LEFKOŞAM… ŞEHERİM… (2)
LEFKOŞAM… ŞEHERİM… (2)
Neriman Cahit
“Sevmeye, hayallere dalmaya, umutları yeşertmeye izin vermeyen bir kent artık Lefkoşa…” demiştim geçen yazımda…
İçim acıyarak izliyorum: Özel tarihimize ya da önemli kişi ve kuruluşların tarihine ait izler yavaş yavaş yok oluyor… Anıları yaşatacak işaretler siliniyor…
Dolaşarak, yürüyerek düşüncelere dalmak, zaman içinde hayali yolculuklar yapmak imkansız… Her şey o kadar kısa ömürlü ve o kadar ‘sadece’ olduğu gibi ki! Sokaktaki yaşam her yönüyle estetik dışı; insan ilişkileri kaba, sert ve gerilimli…
Yapılan çirkin, müzik denen korkunç bir gürültü sürekli atmosfere müdahale ediyor.
Lefkoşa’nın değişmesi için “yaşam kültürünün” değişmesi gerek…
***
Eskiden her zaman dolaşırdım… Şimdi, pek çok yerini görmek istemiyorum… Ama, göremedikçe de o kadar azalıyor ve acı çekiyorum ki !
Her semtinin eskisi gibi olmasını istiyorum!
Bunlara ek olarak: Burayı seven bütün yürekleri istiyorum:
Ve Lefkoşamın / Şeherimin yitirilen bütün güzelliklerini…
Ne olur eski yapıları ve anıları koruyabilsek!
***
Lefkoşa gelişiyormuş.
Lefkoşa’nın plansız gelişmesi sonucu, zincirleme sorunların oluşumunun da azalacağına arttığının ayırdında olalım artık…
Doğruyu yazmak gerekirse: Dünyada en çok sevdiğim Şeherim… Lefkoşam…
Ve, bu şehirde gittikçe kentleşmemiş insanlardan ve onların yarattığı sorunların sonuçlarından – çoğu insanımız gibi – rahatsız oluyorum…
Açgözlülüğün, basitliğin sembolü olan her şeye, özellikle de öznesiz ve dokuya uymayan çirkinliklere karşıyım…
***
Bu konuda, her şey beni – benim gibi çoğunu – rahatsız ediyor; ama ne yazıktır ki çoğumuz çirkinliklere kolay alışıyor, ama…
Galiba, başka çarem de yok Lefkoşam…
Seni, olduğun gibi tüm çirkinliklerinle de sevebilmeliyim… Ama, çirkin yapılar yanında “davranış çirkinliklerine” asla dayanamıyor insan Ör. sana uymayan ve seni çirkinleştiren çok yer olduğunu düşünüyorum. Sözde, ‘çağdaş ama kişiliksiz, anlamsız’, insan duygularını yıpratan çirkin, sıra sıra yapılar !
İnsanı ürperten reklam tabelalarının yarattığı kirlilik, işgal altındaki kaldırımlar… vb… v.b…
Ve, plastik, yani, hakiki olmayan…
Yani, bir süre sonra, silseniz de temizlenmeyen… Çirkin mi çirkin… Herkes evine ne isterse koyabilir ama umuma açık yerlerde plastik yasaklanmalı?
***
Özür dilerim ama yazmak zorundayım: Ya genel helâlar… Yani tuvaletler… Sıkışan insanlar / turistlerin elini dahi değdirmek istemediği…
ŞEHERİM… CANIM…
Bana, aidiyet duygusu veren en önemli yersin. ‘Mahvolmuş, gitmiş’ diye üzülürken senin için… bir yandan da bakıyorum ki her şeye rağmen, birçok güzellik ve değere sahipsin hala… Benim için özelsin…
Biliyor musun, seni özel kılan, tarih sürecindeki ‘yaşam ve özelliğindir.’ O yüzden, ‘Seni, SEN yapan her özelliği ayakta tutmak gerek. Yani, sana has her şeyi…
Bunlar ise, sadece yapı boyutunda değil… “Seni – Sen yapan, sana has şeyler…” Yani: İnsan, Çevre, Tarih, görüntü ve müzik.” Bir arada düşünülmeli…
Lefkoşa Belediyesi… yavaş yavaş toparlanıyor…
Onlara yardımcı olmalıyız…
Her anlam ve gayrette… Çünkü,
Yaşadığımız kentten – her anlamda – hepimiz sorumluyuz…
////////////////////////////////////////////////////////
BARIŞ UMUT YETMEZ…
HER YILIN 1 Eylülü’nde, nerdeyse hep aynı yazıyı yazmak geliyor içimden:
“Barışa giden dikenli yol: “1939’dan 2013’e hala kapalı… Ve,
Barış, sadece bir umut: Hala…
Ve, Albert Einstein’ın ‘Barış Tutkusunu’ bir kez daha paylaşacağım okurlarımla:
“Ben yalnız ‘barışsever’ değil, bir barış savaşçısıyım. İnsanlar, Savaşa – Savaş açmadıkları sürece, hiçbir şey savaşları ortadan kaldıramayacaktır… Büyük ülkülerin mücadelesi, önce ‘küçük ama yürekli bir azınlıkça’ başlatılır…
BARIŞ gibi, inandığımız bir dava uğruna ölmek… SAVAŞ gibi inanmadığımız bir şey uğruna acı çekmekten daha iyi değil midir? Her savaş, insanlığın ilerlemesini engelleyen, ‘kötülükler zincirine’ bir halka daha ekler… Ama savaşa baş kaldıran bir avuç insan, genel protestonun sözcüsü olabilir.
Halk yığınları, asla savaş düşkünü değillerdir. Yeter ki, propaganda ile, zehirlenmiş olmasınlar…
BARIŞ İÇİN…
Bakın şu anda Suriye ve Mısır’da korkunç bir savaş devam ediyor… Savaşı çıkaranlar değil, “Çocuklar, yaşlılar, kadınlar’ ölüyor…
Batılı ülkelerin, geri bıraktırılmış ülkelere sürekli ‘silah sattığını’ bütün dünya biliyor. Bir örnek vermek gerekirse: Batılı ülkelerin – o dönemde – Iraklı, (600) bin çocuk, ülkeye uygulanan ambargo nedeniyle ‘açlık ve hastalıktan’ ölürken: (80) Alman, (24) ABD ve toplam (150)nin üzerinde Batılı şirket tarafından, Saddam’ın konvansiyonel silah programlarına destek verildiğini biliyoruz… (Başkan Bush’un yaptıklarını da!)
***
Sürekli savaşların ortasında yaşıyoruz…
Bu yüzden de bir türlü silemiyoruz “Korku ve acıyı’ yüreklerimizden…
Sürekli duyuyoruz çığlıkları…
Savaşlarda – sanki yanı başımızda öldürülen insanların, yarınsız bıraktığımız çocukların çığlıkları gelmiyor mu size de!
Bu yüzden değil midir derin uykulara dalamayışımız…
***
Yanıbaşımızda, Suriye ve Mısır’da ölesiye yaşananlar savaş değil midir?
II Dünya Savaşı’ndan bugüne, savaş sayılmayan savaşlarda ölen insanların sayısı neredeyse, Dünya Savaşı’nın bilançosuna denk.
Gayri resmi, 3. Dünya Savaşı’nı yaşıyoruz resmen...
***
BİZ DE YARALIYIZ…
Bu minnacık (ama dertleri çok büyük) adada, biz de yaralıyız ‘barıştan yana…’
Hala, en büyük düşümüzdür BARIŞ…
Silahların gölgesinde büyüyor çocuklarımız…
Ve, hâlâ farkında değiliz ki, her geçen günle daha da geç kalıyoruz “Barış ve huzur” için…
Oysa, “BARIŞA” susamıştır insanımız…
Ama… Artık ve hemen ŞİMDİ
Çünkü…
BARIŞA UMUT YETMİYOR ARTIK…
///////////////////////////////////////
ÖLÜME BÜYÜYEN ÇOCUKLARIN SON MEKTUBU
Bu mektubumuz
Sizedir dünya insanlığı…
Acılar, hüzünler yolluyoruz
İnsanlığınıza katık yapasınız diye…
Rengârenk uçurtmalar yolluyoruz size,
Biz hiç uçuramadık
Sizin çocuklarınız uçursun diye…
Size şekerler, balonlar
Kırmızı bisikletler yolluyoruz
Biz çocukluğumuza sevinemedik,
Doya doya hiiiç oynayamadık,
Sizin çocuklarınız oynasın diye…
Size şiirlerimizi, şarkılarımızı yolluyoruz
Bize söyletmediler.
Dünya çocukları kardeşçe
El ele vererek
Bizim için,
Bizim için de
Söylesinler diye…
Biz sevgiye hasret gidiyoruz,
Öpün çocuklarınızın alınlarından
Birer birer…
Neriman CAHİT