1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Larnaka’nın su tesisatçısı Nişan İskenderyan’ın ardından...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Larnaka’nın su tesisatçısı Nişan İskenderyan’ın ardından...”

A+A-

“Flashbacks of Scala” yani “Larnaka’nın geçmişine bakış” başlıklı sosyal medya grubunda Sokratis Andoniadis, Larnakalılar’a yıllarca su tesisatçısı olarak hizmet vermiş olan Kıbrıslıermeniler’den Nişan İskenderyan’ı anan bir yazı kaleme aldı... Yazıyı okurlarımız için Türkçeleştirmeye çalıştık. Andoniadis, Nişan İskenderyan hakkında şöyle yazıyor:

***  Larnakalılar’ın yarısına su tesisatçılığı yaparak hizmet veren Nişan İskenderyan, 1927 yılında Küçük Asya’nın Kayseri kentinde dünyaya gelmişti. Babası ve annesi öğretmendi, babasının adı Garabet İskenderyan, annesinin adı ise Siranos Şapelyan idi. 1921 yılında yaşanan soykırımda Türkler pek çok dil bilen babasını tutuklamışlardı ve onu bir çevirmen olarak kullanmaktaydılar – Garabet ailesi, dört çocuğuyla birlikte (Agop, Marie, Annik ve iki yaşındaki Nişan’la) 1929 yılında Kıbrıs’a gelmeyi başarmışlardı. Yeni yurtlarında bir evlatları daha olmuştu, adı Maggie idi – bu aileden hayatta kalan bir tek o ve Beyrut’ta yaşıyor...

***  Nişan çocukken çocuk felcine yakalanmış ve bir süre okula gidememişti... İskele’den Hristalla ile evlenmişti, Hristalla Hanım, kadın iç çamaşırı diken bir terziydi... Çocukları olmamıştı... Eşinin ilk evliliğinden olan kızını kendi kızı gibi seviyordu Nişan... Nişan ve Hristalla, mutlu bir hayat geçirdiler, ta ki Hristalla vefat etsin...

***  Nişan, Hristalla’nın kızıyla övünmeyi severdi, üç şey hakkında övünmeyi de severdi: kökenleriyle övünürdü, soyadının İskender’den gelmesiyle övünürdü, çok iyi bir tesisatçı olmakla övünürdü... Ki su tesisatçılığını her gün çalışmalarıyla kanıtlamaktaydı...

***  Onu tanıyanlar, onun hakkında ancak iyi şeyler söyleyebilirlerdi... Ne kadar yardımsever olduğunu, işini çok sevdiğini, dost canlısı ve açık yürekli olduğunu, zekice espriler yaptığını ve su tesisatını tamir ederken öyküler anlattığını, öykü anlatma yeteneği olduğunu anlatırlardı... Bu öyküleri el kol hareketleriyle zenginleştirirdi ve kendine özgü aksanıyla anlatırdı... Ya öyküler? Geçmişten göçmenlerin öyküleriydi bunlar ancak modern yaşamda Larnaka’nın ahalisiyle gündelik ilişkilerine dair öyküler de anlatırdı... Bir şey aklımda kaldı: Ne zaman Kayseri’den ve Ermenistan’dan söz etse, yüzü sanki biraz kararır gibi olurdu...

***  2018 yılında vefat etti Nişan İskenderyan – fakir bir insandı ancak ruhu zengindi... Yurttaşlarının takdirini ve sevgisini kazanmıştı... Nur içinde yat güzel insan Nişan İskenderyan...

nisan-iskenderyan.jpg
Nişan İskenderyan

Foto: Miltu Nikolas arşivinden...


“Kulüp: Çökme ve Helalleşme...”

Zafer YÖRÜK – YENİ YAŞAM

Kulüp’ün daveti, Kılıçdaroğlu’nun helalleşmesi kadar Sedat Peker’in ‘çökme’ temasını merkezine alan itiraf ve ifşaatları ile de eşzamanlıdır. İçeriği de benzeşmektedir

Cehapelinin biri kuyuya bir taş attı, kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor. Son günlerde siyaset ve medya çevreleriyle birlikte toplumsal yaşamın bütün katmanlarında, doların fırlayış hızıyla yarışır biçimde ‘helalleşme’ açılımının muhtemel anlamları üzerine hummalı bir akıl yürütme, niyet okuma ve tartışma faaliyeti görülüyor. Kılıçdaroğlu’nun haftalık olağan nutkunda sunduğu liste, hem milli sağ hem de ulusol içinde eşdeğer şiddette bir infiale yol açarken, birçok yorumcu açısından kavramın açık uçluluğu tüketilmiş değil. Türkiye’nin gündemi, aslında şunu da kastediyor, yok onu değil ama bunu da kastediyor tarzı tartışmaların hakimiyeti altında.

