1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Lefkonuklu Kıbrıslırum okurumuzun isteği üzerine babasının çırağı Melundalı Mustafa Bey’i bulduk…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Lefkonuklu Kıbrıslırum okurumuzun isteği üzerine babasının çırağı Melundalı Mustafa Bey’i bulduk…

A+A-

Lefkonuklu Kıbrıslırum okurumuz Dimitris Şikas’ın isteği üzerine, babasının çırağı Melundalı Mustafa’yı bulduk ve kendilerini temasa geçirmek için gerekli girişimleri yaptık.

Bir Kıbrıslıtürk okurumuzun, Şükran Hamit’in çok değerli yardımları sonucu, Melundalı Mustafa Bey’i bulabildik, bu nedenle Şükran Hamit hanıma çok teşekkür ediyoruz.

Şükran Hanım yazımızı okuyunca hemen Mustafa Bey’in oğlu Cengiz Bey’le iletişime geçmiş, Mustafa Bey’i telefonda aramışlar ve Lefkonuklu eski Kıbrıslırum ustası Andreas’ın oğlu Dimitris Şikas’ın kendisini aramakta olduğunu öğrenince ağlamaya başlamış, çok duygulanmış…

Biz de Şükran Hanım’ın yardımlarıyla Cengiz Bey’i aradık ve Melundalı Mustafa Bey’in telefon numarasını öğrendik, kendisiyle de konuştuk.

Halen 90 yaşında olan Melundalı Mustafa Bey bize “Ben yedi sene Aynikola’da, üçbuçuk sene de Lefkonuk’ta çalıştım” diye anlatıyor… “Ama ondan sonra da devamlı giderdim Andreas ustanın evine” diyor.

Kendisiyle birlikte Melundalı Hasan Hüseyin ve Bladanlı Derviş Bey’in de çıraklık yapmaya gittiklerini ancak onların erken ayrılıp Lefkoşa’ya gittiklerini söyleyen Melundalı Mustafa Bey, “Ben kaldım yanlarında” diye anlatıyor. Kendisine evde bir oda vermişler ve orada kalmaktaymış. Ustası Andreas’ın evi Kıbrıslıtürk mahallesindeymiş – yaşlı kaynanasına geceleyin misafirler geldiği zaman “Yatma oğlum, yukarı götür genneri” der ve kendisine misafir olarak gelen Kıbrıslırum genç kızlarına eşlik ederek onları evlerine götürmelerini istermiş.

“Ustanın evinde kalırdım, ayrı bir odam vardı” diye anlatan Melundalı Mustafa Bey, babası desteban olan Lefkonuklu Leona Stefani’nin de zaman zaman kendi ustasına çalıştığını ancak bir süre sonra onu yollatarak sadece kendisinin çırak olarak kaldığını aktarıyor.

“O devirde Türk-Rum ayırımı yoğudu” diyen Mustafa Bey, hem kendi dükkanını açmış, hem de İngiliz devrinde köyleri gezerek iş yaparmış.

Mustafa Bey, Kıymet Hanım’la evlenmiş ve üç çocuk etmişler: Cengiz, Hasan ve Ayşe… Çok değerli Kıymet Hanım’ı yakın geçmişte kaybetmiş…

Biz de, Melundalı Mustafa Bey’e “Başınız sağolsun” diyoruz ve kendisine sıhhat ve afiyet diliyoruz…

 

DİMİTRİS ŞİKAS NELER YAZMIŞTI?

Okurumuz Lefkonuklu Dimitris Şikas, bize gönderdiği mektupta şöyle demişti ve biz de bu mektubu geçtiğimiz hafta içinde bu sayfalarda yayımlamıştık. Mektup şöyleydi:

“Bayan Sevgül, sizi selamlıyorum…

Lefkonuk’tan yüzyıllık elişi bir örtüyle ilgili makaleniz beni çok duygulandırdı, bu nedenle size yazmaya karar verdim.

Sürekli sizin yazılarınızı okuyorum.

Ben 1948 yılında Lefkonuk’ta dünyaya geldim ve 1974’e kadar Lefkonuk’ta yaşadım, Türkiye’nin işgali ardından Atina’ya yerleştik ve Atina’da mühendislik okudum.

Annem ve babam ile ablam, köyümüz Lefkonuk’a dönme hayali içerisinde bu dünyadan göçüp gittiler.

