Arnavutlar’la din nedeniyle kardeşiz” diyer müstehzi bir gülüşle... “Her zaman ortada kaldık, ne bir grubun, ne de ötekinin zarar görmesini istemesek de, hep ortada kaldık” diye anlatıyor...
*** 1999 yılında savaş sona ererken, Kosovalı Boşnaklar için ülke çapında durum benzerlik taşıyormuş... “Kosova savaşı sona ermiş olabilirdi ancak bizim için savaş başlamıştı” diye hatırlıyor Suzana Cuceviç. O da, Mitroviça’dan bir Boşnak – savaş esnasında Saraybosna’ya göçmen olarak kaçıp gitmiş ancak savaş sona erince geri dönmüş ülkesine.
*** Mitroviça’daki Boşnaklar, Arnavut ağırlıklı Güney Mitroviça ile Sırp ağırlıklı Kuzey Mitroviça arasında kalan bir mahallede yaşıyorlar. Cuceviç, kendi evinin çevresindeki Arnavutlar’ın yaşadığı evleri işaret ediyor, daha kuzeyde ise Sırplar yaşıyor... “Onca yıl boyunca içeride kaldık çünkü dinimiz nedeniyle kuzeye gidemiyorduk fakat güneyde de durum zordu, konuştuğumuz dil nedeniyle” diyor Cuceviç.
*** Kendisi Arnavut okullarına gitmiş olduğu için ve Arnavutlar’ın ağırlıkta olduğu bir ülkede yaşadıkları için oğlunu da Arnavutça konuşulan bir kreşe koymaya karar vermiş, savaştan hemen sonra oğlu beş yaşındayken onu bu okula yazdırmış. “Bu okul bize yakındı da” diyor... “Sırp ağırlıklı kuzeye oğlumu okula göndermek biraz da tehlikeliydi” diye konuşuyor.
*** Ancak “Bayrak Günü” denen 1912 yılında Arnavutlar’ın bağımsızlığını ilan ettiği günün anma töreni programlarına oğlu alınmamış kreşte, böylece o da bu kreşle ilgili fikrini değiştirmiş. 30-40 kadar çocuk arasında kreşteki tek Boşnak çocuk, oğlu Ömer imiş ve bu törenlerden dışlanan bir tek o olmuş.
*** Ömer’i almaya gittiği zaman, “Anne neden tören için giyinip kuşanmadın?” diye sormuş kendisine... “Bak bütün anne-babalar giyinip kuşanmışlar!” Annesinin bu törene davetli olmadığını bilmiyormuş... Eve dönerken, beş yaşındaki Ömer, “Bana neden bir şiir verilmedi okumam için? Ben de bir şiiri ezberleyip okuyabilirim, değil mi?” demiş annesine.
*** Cuceviç’in Arnavut, Türk ve Boşnak kökenleri var ve her bir etnik toplumun parçası gibi hissediyor kendini, bu nedenle bu olay onu çok yaralamış... Böylece oğlularının bundan böyle eğitimlerini bir Boşnak okulunda devam etmelerine karar vermiş, her ne kadar da Boşnak okullarında daha yoksul koşullar, daha az kitap ve daha az öğretmen olsa da...
*** “Şimdi oğlularım büyüdüğü için durumu daha iyi anlıyorum. Eğer onların başına bir şey gelmiş olsaydı, artık Sırpça veya benzer bir lisanı duymak istemeyecektim... Ancak o günlerde durum çok zordu” diye anlatıyor.
*** Kosova’daki Boşnak toplum, kendi kültürünü ve geleneklerini, kimlik duygularını yitirmemek için korumaya çalışmış. Ancak Kosova’daki Arnavut-Sırp çatışması, Boşnaklar’ın gerçekten de kendilerine ait bir yere sahip olma duygusunu da yok etmiş...
*** Kosova anayasası, ülkeyi “çok etnikli bir toplum” olarak tarif ediyor, “Arnavutlar ve diğer toplumlar”dan oluşan bir toplum olarak – bunların “kendilerini özgürce ifade etme, gelişme ve kendi kimliklerini ve toplumsal özelliklerini geliştirme hakkı”ndan da söz ediyor anayasa.
*** Kosovalı Boşnaklar, ağırlıkla tarımda ve inşaat sektöründe çalışıyor, Kosova’daki yüksek işsizlik oranı nedeniyle çoğunlukla iş bulmak üzere göç etmek zorunda kalıyorlar.
*** Şahide Azeri’ye göre, Zupa vadisindeki kadınların çoğu işsiz çünkü Arnavut dilini konuşamıyorlar.
*** Bir diğer ana sorun ise, eğitim standartlarının düşüklüğü... Alen Azeri, Zupa vadisinde müdürü olduğu okulda, haftada ancak iki saat düşük düzeyde Arnavut dili dersleri bulunmaktaymış...
*** 4,500 Boşnak, Boşnakça öğreniyormuş ancak okullarında öğretmen ve kitap eksikliği varmış. Mitroviça’dan Suzana Cuceviç, oğlunun okulunda tek bir öğretmenin tüm dersleri alıştırdığını hatırlatıyor.
*** İş mezuniyet düzeyine geldiğinde, Boşnakça konuşabilen profesörlerin azlığı nedeniyle zorluklar çıkıyormuş – böylece öğrenciler ya Arnavutça, ya Sırpça, ya İngilizce öğrenmek veya yurtdışına gitmek durumunda kalıyormuş.
*** Kosova parlamentosunda 120 sandalyeden 10’u Sırplar’a, dört sandalye Roma, Aşkali ve Mısır toplumlarına, üç sandalye Boşnaklar’a, iki sandalye Türkler’e, bir sandalye Goranlar’a (bunlar küçük bir Slav Müslüman toplumudur) ayrılmış. Geriye kalan sandalyeler ise Arnavutlar’a ayrılmış.
*** Ülkenin her bir etnik toplumu, eğer kendileri ağırlıkta iseler, bulundukları bölgede bir belediye kurma hakkına da sahipmişler... Kosova’da halen Arnavut, Sırp ve Türk kökenlilerin yürüttüğü belediyeler mevcuttur.
*** Boşnak toplumu da Zupa Vadisi’nde Boşnaklar’ın ağırlıklı olması nedeniyle kendi belediyelerini kurmak istediklerini ifade ediyor. 2017 yılında dönemin Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taci, belediyenin onların denetimine gireceği hakkında söz vermiş, 2018’de de dönemin Başbakanı Ramuş Haradinaj da söz vermiş ancak henüz bu konuda hiçbir şey olmamış.
*** Hem Recep, hem de Murat, bunun esas nedeninin siyasi irade yoksunluğu olduğunda birleşiyor – ülkedeki Boşnaklar’ın uluslararası düzeyde güçlü bir destekleyicileri olmamasından kaynaklanıyormuş bu...
*** Recep, “Türkler, Kosova parlamentosunda, kendilerini destekleyen Türkiye’yi harekete geçirmeyi becerdiler” diyor. Murat ise, “Türkler’in Erdoğan’ı var, Sırplar’ın ise Sırp tarihine dayalı iddiaları var” diyor. “Arnavutlar ise zaten çoğunlukta... Bizim neyimiz var?” diyor...
https://balkaninsight.com/2020/09/08/kosovos-bosniaks-struggling-to-survive-between-albanians-and-serbs/?fbclid=IwAR16uH3wuX_GQ5-ucLnJl5vrwhHKwXIP4CNjTqHJM4ZNsa5XfBdXLw6En8Q
(BIRN’de Horhina Bami’nin yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).