Helalleşilecekler listesi esas alındığında, son günlerin popüler dizisi Kulüp’teki anlatının da kapsama alanı dahilinde olduğu görülür. 1942 Varlık Vergisi, hem helalleşme listesinin hem de Kulüp’te izleyeceğimiz olayların başlangıcını oluşturur. Öncesi, malum derin kurucu sebeplerden dolayı olsa gerek liste dışı bırakılmıştır.

Kulüp’e gelince; Matilda hanım, 1942 yılı sonrasında cinayetten mahkum olup 17 yıl yattıktan sonra genel af sonucu tahliye edildiyse, söz konusu olan 26 Ekim 1960 tarihli genel af olmalıdır. Böyle olunca da, dizinin tanıtımında geçen ‘1950’li yılların İstanbul’u’ ibaresi yanlıştır; 1960’lı yıllar olmalıdır. Gazinocular kralı Hayrettin Aslan’ın oğlu Sacit Aslan, diziyle ilgili olarak Matilda, kızı Raşel (Aysel) ve Fıstık İsmet (fındık İsmet) karakterlerini bizzat tanımış olduğunu belirtiyor. Selim Songör karakteri de bir Zeki Müren alegorisi olsa gerekir. Kurgusal bir anlatının zaman, mekan ve karakterler açısından gerçeklikle örtüşme derecesi aslında önemli olmamalı. Ama özellikle kronolojik düzeltme, anlatıyı içine yerleştirildiği belli başlı tarihsel olaylarla birlikte okuma gerekliliği açısından zorunludur. Bu gereklilik, konunun gayrı Müslim azınlıklarla ilgili oluşundan kaynaklanır. Resmi deyişle ‘hassas’ bir konuyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Konunun hassasiyeti, Türkiye’nin kültür külliyatında geçmişle yüzleşme çabası içinde olan yapıtların oldukça az sayıda oluşundan da anlaşılabilir. Örneğin, İstanbul’un yakın tarihi üzerine son yıllarda ‘birinci açılım devri’ kapsamında yapılan toplam iki film (Yılmaz Karakoyunlu romanlarından uyarlanan Salkım Hanım’ın Taneleri ve Güz Sancısı)  sayılmazsa Türkiye sinemasında geçmişle yüzleşme temasının olmadığı söylenebilir. Şimdi, bu kez de ikinci açılım ya da ‘helalleşme devri’nin arifesinde Kulüp’le birlikte bir yüzleşme davetinin varlığı seziliyor.

Kulüp’ün daveti, Kılıçdaroğlu’nun helalleşmesi kadar Sedat Peker’in ‘çökme’ temasını merkezine alan itiraf ve ifşaatları ile de eşzamanlıdır. İçeriği de benzeşmektedir. Örneğin, Peker’in ifşaatları arasında Demirören aile tarihinde kurucu rol oynayan bir cinayet ve çökme vakası önemli bir yer tutmaktadır. Benzer vakaların başka hangi varlıklı Müslüman/Türk ailelerin tarihinde kurucu an işlevi gördüğünü anlamak için, yalnızca İstanbul’un tarihi kent dokusu içinde yapılacak kısa bir gezinti bile yeterli olabilir. Gayrı Müslimlerden Müslüman/Türklere şiddete dayalı servet transferi yoluyla sermayenin ya da burjuvazinin Türkleştirilmesi, uzak bir geçmişte yaşanıp bitmiş değil, cumhuriyet tarihi boyunca sürmüş bir hadiseler silsilesidir. Üstelik Kulüp üzerine yazdığı yorumda Foti Benlisoy’un vurguladığı üzere var olan proletaryanın da tasfiye edilerek Türkleştirilmesi söz konusudur (K24, 16 Kasım 2021).  Dizide bu durum, ‘yılın Türk müteşebbisi’ ödülü karşılığında devletin Kulüp sahibi Orhan’dan personelini Türkleştirmesi talebinde bulunması, yılların ışıkçısı Agop’un işten çıkartılarak yerine Hacı’nın geçişi ile temsil edilir.