Babamın evi, Kıbrıslıtürkler’in mahallesindeydi…

1964 yılına kadar Kıbrıslıtürk komşularımızla hep birlikte uyum içerisinde yaşadık gittik, ta ki bir ikindi vakti Denktaş’ın emriyle hepsi de oradan ayrılıncaya kadar…

Benim evim kuzeye bakar ve şu anda Köfünye’den Bayan Nevin ve ailesi oturuyor evimizde.

Bak aklıma ne geldi şimdi!

Ebe Areti, nenemin düğününde gumbarosu (gumbarası) idi ve bütün gün birlikteydiler… Hepimizi Ebe Areti doğurttuydu… Areti’nin soyadı Kappa idi ve evi de yolun köşesinde, Siezia deresinin kenarındaydı… Onun evinin hemen yanında da senin Sami dedenin evi vardı, sana dürüstçe söylemem gerekir ki çok iyi huylu bir Kıbrıslıtürk’tü o… Çok güzel bir eşeciği vardı ve bu eşecikle çeşitli işlere koşturur dururdu. Annemin bana şöyle dediğini hatırlarım mesela: “Koş söyle Sami’ye gelsin, Pattihalar’ın değirmenine buğdayımızı taşıması lazım..” Köyde onu hepimiz çok severdik.

Bizim mahallede ayrıca Recep’in ailesi vardı, annemle babamı kızlarının düğününe davet etmişlerdi. Benim annem terzi idi ve Recep’in kızının gelinliğini dikmişti, ayrıca elinde taşıyacağı buketi de annem hazırlamıştı… Geline takılan para ve takıları da hala çok iyi hatırlıyorum…

Recep’in ailesinin karşısında da Mehmetsalih ile karısı Ayşe hanım vardı, Ayşe hanım, anneme işinde yardım ederdi… Annem Bayan Frasso’ya… Emine vardı, çok yoksul oldukları halde, bana pek çok kez yiyecek verirlerdi… Bir diğer aile de Ali’nin ailesiydi.. Daha pek çok Kıbrıslıtürk vardı ancak şu anda isimlerini hatırlamıyorum…

Evimizin yakınında bir diğer aile daha vardı, babaları İngiltere doğumlu bir polis subayı idi, adı da Abdülkadir idi, eşinin adı da Feriha idi, Feriha hanım da aile dostumuzdu… Onlar da İngiltere’ye gitmek üzere mahallemizden ayrılmışlardı… Keşke onları bulabilseniz bana, çok iyi olurdu bu…

Babam Andreas dülger idi, evimizin bitişiğinde atölyesi vardı, çırağı da Melunda’dan Mustafa idi… Eğer Melundalı Mustafa hayatta ise, onunla mutlaka görüşmek isterim…

Bugün artık babamın atölyesi sefil bir durumdadır…

Çok uyumlu biçimde yaşıyorduk ancak her zaman olduğu gibi, aşırı unsurlar fasariya çıkarıyor ve bu da acı, nefret ve kaos getiriyordu…

Eğer istiyorsan bu mektubumu yayımlayabilirsin…

Kıbrıs’a her geldiğimde köyüm Lefkonuk’a giderim ancak oradan her zaman üzüntü, acı ve öfkeyle ayrılırım…

Geçenlerde çok erken vefat ederek aramızdan ayrılan Nitsa Loizu da benim çok sevdiğim bir arkadaşım ve sınıf arkadaşımdı aynı zamanda…

Lefkara’dan yüzyıllık elişi bir nakış yazın için sana çok teşekkür ediyorum.

Her zaman yazılarını okuyorum, inşallah Tanrı izin verir ve güzel yurdumuz Kıbrıs’ta Kıbrıs sorunu artık biter…

İçtenlikle selamlar,
Dimitris A. Şikas, 26 Şubat 2020, Atina.”


Hüseyin Kanatlı’nın ardından…

Ulus Irkad

Hüseyin Kanatlı’yı ne zaman tanımıştım? Galiba 1964 sonrası Lefkoşa’daki  o Mücahitler Gazinosu gecelerinden. Hani çeşitli eğlencelerin düzenlendiği, Lefkoşa’nın 1974 öncesi en uzun yolu olan ve Kaymaklı’dan gelen yolun Türk Tarafı içindeki kısmının, sol tarafındaki Gazino’da duymuştum sesini. Daha sonra da Bayrak Radyosu’nda… Sonra Baflı olduğunu, 1967 yılı sonrasında aynı sokakta komşu olduğumuz Hafız abla ve Osman Dayı’nın en büyük oğlu olduğunu öğrendim.

Hafız abla ev hanımı, Osman Dayı da kahveciydi ve bildiğim kadarıyla ilk zamanlar Türk Birliği adlı kulübün de kahvecisiydi. Hafız Abla, Kur’an okur ve gene korku çıkarırdı, inananlarca… Küçükken benim de kalay dökerek ve dua okuyarak  korkumu almıştı, rahmetli ninem öyle anlatmıştı bana.

Aileyi 1967 yılından sonra daha da yakından tanıyacaktım. Aslında yeğendik de… Benim büyük büyük ninemin ilk kocası Beyaz dedemin kızkardeşinin torunuydu (Baf’ın Zibilcina Ailesi). Sonra aynı zamanda komşu olmamız ve zaman zaman annesine bir etkinlik dolayısıyla geldiğinde görürdüm Hüseyin abiyi. Ailenin kızları Zehra ve Semra ablalarla, Numan abi, yani kardeşleri de babamın öğrencileriydiler. Bunun yanında ailenin büyükleri olan kardeşleri; Oğuz abi ve Tahsin abiyi de tanıyordum yakından.

Hüseyin abi, aslında ismini 1963 sonrası Kıbrıslıtürk gençliğinin pop patlamasıyla, BBC radyosunda olan “Top Twenty” Programının da benzerini yapacaktı Bayrak Radyosu’nda. Her Pazar günü Türk Pop

sanatçıları için bir Top Twenty programıydı onunkisi. Tüm gençler ve benim akranlarım, daha büyükler, Pazar günü saat 10:00 dedi mi radyo başına geçiyor ve onun o güzel mikrofonik sesinden o programı merakla dinlerdik. Tüm ada gençliğini etkilemişti “Plak Yarışı”. Sanırım BBC’nin Top Twenty’si çarşamba veya Perşembe geceleri, onun programı da Pazar sabahlarıydı ve onun programı Bayrak’ta aynı saatlerde programa girerken, Gazi Baf Radyosu’nda da giriyordu. Hatırladığım kadarıyla Hüseyin abinin programı da Gazi Baf Radyosu’nunki de haftada birkaç kez tekrarlanmaktaydı.

Hüseyin abinin başka geceler veya akşamlar istek programları da olurdu. Aslında tüm programları dinlenilirdi. Ben Hüseyin abiyi bir de düzenlenen Müzik festivallerinde tanıyordum. Babam da Bayrak Radyosu muhabirlerinden olduğundan ve de sık sık Baf Rintler topluluğunun  da festivallere katılmasından dolayı, bayağı haşır neşir olmuştuk. Kardeşim Tema Irkad bu toplulukta çalıyordu. Ta Baf’tan katılırdık müzik yarışmalarına. Hüseyin abi festivaller süresince İskele ve Mağusa’da üslenir ve sunuculuk tekniklerini tüm festival programları müddetince gösterirdi. Babamın enerjik oluşu ve beste yapmaya başlayıp bunu Rintler’le sunmaya başlamasıyla, Hüseyin abi babamı şevklendirmekte, hatta Halkın Sesi’nde bir yazısında babamı “Beste yapan fabrika”ya benzetmişti. Emekliye ayrıldıktan sonra da boş durmadı Hüseyin abi. Gene Bayrak Radyosu ve televizyonuna programlar yaptı. Hatta bir gün beni bir programına da davet etmişti hatırlıyorum.

Gene “Ben Baflıyım” adlı web sayfasında Salih Coşar (Aslen Baflı, Ülkü Yurdu Mahallesi’nden yetişen ve kısa zamanda zeka ve öğretmenliği ile kendinden toplumda söz ettiren önemli bir kişi, eski milletvekili ve bakan aynı zamanda) için yazdığı güzel bir olay da bana göre en güzel anılarından biriydi:

“1940 yılıydı sanıyorum. Ben o zamanlar ilkokulun üçüncü sınıfına gidiyordum. Bir sokak ötemizde Boyacı Behçetlerin bir bebeği olduğunu haber vermişlerdi. O zamanlar adet olduğu üzere, yeni doğan bir bebeğe bir çocuk, kulağına “Ayet-ül Kürsü” duasını okursa o bebeğin büyüdüğü zaman büyük bir adam olacağı inanışı vardı. Beni o bebeğin yanına götürdüler ve ben de o bebeğin kulağına o duayı okudum” diye yazmış ve sonra da bana şunu yazmıştı.

