Larnaka dostluk günleri buluşması (2)
Larnaka dostluk günleri buluşması (2)
Tuncer Bağışkan
Geçen haftaki yazımda Enorasis Sosyal ve Kültürel Kulübü’nün 2-3 Kasım tarihlerinde Larnaka Lordos Beach Hotel’de gerçekleştirdiği “9’uncu Geleneksel Dostluk Günleri” buluşması çerçevesinde Larnaka’da ziyaret ettiğim Hala Sultan Tekkesi, Doğal Tarih Müzesi, Aziz Lazarus Kilisesi ve Zuhuri Tekkesi’ni anlatmıştım. Bugünkü yazıma ise kaldığım yerden devam edeceğim.
LARNAKA KALESİ VE MÜZESİ
Larnaka deniz kenarındaki ‘Hurmacıklar’ yürüyüş yolunun güney ucunda bulunan kale, M.S 1605/06 yılında ortaçağa ait bir kalenin kalıntıları üzerine I.Sultan Ahmet’in lalası Kıbrıs Beylerbeyi Ferhat Paşa tarafından yaptırılmış, 1625 yılında ise Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa zamanında ise yeniden elden geçirilmiştir. Kale girişindeki “Liman İdare Binası”nın cephesinde 1605/06 tarihli mermer bir yazıt ile Sultan Abdülmecit’in tuğrası bulunmaktadır.
1760-1767 yılları arasında Kıbrıs’ta konsolos olarak bulunan Giovanni Mariti, asayiş ile limanı kontrol etmek amacıyla kalede bir Dizdar’ın başkanlığında Yeniçerilerden oluşan bir muhafız birliği bulunduğunu yazmıştır. Yabancı bandıralı bir gemi limana yanaşacağında top atışlarıyla kaleyi selamlar, kaledeki askerler ise geminin demirlemesine izin verebilmek için durumu Lefkoşa’ya bildirip talimat isterlerdi. Olumlu bir yanıt alınması halinde kaleden top atılarak gemi selamlanır, gemi de buna ayni sayıda top atışıyla karşılık verdikten sonra gümrük işlemlerine başlanırdı.
1878 yılında İngilizlerin Kıbrıs’ın idaresini geçici olarak devraldıklarına ilişkin ferman kalenin giriş kapısının önünde okunmuştu. Kale 1950 yılına kadar hapishane olarak kullanıldıktan sonra bölge müzesine dönüştürülür. Şimdilerde müze olarak kullanılan “Eski Liman İdare Binası” odalarında soylulara ait armaların çizimleri (Dampierre, D’ibelin, Visconti, Lusignan, St. Louis IV), ortaçağ kapları ve silahlar sergilenmektedir. Kalenin orta avlusunda, Cami-i Kebir ambarından getirilen Osmanlı mezar taşları, ortaçağ mezar taşları ve değişik toplar bulunmaktadır. Orta avlunun güneyindeki bir odada ise Sultan Abdül Mecit tarafından yaptırmakla birlikte daha sonraları tamamen yıkılan Karantina (Darülhıfız) binasının 1847 (1263 H) tarihli mermer yazıtı sergilenmektedir.
CAMİ-İ KEBİR (ULU CAMİ)
Larnaka’nın en önemli dini yapılarından biri olan Cami-i Kebir kalenin gerisinde yer almaktadır. Finansmanı Libya tarafından karşılanan cami şimdilerde güney Kıbrıs’ta yaşayan Müslümanların ibadet ile her türlü dini iş ve işlemlerine yanıt vermektedir.
2 Şubat 1760 – 6 Ekim 1767 tarihleri arasında Kıbrıs’ta bulunan Giovanni Mariti, bu yapının önceleri Kutsal Haç’a (“Holy Cross”) adanmış küçük bir gotik yapı olduğunu, Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra camiye çevrildiğini ve Larnaka’nın tek camisi olduğunu yazmıştır. Camiye girişi sağlayan Venedik kemerli kapının üst başında hattat Nuri Dede’nin 1251 H (1835/36) yılında yazdığı yazıtta, Sultan II. Mahmut döneminde (1808-1839) onun maiyetinde çalışmakla yükselen Hanefi mezhebinden Es-Seyyid El-Hac Muhammed (Mehmed) Ağa tarafından geniş ve gösterişli bir şekilde yaptırıldığı kayıtlıdır.
