Lefkoşa’daki külliye hastaneye çevrilmeli veya kaynağı ayrılmışsa depremzedelere gönderilmeli ve bir de Tahsin derhal istifa etmeli
Bundan büyük acı yaşamadık...
Gayrı ne itaat, ne biat...
Ne pahalılık, ne açlık, ne yokluk, ne enflasyon, ne borçlar, ne döviz, ne bilmem ne!
Artık, 6 Şubat 2023’teki gibi değil hiç kimse!
Bilesiniz!
-*-*-
Bundan böyle, bu büyük acı içerisinde bile hamasi ve ırkçı siyaset yapabilenlerin, örneğin Tahsin Ertuğruloğlu adlı kişinin faşist saçmalıklarıyla uğraşmak istemiyoruz…
-*-*-
Bu deprem, bu felaket, bu ölümler "milat"tır...
Ne ekonomik, ne de psikolojik olarak toparlanma şansımız söz konusudur…
Toparlansak bile, her açıdan etkisi onlarca yıl bizimle kalacak…
-*-*-
Artık hırsızlıklarınıza, rüşvet alışkanlıklarınıza, inşaat fantazilerinize ve de sapıklık seviyesindeki yönetim anlayışınıza tahammül etmeyeceğiz…
-*-*-
Ya insan olursunuz - kendiniz için değil insanlık için çalışır ve bunu kanıtlarsınız - ya da “örneğin” yaşasın anarşizm...
-*-*-
Ne yapacaksınız?
Vurup öldürecek misiniz?
Ölüm mü?
Bebekler toprağın altında ölürken, vurulmuşuz…
Preh preh preh!
-*-*-
Ahmet Arif’ten selamınız var; “… Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız / Karşıyaka köyleri, obalarıyla / Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, / Komşuyuz yaka yakaya / Birbirine karışır tavuklarımız / Bilmezlikten değil, / Fıkaralıktan / Pasaporta ısınmamış içimiz / Budur katlimize sebep suçumuz, / Gayrı eşkiyaya çıkar adımız / Kaçakçıya / Soyguncuya / Hayına...”
-*-*-
Ne mi yapılacak?
Önce Tahsin istifa edecek…
Hemen!
Dışişleri, şu anda Türkiye’deki deprem bölgesinde kaç vatandaşımızın olduğu, nerede oldukları veya bu gibi konularda tek bir çalışma yapmadı.
“Yaptık” diyen yalancıdır!
Ve Ertuğruloğlu’nun o yaptığı açıklama, insanlık yardım için çabalarken, insanlık utancıdır sadece…
Evet 9 Şubat Perşembe sabahı Ankara’ya giden – çağrılan Ertuğruloğlu, kesinlikle istifa etmelidir ya da getirildiği gibi götürülmelidir.
-*-*-
Ve külliye inşaatı duracak…
Durmazsa, bir şekilde planları değişecek ve orası derhal hastane inşaatına çevrilecek…
-*-*-
Hastaneye çevirmeyecek misiniz?
O külliye için ayrılan kaynak, derhal deprem mağdurlarına havale edilecektir…
Ama devlet üzerinden değil, “çalma ihtimali olmayan hesaplar” üzerinden!
-*-*-
Hayır, külliyeye devam mı?
Böyle mi diyorsunuz?
O zaman, yıkmayan namerttir!
Medeniyet ve medeniyetsizlik!
Medeniyet ne dindir, ne dildir!
Medeniyet, “insanlık”tır!
-*-*-
Hammurabi Kanunları, MÖ 1760 yılı civarında Mezopotamya'nın Babil ülkesinde ortaya çıkan, tarihin en eski ve en iyi korunmuş yazılı yasalarından biridir.
Bu kanunlar içerisinde günümüzle alakalı en ilginç olanlardan biri; “... Evi yapan usta, eğer o ev yıkılır ve sahibi ölürse, ölüm cezasına çarptırılır” şeklinde özetlenebilir...
-*-*-
Kanunlar başka, “medeniyet” kapsamındaki “vicdan ve ahlak” ise başka bir şeydir.
Mesela Japonya’da bir depremden sonra, sorumlu olduğu kasabaya, söz verdiği halde 24 saat içerisinde su bağlayamayan ilgili birimin sorumlusu, kanunen sorumlu olmasa bile “harakiri” yapmıştır...
“Suyu ben mi kestim?” diye sorup, sorumluluğu “kader”e yüklemesi zor muydu?
-*-*-
Finlandiya’da 16 çocuk bir otobüs kazasında ölür...
Ulaştırma Bakanı hem bakanlıktan hem siyasetten ayrıldığını açıklar...
Sorumluluğu üstlenir...
Oysa aynı bakan, “kader planı” deyip, “otobüsü ben mi sürüyordum?” veya “yolu ben mi inşa ettim?” diyerek, yağdan kıl çeker gibi meseleyi kapatabilirdi.
-*-*-
Medeni ülkelerde “sorumluluk üstlenmek” denen bir şey vardır...
Medeni olmayan ülkelerde ise bu yoktur!
Peki neden yoktur?
-*-*-
İşte asıl önemli olan burasıdır.
Çünkü medeni ülkelerde, kişilerin, siyasilerin, oturdukları koltuklardan nemalanması, rüşvetlenmesi, komisyonlanması, kazanç elde etmesi söz konusu değildir.
Medeni olmayan ülkelerde görevlerde olanlar ise genelde makam müptelasıdırlar, megalomandırlar, “ben bırakırsam kimse bu işi yapamaz”a cidden inanmaktadırlar...
Ve tabii ki bu işten kişisel – ailesel maddi kazanımları söz konusudur...
-*-*-
Örneğin KKTC’de gösteriş amaçlı Külliye inşaatından vazgeçmemek; insanlar – çocuklarımız canları ile boğuşurken hamasi milliyetçilik dangalaklığı yapmak; “deprem kaderdir, biz mi depremi yarattık?” mantığıyla hareket etmek, medeni ülkelerin kabul edebileceği bir şey değildir.
-*-*-
Çocuklarımızın altında kaldığı Adıyaman’daki enkaza 20 saat sonra müdahale edilmiştir...
“Çok geç kalındı” diyen de var, “elimizden geleni yaptık” diyen de!
Oysa, medeni bir toplum olsaydık ve mevcut hükümet de bu medeni toplumun demokrasi ile seçtiği bir hükümet olsaydı, istifa ederdi...
-*-*-
Etmediler, etmeyecekler...
Çünkü hem en iyi kendilerinin bu işi yaptığına inanıyorlar hem de çok üzgünüm ama büyük çoğunluğu bu işten maddi anlamda nemalanmaktadır!
Yunanistan’da yayımlanan Kathimerini gazetesinde, kendi faşistleri, Tahsin ve Ersin gibilerin inadına çizdiği efsane karikatür... Duvar yazısında ne mi diyor? “Hepimiz Türk’üz”... Evet, hepimiz Türk’üz, Kürt’üz, Arap’ız, Kıbrıslı’yız... (Teşekkürler Hakan Çaydamlı)