LEFKOŞA, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞÜ ve YAPISI
LEFKOŞA, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞÜ ve YAPISI
Neriman Cahit
Lefkoşa’nın merkezi olduğu Kıbrıs Adası, Avrupa, Asya ve Afrika’nın arasında – doğal olarak – çok kültürlü bir adadır. Bu adanın ise 700-800 yıllık bir tarih var.
Bizde yazı İsa’dan beş bin yıl önce vardı. Bizim bildiğimiz, İ.Ö. iki bin, iki bin beş yüz yıl önce “Minos Alfabesi”ne benzer bir yazı kullanılıyordu adamızda.
Bilindiği gibi, ilk yazı, Mezopotamya’da Sümerler tarafından ve daha sonra da Mısır’da geliştirilmiştir. Bugün kullanılan alfabe yazısı da Fenikeliler tarafından bulunmuştur. (Biz de onlardan almışız.) Bu alfabede “sesli harfler” yoktu. (Bugün Araplar ve Yahudiler hala kullanıyorlar bu alfabeyi)
Daha sonra Yunanlılar sesli harfler de ekleyerek kullandılar… (Ama, bunun ürünleri okunmadı, deşifre edilmedi.)
Kıbrıs, Mitoloji bakımından da çok zengindir.
Kıbrıs’ta yüzlerce Meryem Ana kilisesi vb. kilise vardır…
***
Lefkoşa’nın başkent olmasına gelince: Bunun en büyük nedeni Müslümanlardır. 647 yılı ve sonrasında sürekli yağmalamıştır Araplar Kıbrıs’ı.
Lefkoşa, Lüzinyanlar zamanında Başkent olmuştur. Lüzinyanlar Sarayönü’nde kendileri için de bir saray yaptırmışlar ama İngilizler, bugünkü ‘Mahkeme Binalarını’ yapmak için o sarayı yıkmışlar (O saraydan, bugün “Taş Müzesi”nde bulunan bir pencere kalmış.) Lüzinyanlar daha sonra da St Sophia’yı (Ayasofya Camiini) yapmışlar.
Eğer Lefkoşa’yı dikkatle ve not alarak dolaşırsanız birden fazla “ana kültür”ün varlığını görür – hissedersiniz.
Girne Kapısı da, Lüzinyan Dönemindeki taşlardan Venediklilerce yapıldı. Aslında, Osmanlıların Kıbrıs’ı fethinden sonra bitirildi, İngiliz de açtı. (Ve Bedesten de öyle.
ETNİK YAPISI
Guy De Lusignan Dönemi’nde başlar, Lefkoşa’nın Uluslararası kimliği. Rönesansın oluşması + Kıbrıs’ta yetişen sanatçıların rolü vardır bu gelişimin harcında.
Kıbrıs’a belirli zamanlarda, Rus Ortodoksları, Katolikler, Ermeniler, Süryaniler, Maronitler, Araplar yerleşmiş ve 300 yıllık Lüzinyan Dönemi’nde Rumlar büyük bir baskı altına alınmış, üçüncü sınıf vatandaş gibiydiler.
Kültürel aktiviteler, esas olarak Kıbrıs’a, Batılılardan geldi. (Lüzinyan Döneminde). 1291 yılında, Batılılar, Orta doğudaki son kalelerini de yitirince, Kıbrıs’a – Lefkoşa’ya da akın akın göçüyorlardı. (Lefkoşa bir Oriental (Ortadoğu) kenti haline gelmişti.)
VENEDİK DÖNEMİ (1489)
Venedikliler, maalesef ‘kültürel katkılarda’ bulunamadılar Lefkoşa’ya. Böyle bir kaygıları da yoktu zaten. Hedefleri, Venedik Cumhuriyeti’ne gelir sağlamaktı. Rum Ortodoks önde gelenlerini adanın yöneticisi konumuna getirmişler, bu da, Lefkoşa’nın kimliğinde bir “Rumlaşma – Ortadoğulaşma.” yaratmıştır.
O süreçte, müthiş bir göç olur Kıbrıs’a
Ortadoğu’dan, Rumlar, Çingeneler, Ortodokslar, Maronitler, Arnavutlar: Karpaz, Dillirga ve Limasol’a… Yahudiler, Ortodokslar, Hristiyan ve Müslüman Araplar, diğer bölgelere yerleşir. Lefkoşa’da da Lüzinyanlar zamanında oluşan “köleler”, özgürlüklerini satın alarak “özgür olma” hakkını kazanırlar.
OSMANLI DÖNEMİ
Osmanlı, Kıbrıs’a, “kendi idari sistemini” uygular. Sürgün yoluyla iskan ve önemli şehirlerdeki nüfus, gerekli görülenler dışında, Şehir dışına gönderilerek, yerlerine Türk nüfusu yerleştirilir. (Osmanlı İskan Politikası.)
Kiliseleri camiye çevirerek, yeni camiler ve kültür binaları da yaparlar… Tüm bunlar, Türkleri, sanayi ve ticarette güçlü kılar. (ama, böylece de Lefkoşa’nın 500 yıllık sosyal ve kültürel yapısı kesintiye uğruyor.)
Bu süreçte, tüccar, bankacı ve esnaf Rumlara dokunulmuyor.
Lefkoşa gibi Mağusa’da da bazı mahallelerde, Rum, Türk, Ermeni, Yahudi karışık olarak yaşardı. Adil ve herkese eşit davranmaya çalışan Osmanlı İdaresi ancak 18. yüzyılda gerilemeye başlamış, isyanlar artmış ve halklar “ayrılma sürecine” girmiştir.
19. yüzyılda artık iyice ayrılır halklar birbirinden; çünkü, Osmanlı Adalet Sistemi çalışamaz duruma gelir… Rumların isyanları ve Kilisenin de bir “Müslüman – Hristiyan çatışması”nı pompalaması + Yunanistan’ın da katkısıyla ortalık daha da karışır. 18. yüzyılda 32 mahallenin 25’inde karışıktı yaşam. 9’unda Türk, 16’sında da Rum nüfus fazlaydı.
1873’te adamızı ziyaret eden Arşidük Ferdinant: “Türkler, Tahtakale’de, Mağusa ve Girne Kapısı’ndaki bölgelerde yaşıyorlar. Ermeniler, Türklerle karışık, Rumlar uzakta… yaşardı. Ayrışma, kırsal bölgelerde çok yavaştı.” diye yazar. (Kentlerde, entellektüeller, Kilise ve Burjuva sınıflarının oluşması “ayrışmayı” daha da körüklemiştir.)
İNGİLİZ İDARESİ
İngiliz İdaresi’nin başına kadar bir doğu kenti olan Lefkoşa, İngiliz Yönetimi’nin gelmesiyle yüzünü Batı’ya yöneltmiştir.
Lefkoşa’nın bir uluslararası kimliği olduğu söylenemez. Sadece: a- Rum Klisesi – b-Belediyesi ve Evkaf, uluslararası bir kimliğe sahip. Rumlar AB’ye girmiş. Bizse, sorunlarımız nedeniyle uluslararası bir niteliğe erişmişiz.
Şunu da eklemek zorundayım: Bazı araştırmacılara göreyse de: “Lefkoşa’nın, Uluslararası bir kimliği vardır. Kültür + doğanın yarattıklarına ek olarak insanının yarattığı onca kültürel değerler de var.”
Ve, bütün kültürler “eş” saygınlıktadır.
Tarihi bir not: Gotik tarzın, Osmanlı ile birleşmesine sadece Kıbrıs’ta rastlanır.
Bir not daha: Rahmetli Dr. Fikret Rasim’le yaptığım bir röportajda, evinin Venediklilerden geldiğini söylemişti.
***
Lefkoşa Belediyesi’ne gelince: 1950’li yılların başına kadar, Lefkoşa Belediye Başkanı Rum’du, adının da, “Dr. Dervis” olduğunu hatırlıyorum.
Bir başka hatırladığım da, Belediye Meclis Üyelerinden birinin, ünlü “Çoronik” olduğudur.
Çoronikle Dervis’in çok ahbap olduğunu da duyardık. Sonra, “Londra ve Zurih Anlaşmalarıyla” belediyecilik ayrıldı ve Lefkoşa Türk Belediyesi kuruldu. Önceleri bizde her bölgede, Belediye Başkanları ise askeri komutanlardı…
***
KENTİN OLUSLARARASI KİMLİĞİ
Bunun için çok çok çalışmak gerekir.
Öyle bir özelliği olmalı ki, herkesin aklına bir imaj gelsin…
Bir Matisse, bir Mozart, bir Shakespeare vb. gerek ki, Uluslararası bir kimlik kazansın.
Kıbrıs’ın yetiştirdiği en büyük adam “Zenon”dur. (İ.Ö. 335, Kition / Kıbrıs) 301’de ‘Stoa’ okulunu kurdu. İ.Ö. 3. Yüzyılda, Atina’ya gider, 12 yıl okur ve “Dünyada, bütün, insanlar eşittir.” der felsefede ilk defa. Kadın – Erkek eşitliği ve tüm dinlerin eşitliğini savunur.
Kırk yıldan fazla Atina’da kalmış, “Gel seni Atinalı yapalım” dediklerinde de, “Yok, ben yurdumu çok seviyorum.” diye yanıtlamıştır her seferinde…
----------------
ARTIK HER ŞEY…
Artık her şey tele… lerin ucunda
İşte bir mesaj, Cepten: “Brahms’ı sevmek kolay ya ölümü”
Yorum yok, yanıt yok…
Bobiş, kemiğiyle oynuyor gönülsüz
Odada kemik rengi bir sessizlik…
Brahms’ı sevmek kolay… ya ölümü…
Ruhumu yokluyor… sonra, hayat denen
o vızır vızır işleyen ana caddeyi… Ürperiyorum…
Boşuna öpmeyin onu Prens
Bir daha prensese dönüşmeyecek…
“Başlangıçta söz vardı” der Eski Ahit
Ve söz Tanrı’nındı ama artık insan karıştı söze
Ve kendi sözünün esiri oldu.
II.
Bir şarkı söylerdik seninle hani
‘Ve bir gemi kendini usulca bırakırdı sulara’
Biz sevmeyi ne zaman unuttuk dersin…
Neriman CAHİT