Eskiden cami avlusunun kuzeydoğusunda Seyhülharem Elhaç Ebubekir Paşa Vakfı’nın 1748 yılından yaptırdığı bir meydan çeşmesi vardı. Bu çeşme yıkıldıktan sonra şimdiki çeşme 1946 yılında Vakıflar İdaresi tarafından ayni yere yapılmıştır. Caminin kuzeybatısındaki avluda ise Mehmet Bey Ebu Bekir Vakfı mütevellilerinin gömülü oldukları tarihi bir aile mezarlığı bulunmaktadır.
GÜMRÜK AMBARLARI
Phinikoudes adıyla bilinen deniz kenarındaki Hurmacıklar yürüyüş yolunun kuzey ucunda bulunan meydanda İngiliz Koloni dönemi gümrük ambarları yer almaktadır. 1881 yılında buraya ilkin bitişik nizamda 3 tane gümrük ambarı, yanına Larnaka gümrük sorumlusunun ofisi ile konutu ve denize ise bir iskele yapılmıştı. 1900’lü yılların başlarında ambarlara iki tane daha eklenerek bugünkü şeklini almıştır. Bunlar 1882-1973 yılları arasında amaçları doğrultusunda kullanılmış, 1990 yılında Larnaka Belediyesi Kültür Merkezi olarak kullanılmak üzere devlet tarafından Larnaka Belediyesi’ne verilmiştir. Şimdilerde ise sanatçıların geçici sergilemelerine ev sahipliği yapmaktadır.
Gümrük ambarlarının güney bitişiğindeki eski Larnaka Gümrük sorumlusunun konutu ile ofisinin alt katı şimdilerde Larnaka’nın tarihini anlatan “Belediye Müzesi” olarak kullanılmaktadır. Burada antik Kition kentinin M.Ö VI’ıncı yüzyıla ait en eski sikkeleri ve kentin 1850 yılından başlayan eski fotoğrafları sergilenmektedir. Binanın üst katı ise sadece araştırmacıların yararlanabildiği kent arşivi ile nadir kitaplar bulunmaktadır.
ATİNALI KİMON İLE KİTİONLU ZENON’UN BÜSTLERİ
Larnaka’daki ‘Hurmacıklar’ yürüyüş yolunda Atinalı Kimon ile Atina’daki stoa felsefesinin kurucusu olan Kitionlu Zenon’un birer büstü bulunmaktadır. Tarihi bilgilere göre, M.Ö V’inci yüzyıl ortalarında Atinalı devlet adamı, komutan ve büyük bir politikacı olan Kimon, Perslerin elinde bulunan Kıbrıs’ı ele geçirmek için M.Ö 450 yılında donanmasıyla Kıbrıs’a gelir. Marion şehrini aldıktan sonra Salamis ile Kition’un üzerine yürür. Ancak Kition’a vardığında, gerek savaşta aldığı yaradan, gerekse hastalığından dolayı vefat eder. Vefat etmeden önce ölüm döşeğinde komutanlarına Kıbrıs’ı alıp bağımsızlığına kavuşturmaları emrini verir. Bu nedenle bir kahraman olarak görüldüğünden 1927 yılında Larnaka deniz kenarına şimdiki büstü dikilirmiş, gerisindeki alan ise kent Belediyesi’nin düzenlediği festivallere ev sahipliği yapmaya başlamıştır.
Atina’da stoa felsefesinin ilk kurucusu olan Kitionlu düşünür Zeno’nun bir büstü ile bir heykeli de Hurmacılar yürüyüş yolunda yer almaktadır. Fenikeli bir aileden geldiği sanılan Kitionlu Zenon (M.Ö 336-264) Atina’da Stoa felsefesinin kurucusu olarak bilinmektedir. Bu ekol doğaya uygun olarak yaşamayı felsefi olarak benimserken, dünya vatandaşlığını da savunmuştur. Stoa felsefesi ise şu şekilde açıklanmaktadır: “Stoacılığın amacı insanı mutlu kılmaktadır. Mutluluk ise insanın iç huzuru ve hürriyetindedir. Ölümden korkmamalı; ölüm, bedenin ve ruhun, evrenin bedeni ve ruhuna kavuşmasıdır. İnsanın hayatına hakim bir kaderi vardır. İnsan değiştiremeyeceği kadere boyun eğmelidir. Şikayet etmek, sıkıntı ve ızdırabı artırır. Evrende meydana gelen her şeyin makul ve zaruri olduğunu kabul etmekle, dini anlayışları bakımından da her şey ‘Alem Ruhu’ tarafından idare edilmektedir.” Helenistik dönem boyunca kabul gören bu felsefe, Roma döneminde de Çicero, Seneca, Lucretius ve Horatius gibi düşünürlerin temel felsefesi olarak devam etmiştir. Eski Larnakalı/Kitionlu bir kişi olduğundan önce Larnaka’daki Hurmacıklar yürüyüş yoluna büstü dikilmiş, daha sonra ise Kaza İdare Binası önüne bir heykeli de dikilmiştir.
LARNAKA ÇOCUK KLİNİĞİ
Gerçekleştirdiğim araştırmalar sırasında 1937 yılı itibarıyla Kıbrıs genelinde yapolan dört ayrı yapının cephesine birbirlerinin benzeri olan birer İngiliz Kraliyet armasının monte edildiğini belirlemiştim. Bu armalar İngiliz Kralı George VI ile eşi Kraliçe Elizabet’in 12.5.1937 tarihinde taç giyme kutlamaları çerçevesinde biri Sarayönü meydanına yapılan taş kürsüye, ikincisi Vali konağı tepesine yapılan Hükümet Sarayı’na, üçüncüsü Lefke’de yapılan silindirik gövdeli su deposuna ve dördüncüsü ise Larnaka’da yapılan Çocuk Kliniğine monte edilmişti. Bunların üçünün fotoğraflarını çekmiş olmama karşın Larnaka Çocuk Kliniği’nin yerini bir türlü bulamamıştım. Nihayet Larnaka Kalesi müze görevlisinin tarifi üzerine kentin yarım saatlik yürüyüş mesafesinde bulunan hastanenin yerini de saptamış oluyorum. Halen eski hastane olarak bilinen buradaki ilk yapı 1900 yılında inşa edilmiş, ancak 1930’lu yıllara gelindiğinde çevresine bazı hastane binalarının da yapılması gerekmişti. İki katlı olan kliniğin cephesindeki 1937 tarihli İngiliz kraliyet armasının altında bulunan yazıtta şu kayıt okunmaktadır: “Bu çocuk kliniği, 12.Mayıs.1937 tarihinde kral George VI ile eşi kraliçe Elizabet’in taç giymelerini kutlamak amacıyla Larnaka halkı tarafından yapılmıştır.”
PİLE YOLCULUĞU
Gezimizin son günü kahve içmek için Pile’ye uğruyoruz. Köy ile yakın çevresi günümüzden 6000 yıl önceki Geç Neolitik dönemden günümüze iskan edilen bir yerleşim birimi. İlkin, 1935 yılında soyulduktan sonra tesadüfen bulunan ve arkeolog P. Dikaios ile Demos Christou tarafından M.Ö V’inci yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen ‘Kral Mezarı’nı ziyaret ediyoruz. Köyün dışında olan mezarın bazı kısımları düzgün taşlarla yapılmış, bazı kısımları ise kayaya oyulmuş. Mezarın önündeki ana kayaya oyulmuş basamaklarla bir ön odaya ve bu odanın üç yanındaki birer mezar odasına ulaşıyoruz. Ön odanın doğusundaki mezar odası girişinin üst başında kireçtaşı levhalara rölyef olarak yapılmış bir Gorgon başı, iki yanında ise birer Sfenks duruyor. Bu cephenin bir kopyasının Lefkoşa Arkeoloji Müzesine yapıldığını da görmüştüm. Kötü ruhlara karşı koruyucu özelliği olduğuna inanılan sfenks ile Gorgon betimleri dönemin sikkeleri üzerinde de yer almaktaydı.
Kral mezarından sonra köy meydanındaki M.S XIII-XIV’üncü yüzyıla tarihlenen üç katlı Ortaçağ gözetleme kulesini ziyaret ediyoruz. Ortaçağda Lüzinyan krallığının en önemli fieflerinden (feodal idareye ait arazi) biri olan Pile, Gibelet ailesine aitti. Yakın geçmişimizde bir Türk çiftçisine ait olan bu kule mandıra olarak kullanılmaktaydı. Kule, deniz kıyısından Mesarga ovasına kadar uzanan geçidi kontrol ettiğinden köye ilkin “geçit” (yol) anlamına gelen ‘Pyli’ dendiği, daha sonra ise bunun Pyla olarak değiştirilmiş olabileceği öne sürülmüştür. Larnaka kazasının kıyı şeridindeki Xylofagou, Pile (Pyla), Pervolia Kiti ve Alaminos (Aleminyo) kulelerinin görevleri, kıyıları gözetlemek, düşman ile korsan gemilerini belirlemek ve düzlükte bulunan yerleşim birimlerini zamanında uyarıp gemilerle gelenlere karşı önlem almalarını sağlamaktı.
Bu arada köydeki camiyi de ziyaret ediyorum. Köyün eski camisi harabe durumuna geldiğinden 1899 yılında yıkılmış ve şimdiki cami köylülerin yardımıyla eski caminin yerine minaresiz olarak inşa edilmişti. Şimdiki minarenin ise 1991 yılında camiye eklendiğini gazetelerden öğrenmiştim. Son cemaat yerindeki metalik plakette caminin 30.8.2003 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından restore edildiği kayıtlı olmasına karşın, Evkaf arşiv kayıtlarında restorasyon çalışmalarına 2005 yılında başlanıp ayni yıl tamamlandığı bilgilerine rastlanmaktadır.
DOSTLUK GÜNLERİ BULUŞMASI
İlk günkü Larnaka gezimiz tamamladıktan sonra, Larnaka’nın dışındaki Lordos Beach Hotel’e gitmiştik. Bu yıl dokuzuncusu gerçekleşecek olan geleneksel dostluk günleri buluşmasındaki konunun “Ortak Geleceğimiz” olmasını, konuşmacıların ise gençler arasından belirlenecek siyaset bilimci ve barış-uzlaşım aktivisti olmalarını organizasyon komitesi olarak uygun görmüştük. Böylece Avrupa Birliği çatısı altında iki toplumlu gruplarda çalışan ve bu konuda hayli bilgi birikimleri olan siyaset bilimci Mehveş Beyitoğlu Önen ile Xenia Constantinou’da karar kılmıştık. Söyleşi süresince iki konuşmacı da katılanlara, Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs’ta ortak bir geleceğe ilişkin bilgi birikimleri ile gözlemlerini aktarmışlardır. İkisi de adadaki coğrafi, sosyal ve kültürel bölünmenin farkında olduklarından bu bölünmenin arasına köprü kurulması ve iki toplumun birbirlerini tanımalarının sağlanması gerektiğini başarılı bir şekilde seslendirmişlerdir. İki toplumdaki bireyler arasında yaptıkları söyleşilerde mevcut durumdan memnun olan pek yoktu. Daha iyi bir gelecek için fırsat eşitliği, milliyetçiliğin ortadan kaldırılması, şövenizmin okul kitaplarından çıkartılması, güçlünün güçsüzü ezmesinin son bulması gerektiğini belirlemişlerdi. Kısacası, Kıbrıslıların daha iyi bir geleceğe sahip olabilmeleri ve Kıbrıs’ı bir barış adası yapabilmeleri adına birbirleriyle sürekli bir diyalog içinde olmaları ve kolektif düşünmeleri gerektiği noktasında ortak bir görüşe varıldığını kendi adıma söyleyebilirim. Böylece beyin fırtınası şeklinde gelişen söyleşinin sonuna gelirken, iki hafta süren bu yazımızın da sonuna gelmiş oluyoruz.