Çökme ve yüzleşme: Bu terimlerin artık gündelik yaşama girdiği görülebilir. Helalleşmenin teriminin (ve terim sahibinin) kaderini ise bu kavramların içeriği ile örtüşme derecesi belirleyeceğe benzer.

(YENİ YAŞAM – Zafer YÖRÜK – 21.11.2021)


‘Karabağ’da İhtilafın çözümünü sadece siyasilere bırakamayız...’

Varduhi Balyan

2020 yılında başlayan ve İkinci Karabağ Savaşı diye adlandırılan savaş, her iki tarafta da çok sayıda can kaybına yol açtı. Birçok insanı yeni ev arayışına zorlayan bu tekrarlanan tarih, iki ülkedeki toplumların zaten zor ilerleyen diyaloğunu çıkmaza sürükledi diyebiliriz. “Ortak sorunlarımızı çözmenin tek yolunun açık ve bilinçli diyalogdan geçtiğine inanıyoruz” diyen CaucasusTalks, (Kafkasya Konuşmaları) Kafkaslarda bu zorlu dönemde şiddetsiz diyalog alanı açıyor. CaucasusTalks üyelerinden inisiyatifi ve bölgede tahayyül ettikleri barışı, 2020 Dağlık Karabağ ateşkes anlaşmasının yıldönümünde dinledik.

Sorularımızı CaucasusTalks üyelerinden Leon Aslanov, Christina Soloyan, Diana Yayloyan, Flora Ghazaryan, Toghrul Abbasov, Katie Sartania, Sophie Tskhvariashvili, Nukri Tabidze, Mete Ulutaş ortak bir şekilde cevapladı.

 

***  CaucasusTalks hikâyesini anlatır mısınız? Ne zaman, kimler tarafından kuruldu?

CaucasusTalks genç Ermenistanlı, Azerbaycanlı ve Gürcistanlı aktivistler ve araştırmacılar tarafından 2020 yazında kuruldu. Bu zamana kadar Sovyet sonrası dönemde Kafkaslar'da bölgelerarası samimi herhangi bir inisiyatif oluşmamıştı. Covid-19 salgını sırasında dijital alanda pek çok iş ve eylem yapılırken, CaucasusTalks kurucularından Leon Aslanov Youtube’da Avrupa’da bölgelerarası solcu bir hareket olan Diem25’in tartışmalarına denk geldi. Bu denk geliş, CaucasusTalks Youtube kanalını yaratmak için ilham kaynağı oldu. Bu kanalda Kafkasya’da yaşayan ve burayla ilgilenen aktivistler ve araştırmacılar çeşitli meseleler üzerine tartışmalar yürüttü. Bunun öncesinde politik, ekonomik ve kültürel meseleler genellikle ulus-devlet paradigması içerisinde yürütülüyordu. Biz de bu paradigmayı değiştirebilmek için CaucasusTalks inisiyatifini başlattık.

 

***  Caucasus Talks neler yapıyor? Web sitenizde Podcastler ve yayınlarınız var, konuklarınız kimler?

Şu anda bir web sitemiz ve Youtube kanalımız bulunuyor. Kafkasya üzerine çalışma yürüten aktivistler ve araştırmacıların yazıları ve görüşmeleri bu platformlara yükleniyor. Milliyetçilik, tarih yazımı, sosyoekonomik eşitsizlikler, toplumsal cinsiyet sorunları, ekolojik sorunlar ve benzeri meseleler temel olarak üzerine eğildiğimiz konular. Yazarlar ve konuk konuşmacıların hepsi kendi alanlarında hakimiyet sahibi kişiler. Bununla birlikte bütün bu meseleler eleştirel bir perspektiften ele alınıyor. Yani bu sorunlar günümüzde çok yaygın olan neoliberal ve milliyetçi çerçevelerin dışında işleniyor.

 

***  Başka platformlarla ortak çalışmalarınız var mı?

Şimdilik diğer kuruluşlar ve inisiyatiflerle resmî herhangi bir işbirliği içerisinde değiliz, ama bazı uluslararası kuruluş ve inisiyatiflerle konuşmalarımız oldu. Yakın gelecekte gerektiği takdirde öncesinde bahsettiğimiz meselelere dair daha güçlü ve birlikte ses çıkarabilmek, birbirimize katkı sunmak için onlarla işbirliği içerisine girebilmeyi umuyoruz.

 

***  Caucasus Talks neyi amaçlıyor ve ileride neler yapmayı planlıyor?

İnisiyatifin amacı insanları içerisinde yaşadıkları jeopolitik sınırları, okulda öğrendikleri tarihi ve toplumda görülen ve dillendirilen adaletsizlikleri sorgulamalarını sağlamak. Basında hâkim olan neoliberal ve milliyetçi söylemi, eğitim sistemini ve elit sınıfı hedef alarak alternatif görüşler sunmaya çabalıyoruz. Aynı zamanda birbirine yakın görüş ve ideolojilere sahip insanları bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Bu ağ büyümekteyken gelecekte daha büyük ölçekte çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz.

 

***  Çalışmalarınız sadece Kafkaslarla mı sınırlı kalıyor?

Temel olarak Güney Kafkasya üzerine odaklansak da özellikle Türkiye olmak üzere çevredeki bölgelere de büyük önem veriyoruz. Rusya, İran, Türkiye ve bu ulus-devletlerin öncesindeki imparatorlukları Güney Kafkasya üzerinde büyük bir politik, ekonomik ve kültürel etkiye sahip olageldi ve olmaya da devam edecek gibi gözüküyor. Belirli bir dereceye kadar bu ülkeler içerisinde en gelişmiş eleştirel sosyal hareketler Türkiye içerisinden çıktı. Bu nedenle Türkiye’deki aktivistler ve araştırmacılarla işbirliği yapmaya ayrı bir önem veriyoruz.

 

***  2020 Dağlık Karabağ ateşkes anlaşmasının ardından bir yıl geçti. Gelinen noktaya dair neler söylersiniz?

Geçen yılın bugünü, İkinci Karabağ Savaşı’nın sözde ‘resmî sonu’nu da işaret ediyor. Seçkin siyasi sınıflar tarafından organize toplu katliamların normalleştirilmesi ve sözde ‘kaçınılmazlığı’ (savaşın esası) kesinlikle karşı olduğumuz bir olgu. Son savaş (hemen hemen tüm savaşlarda olduğu gibi) bir kez daha, devlet çıkarlarını -ve dolayısıyla seçkinlerin çıkarlarını- kutsamanın bedelinin, görünürde ‘kullanılıp atılabilir’ yoksul insanların yaşamlarıyla ödendiğini gösterdi. Ön saflarda savaşanların büyük çoğunluğu yoksul ailelerden gelen genç erkeklerdi, orta ve üst sınıflarsa büyük ölçüde (birkaç istisna dışında) onların ölümlerini fetişleştirerek ve romantikleştirerek olup biteni seyretti. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Ermenistan ve Azerbaycan’daki orta ve üst sınıflar, savaşın insanların yaşamları üzerindeki gerçek sonuçlarına büyük ölçüde ilgisizler; onlar, daha çok sınırların çizilmesi, toprakların siyasi statüsü ve yabancı barış gücü askerlerinin varlığı gibi ‘üst düzey’ (jeo)politik meselelere odaklanmayı tercih ediyorlar. Ama gerçek şu ki, şu anda karşımızda yerinden edilmiş binlerce insan, geçimini sağlamaktan mahrum bırakılmış binlerce aile, cepheden ciddi psikolojik sorunlarla dönen (birkaç intihar vakası kaydedilmiş) binlerce genç adam ve milliyetçilere daha fazla militarize olmak için gerekçeler sunarak nefret ve güvensizlik katmanı artırılmış iki toplum var. Bu alanda yapılacak daha çok iş var çünkü ihtilafın tüm çözümünü sadece siyasi elitlere bırakamayız. Sadece onların siyasi bir çözüme ulaşma konusunda bugüne kadar gösterdikleri başarısızlıkları yüzünden değil, aynı zamanda bu konuda hem ilgisiz olmaları hem de savaş ve çatışmanın siyasi, ekonomik ve cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklanan yönlerinden habersiz oldukları için. Bu boşluğu doldurmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.

(AGOS – Varduhi BALYAN – 14.11.2021)

Bu yazı toplam 1293 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar