LEFKOŞA KARAR VERİR, ANKARA DESTEKLER
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres liderleri 25 Kasım’da Berlin’e çağırınca şu soruyu sordum:
“Acaba bu toplantıya Türkiye ne diyecek?”
Bir süredir Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile ters düşen, kamuoyu önünde sürekli ‘ayar’ çekmeye çalışan Ankara’nın bu sürecin dışında olması söz konusu olabilir mi?
Yani TC’nin Almanya Büyükelçiliği Berlin’deki bu görüşmeye -bir şekilde- dahil olmayacak mı?
Dışişleri Bakanlığı ‘duvarın yıkılış yıldönümü’ne denk getirilen bu toplantıya ilgisiz mi kalacak?
Malum, Ankara bir süredir “3’lü değil 5’li konferans”tan söz ediyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu sürekli “Neyi müzakere edeceğimizi bilelim” diyor.
Lakin inisiyatif Guterres’ten geldi. Genel Sekreter 3’lüyü tercih etti. Türkiye bunu protesto mu edecek? “Ben 5’li isterdim, 3’lüye karşıyım” mı diyecek?
Göreceğiz…
**
Ankara’nın, üyesi BM’ye ne diyeceği önemli soru ama başka önemli soru işaretleri ve kaygılar da var buna bağlantılı…
Mesela Kıbrıslı Türklerin uluslararası camiada ‘sentebaş’, yani yapayalnız bırakıldığı izlenimi kime ne yarar sağlayacak?
Başbakan Tatar “Akıncı Berlin’e gitmesin, referans ilkelerini konuşmasın” diyor.
“Yakında seçim varmış” da, “Akıncı Kıbrıslı Türklerin iradesini temsil etmiyormuş” da…
Bırakın ‘federasyon’un Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin ‘resmi tezi’ olduğunu…
Bırakın son seçimde Akıncı’nın yüzde 60 küsur oyla seçildiğini…
Bırakın saygıyı, teamülü, demokratik olgunluğu…
Fakat dışa yansıyan bu ‘görüntü’ ile amaçlanan nedir ve sonuçta nereye gidilecektir?
Tatar farkında değil ama, bu lafların bizi sürüklediği tek bir nokta var: ‘Türkiye’nin Alt Yönetimi’ algısını güçlendirmek!..
Buysa niyet, açıklasın Başbakan da bilelim.
**
Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakereler tarihinde Yunanistan-Kıbrıslı Rumlar arasındaki ilişki biçimini hatırlayalım.
Atina her zaman şunu söyledi, söylüyor:
“Lefkoşa karar verir, biz destekleriz.”
Ya ‘bizim cenah’ta?
Genelde ‘birlikte karar verilir’ diye bir söylem var ama –bal gibi de biliyoruz ki- bu işleri genelde Ankara’daki Dışişleri idare etmek ister.
Müzakereci koltuğunda oturanın tavır ve ağırlığına da bağlı olarak bu durum değişkendir elbette… Yoksa Lokmacı Kapısı asla açılmaz, açılamazdı. Annan Planı referanduma sunulmaz, sunulamazdı. Genel Sekreter’e harita verilmez, verilemezdi.
Bu gibi durumlarda Ankara ile Kuzey Lefkoşa arasında hep gerginlik olur, ama sonuçta genellikle ‘ortak tutum’ sergilemek, ‘dışa karşı tek ses’ vermek konusunda her iki taraf da hassas olur.
25 Kasım Berlin buluşmasına bir de bu gözle ve de soğukkanlılıkla bakmakta fayda vardır.