“Nasıl? O duayı iyi okumuş muyum?” diye de espritüel tarzda sormuştu. Sayın Salih Coşar abimizin de kulakları çınlasın diyorum.

Hüseyin Kanatlı abimiz, hep sade, alçak gönüllü davranışları, 1974 yılı öncesinde her festival ve radyo programına sesi ve bilgisiyle yön verişi ile tanınacak. 89 yaşında aramızdan ayrılırken bıraktığı anılar ve yaptığı önemli işlerle, kulaklarda bıraktığı hoş sesi ile anılacak. “Baki kalan boş kubbede hoş bir seda imiş” değil, tarihimizde sesi ile, toplumun gelişmesinde bir öğretmen ve daha fazla bir sunucu olarak oynadığı rol ve aydınlanmacı misyonla anılacak.

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum…


Kosova’da tecavüz kurbanları öykülerini “Ben Anemon” kitabında anlattılar…

“Ben Anemon” adlı yeni yayınlanan bir kitapta 24 tecavüz kurbanı kadının travma dolu öyküleri anlatılıyor. 1998-99 yıllarında Kosova savaşı esnasında tecavüze uğrayan kadınların öykülerinin toplandığı kitabın tanıtımı geçtiğimiz Aralık ayında yapıldı. Balkan Insight’ın bildirdiğine göre kitabı Medica Gjakova sivil toplum örgütü ile gazeteci Salise Gaytani Osmankak kaleme almışlar – daha önce hiçbir şekilde yaşamış oldukları korkunç travmaları anlatamayan kadınların öykülerini içeriyor ve şimdi dahi isimsiz olarak konuşan bu tecavüz kurbanlarının sesi olmayı hedefliyor.

Salise Gaytani Osmankak, BIRN haber ajansına “Tecavüz kurbanları çevresinde oluşmuş sessizliği ve suçlamaları ortadan kaldırmayı” amaçladıklarını anlatıyor.

“İnanıyorum ki bu kitap Kosova’da savaş esnasında tecavüzlerin nasıl bir silah olarak kullanıldığını, pek çok kurbanın yaşadıklarını, özellikle de tecavüze uğramış olan erkekleri de anlamamızı sağlayacak ve bu konudaki anlayışımızı derinleştirecektir” diye konuşuyor.

Kitabın başlığı da bilinçli olarak sembolik biçimde seçilmiş – anemon çiçeği bir fırtına yaklaştığında yapraklarını kapatıyor ve güneş açınca yapraklarını açıyor…

Geçen yılın başlarında bu çiçek “Benim Sesim Ol” başlıklı bir kampanyanın simgesi olmuştu – bu kampanya da Kosova’da savaş esnasında yaşanan cinsel şiddete uğramış olanlara destek olmayı ve onların durumu hakkında farkındalık yaratmayı hedefliyordu.

“Bu kurbanlar gölgelerden kendi trajedilerini bağırarak aktarmaya çalışıyorlar ancak o kadar yargılayıcı bir çevrede yaşıyorlar ki hala sessiz kalmak zorunda bırakılıyorlar” diyor Gaytani Osmankak.

Kitaptaki pek çok kadın, cinsel şiddete uğramış olmaktan utandırıldıklarını ve bu yüzden kimseye yaşadıklarını anlatamadıklarını söylüyorlar.

“Kurbanlardan birisi yaşadığı köyde dışlanmıştı… Onunla aynı durumda olan başkalarının ortaya çıkıp bir şey söylemesi çok zordu” diyor Gaytani…

Bugüne dek tecavüz kurbanı pek az kişi kamuoyu önünde yaşadıklarını anlatmış, bunlardan birisi de Vasfiye Krasniki Goodman – ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde geçen yılın başlarında Washington’dan Sırbistan’ı savaş suçları nedeniyle sorumlu tutması çağrısı yapmak üzere tanıklık yapmıştı.

(BIRN’den derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 13.3.2020)

PAZARTESİ DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1984 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar