Letonya örneği
Kimi ülkelerin Euro Bölgesi’nden çıkıp çıkmayacağının tartışıldığı bir dönemde Letonya’nın Euro Bölgesi’ne girmek için başvuruda bulunması önemliydi. IMF Başkanı Lagarde’ın büyük olasılıkla 1 Ocak 2014’te Euro Bölgesi’nin 18. üyesi olacak olan Letonya’yı IMF reçetelerini övmek için örnek göstermesi de dikkat çekiciydi. Nüfusunun üçte biri Rusça konuşan ve Rusya için büyük bir dış yatırım merkezi olan Letonya’da yabancılara ait hesapların son yıllarda artış göstermesi ve Güney’de olup bitenlerin ardından gözlerin bu ülkeye çevrilmesi bir başka önemli detaydı. “Acaba hali hazırda büyük miktarda Rus parasına ev sahipliği yapan Letonya’ya büyük bir para akışı olur mu?” sorusu gündemde şu sıralar. Tüm bunlar bir yana, geçtiğimiz hafta Cenk Mutluyakalı’nın köşesinde yapısal sorunlarımızı aşabilmemiz için bu ülkenin Dünya Bankası tarafından bize örnek gösterildiğini okuduktan sonra “burada neler olmuş bir bakmak lazım” hissine kapılıyor insan ister istemez.
2004’te AB üyesi olduktan sonra krediler sayesinde Letonya’da ciddi ekonomik büyüme yaşanmış. 2008’de küresel krizin yanı sıra ağır yapısal sorunlar nedeniyle balon patlamış. Krizin etkisi o derece büyük olmuş ki Letonyalılar Rus milyarder Abramoviç’e ülkelerini satın alması çağrısında dahi bulunmuş. O yıllarda devreye giren 7,5 milyar Euro’luk IMF reçetesi insanların hayatını olumsuz etkilemişse de Letonya Ekonomi Bakanı kemer sıkma politikalarının zamana yayılması yerine krizin ilk iki yılında uygulamaya sokulmuş olmasını “başarının sırrı” olarak görüyor. Bakan, El Cezire televizyonuna geçtiğimiz günlerde verdiği mülakatta eski Sovyet bloğu ülkelerinden birisi olmaları dolayısıyla Letonya halkının zor şartlara aşinalığını da “başarıda” bir diğer etken olarak ele alıyor. “Bizde farklı bir zihniyet var” diyen kimi vatandaşlar ise acı çekenin ödüllendirileceği inanışı üzerinde duruyor.
Krizle birlikte Letonya ekonomisi zirve değerine göre %20 daraldıktan sonra 2011’de %5 civarında büyüyerek AB’nin 27 üyesi arasında en iyi performansı sergilemiş. 2012’de büyüme %5,5’e çıkmış. Ekonomi Bakanı iyileşmeyi iç tüketim ağırlıklı ihracata dayalı olmayan sektörlerden ekonomideki yeniden yapılanmaya bağlı olarak ihraç edilebilir üretime dayalı sektörlere kayışa bağlıyor. Bu sayede 2011’den itibaren ihracat her yıl %30 dolaylarında artarken bütçe açığı ise hızla düşmüş.
AB İstatistik Kurumu Eurostat’ın 2011 verilerine göre nüfusun %30’u ağır maddi yoksulluk çekiyordu. 2010’da %20 olan işsizlik 2012’de %14,2’ye düşmüş ama hâlâ yüksek. Kemer sıkma politikaları nedeniyle ücretler düşmüş, istihdam azalmış ve okullarla hastanelere ayrılan kamu kaynakları ciddi şekilde kısıtlanmış. Bunun sonucunda yoksulluk artışı yaşanmış ve ülke insanı kitleler halinde göç etmeye başlamış. Nüfus 2008’den itibaren %5’ten fazla azalmış. Letonya’da işçileri koruyan iş yasaları neredeyse yok gibiymiş. Sıkıntılara rağmen halk sokaklara dökülmemiş. “Sokaklara çıkarak neyi başarabilirsiniz? Hava soğuk ve karlı” diyen Letonya Hür Sendikalar Birliği Başkanı Krigers, grev yapmanın neredeyse imkânsız olduğunu belirtiyor ve “cüzi de olsa maaş alan insanların greve gitmesi ayıp bir şey olarak görülüyor” diye de ekliyor.
Letonya örneği öngörülen süreç bakımından iç karartıcıdır. Diğer taraftan bölgesel entegrasyon ve işbirliklerini yükseltme dönemine girdiğimiz bugünkü konjonktürde, olası pozitif gelişmelere bağlı ekonomik büyüme potansiyelinden azami düzeyde faydalanabilmemiz yapısal sorunlarımızı aşabilmemizle doğrudan bağlantılıdır ve yumurta kapıya dayanmak üzeredir. Büyük bir dilemma ile karşı karşıyayız.
Tarih bu dilemmayı kimin nasıl ele aldığını yazacaktır. Suyu bulandırıp bulanık suda balık avlamaya çalışarak mı yoksa bu büyük dilemmanın aşılmasına yapıcı katkısını esirgemeyerek mi? Popülizme tutsak edilmiş bir toplum olmak kaderimiz olmamalıdır.