Leyla Zana’nın onurlu dönüşü
Kıbrıslı Anılar
Siyasetle ilgilenenler, Kürt sorununu takip edenler Leyla Zana’yı mutlaka bilir.
O küçük, narin, acıların ateşlediği büyük mücadeleci kadını...
Türk siyaseti daha onun gibi bir kadın yetiştiremedi. Leyla Kürt ve Türkiyeli bi
Kıbrıslı Anılar
Siyasetle ilgilenenler, Kürt sorununu takip edenler Leyla Zana’yı mutlaka bilir.
O küçük, narin, acıların ateşlediği büyük mücadeleci kadını...
Türk siyaseti daha onun gibi bir kadın yetiştiremedi. Leyla Kürt ve Türkiyeli bir siyasetçidir. Onun yolunu takip edip Kürt halkının eşitliği ve özgürlüğü için politikayı araç olarak kullanan diğer Kürt kadın siyasetçileri de yabana atmamak gerekir. Onlar da çok donanımlı, erkek siyasetçilerden çok daha milletvekili olmayı hak eden insanlar.
1961 yılında bir Kürt köyü mezrasında doğup büyüyen, okuma yazmayı siyasete atıldıktan sonra öğrenen, 14 yaşında, kendisinden 21 yaş büyük, Diyarbakır’ın unutulmayan Kürt siyasetçisi ve aydını eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana ile evlendirilen ve evliliklerinin 30. yılında kocası ile sadece 5 yıl birlikte yaşayabilmiş iki çocuk anası, uluslararası insan hakları ve barış örgütlerinin, ödüllendirdiği ve 1 Ekim 2011 de 21 yıl aradan sonra atıldığı TBMM’ye milletvekili olarak dönen bir kadın.
Leyla Zana, 1991’de SHP listesinden DEP milletvekili olarak Diyarbakır’dan seçilmiş, 1993 yılında mecliste milletvekilli olarak yemin ederken, başında Kürt renkleri başlığıyla tepki çekip arkasından Türkçe başlayıp Kürtçe bitirmesi ile Türk siyasetini sallamış ve bunun bedelini 15 yıl hapis yatarak, sonrasında da siyaset yasağı alarak ödemiştir.
Kürtler için eşitlik, özgürlük ve kimliklerinin tanınmasını isteyen, şiddete karşı bir insana yapılan zulüm ve işkence insanlık tarihi var oldukça unutulmayacaktır.
Ahmet Altan, Leyla Zana’nın TBMM’de yemin ettikten sonra yazdığı makalede (Leyla Zana’nın Gözleri), “Leyla Zana ayakta alkışlanmalıydı” demiştir. Gerçekten o mecliste en fazla saygı görmeyi hak eden kişi olmuştur.
Ahmet Altan bu yazısıyla, Kürt sorunu ve siyaseti başlayalı Kürt halkını savunmuş Türk entelektüellerin yıllarca verdikleri emek ve desteğe tercüman olmuştur. Haksızlık etmemek için belirtmem gerek: Leyla Zana’ya duyduğum saygıyı bir Ahmet Türk’e, Sırrı Sakık’a ve arkadaşlarına da duyuyorum. Onların yaşamı da Leyla gibi zehir edilmiştir. Hastalanmışlar, ailelerinden kopmak zorunda kalmışlar ve gençliklerini eziyet içinde yaşamaya mecbur edilmişlerdir.
1992-1997 yıllarında Kürt sorunu ve Leyla
Zanalar’ı savunan Yeni Demokrasi Hareketi
2000 yılına yaklaşırken bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de “bilgi ve iletişim çağı”na uygun, mevcut çürümüş sistemlere alternatif olacak yeni düşünceler yeşermeye başladı. Mehmet Altan “İkinci Cumhuriyet” modelini ve içeriğini kamuoyu önünde tartışmaya açtı. Bu arada onun yanı sıra, değişik siyasi parti, düşünce ve katmanlardan gelen entelektüeller bir araya gelip “Yeni Demokrasi Hareketi”’ni oluşturdu. Kürt sorunundan Kıbrıs sorununa ve Türkiye’nin iç siyasetine alternatif, özgürlükçü ve çoğulcu yeni düşünce ve yaklaşımlar savunuluyordu. Bu hareketin sözcülüğüne TUIAD başkanlığı yapmış, büyük şirketler sahibi ya da varisi Cem Boyner getirilmişti.
Cem Boyner, bugünkü Tayip Erdoğan kadar güçlü bir hatipti ayrıca ondan çok daha fazla “yaratıcı” ve yaklaşan milenyuma uygun düşünceler, projeler öneriyordu. Basının da desteğini alarak Türkiye’de “değişim” rüzgarı estiriyordu.
1993 yılı sonunda Kıbrıs’ta seçimler yapılmış ve UBP çoğunluğu yitirmişti. CTP oyunu %25’lere çıkarıp sıçrama yapmış ve DP ile koalisyon hazırlıklarına başlamıştı.
93 Aralık ayının son haftasında, YDH’nin yaklaşımlarını beğenen Kıbrıs’tan küçük bir grup, Cem Boyner ve yakın çalışma arkadaşlarıyla buluşmak üzere İstanbul’a gitmişti. Kıbrıs sorununu ve yeni paradigmalar masaya yatırılmıştı.
O toplantı sonrası, YDH’nin “Kıbrıs temsilcisi” gibi olmuştum ve toplantılarına katılıyordum. Bu hareketi destekleyen çoğu insanla ya arkadaştım ya da çoğunu onları basından tanıyordum.
5 Mart 1994’te, YDH Gültepe’de mütevazı bir yerde toplantı düzenlemişti.
Toplantıdan bir gün önce 4 Mart 1994’te polis TBMM’ye girmiş ve dokunulmazlıkları olan DEP milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Mahmut Alınak ve Selim Sadak’ı zor kullanarak gözaltına almıştı.
Türkiye’nin o günkü koşullarında bu milletvekillerinin meclisten atılmasına ve tutuklanmasına karşı Cem Boyner ve YDH şiddetle karşı çıkmıştı.
Bu beklenmedik demokrasi ve özgürlük ayıbı karşısında özellikle Cem Boyner, hareketin siyasi partiye dönüştürülmesini gündeme getirdi. Katılımcıların tümü üzüntülü ve öfkeliydiler.
Ben biraz da olaylara dışarıdan bakan birisi olarak, bu hareketin sivil bir hareket olarak kalmasını savunuyordum. “Bu koşullarda, mevcut siyasi partiler yasası ve anayasa dururken yeni ve değişimci partileri yaşatmazlar” dedim. YDH’nin sivil bir örgüt olarak çok daha fazla yararı dokunacağını belirttim.
Maalesef dinletemedim… 1995 genel seçimlerinde YDH parti olarak hezimete uğradı. Cem Boyner, siyaset sahnesinden çekildi. Aslında, Kürt sorunu için alışılmadık çözümler ürettiğinden ve bunu kamuoyu ile paylaştığından “tehditler” aldığı ve siyaseti bunun için bıraktığı söylenir.
Wikipeda YDH hakkında şunları yazıyor:
Açık toplum, çoğulculuk, serbest piyasa ve özgürlük gibi liberal değerleri savunan eski bir siyasi parti. Birçok kimse tarafından, Türkiye tarihinde liberalizmi entelektüel düzeyde özümsemiş tek parti olarak görülür.