Liderler yaşamsal olanı düşünmelidir
Siz bu satırları okurken liderler epeyce bir aradan ve karşılıklı yapılan sert açıklamalardan sonra, büyük bir ihtimalle bu akşam yiyecekleri yemeğe hazırlanıyorlardır. Gündelik siyasetin sıcak ve sürtüşmeli ortamı, bazen duyguları esir alıp resmin büyüğünü gözden kaçırmamıza yol açabilir. Fakat resmin büyüğünü, yani tek tek ağaçları değil ormanı görmek çok önemlidir. Hele içinden geçtiğimiz süreç toplumların geleceğini belirleyecekse, bu daha da önemli hale gelir.
Liderler akşam yemeğine giderken kırgınlıkları ve kızgınlıkları bir kenara bırakıp, gündelik çekişmelerin ağırlığından arınarak, kendilerine, toplumların ve bir bütün olarak ülkenin geleceğine dair bazı sorular sorup yanıtlar aramalıdırlar. Örneğin, ABD Başkanlarından Nixon, Çin’e yapacağı ve Çin-ABD ilişkilerini düzeltmeyi amaçlayan ilk ziyaretinde uçakta giderken bazı önemli notlar almıştı ve bu egzersiz esnasında ABD’nin genel olarak çıkar ve taleplerini değil, “yaşamsal” olarak gördüğü çıkarlara öncelik vermeyi not etmişti. Bu yaklaşımı da yakınlaşma dönemini başlatmıştı.
Kıbrıslı liderlerin de yapması gereken buna benzer bir egzersizdir. Kıbrıs’ın husumet tarihinde kimin haklı kimin haksız, kimin kurban kimin fail olduğunu, kimin “gerçekte” hangi statüye layık olup olmadığını kafalarından silmeli ve toplumların günümüzde ve gelecekteki “yaşamsal çıkarlarına” odaklanmalıdırlar. İlle de tarihe bakmak istiyorlarsa, kendilerini haklı çıkarmak için değil, o karanlık geçmişten bir şeyler öğrenmek için yüzlerini ve akıllarını tarih penceresine dayamalıdırlar. O zaman şöyle bir manzara ile karşılaşacaklar:
HUSUMET, ÇATIŞMA
Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için verilen mücadele sadece husumet ve çatışma üretir.
Kıbrıs ülkesinde Kıbrıslı Rumların egemen Kıbrıslı Türklerin azınlık olması için verilen mücadele sadece husumet ve çatışma üretir.
Adanın bölünmesi için verilen mücadele sadece husumet ve çatışma üretir.
Kıbrıs’ta iki ayrı devletin kurulması için verilen mücadele sadece husumet ve çatışma üretir.
Bunların hiçbirinin çözüm olmadığı açık ve nettir.
YA STATÜKO?
Peki statüko toplumlara ne sunuyor?
Kıbrıs Rum toplumu sadece ülkenin yarısında yurt hakkına sahiptir.
Güvenlik endişesi içinde yaşamaktadır.
Belirsizliğin tedirginliğine mahkumdur.
Türkiye’nin Jeo-Politik üstünlüğünü genel ve sürekli bir tehdit olarak yaşamaktadır.
Kıbrıs Türk toplumu statüsüz bir toplumdur.
Uluslararası hukukun parçası olmadığı gibi, sanık sandalyesinde oturmaktadır.
Etnik bir topluluk olarak sınırlı egemenlik icra etmektedir.
Türkiye’ye olan bağımlılığı gün ve gün artmaktadır.
Uzun vadede ayrı ve kendine özgü bir toplum olarak varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği kesin değildir.
Belirsizliğin tedirginliğine mahkumdur.
Çözümsüzlük halinde toplumların geleceği ne yönde seyredebilir?
Çözümsüzlük halinde, yukarıda sıraladığımız statükodan kaynaklanan bütün sorunlar daha da ağırlaşır.
Federal Kıbrıs’ta toplumları nasıl bir gelecek bekler?
Kıbrıslı Rumlar bütün adada yurt hakkına dolayısıyla da yurttaşlık haklarına kavuşur.
Belirsizliğin tedirginliği sona erer.
Güvenlik endişesi giderilir.
Türkiye tehdit değil komşu dost ülke olur.
Kıbrıslı Türkler uluslararası tanınmış federal devletin yönetimine ortak olur ve statüsüzlükten kurtulur.
Kendine özgü ayrı bir toplum olarak varlığını korur ve güçlendirir.
Tek taraflı bağımlılıktan kurtulur ve karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde kendi geleceğine kendisi yön verir.
Sadece adanın kuzeyinde değil bütününde yurt ve yurttaşlık hakkına kavuşur ve AB üyesi bir toplum olarak yaşar.
Bu akşam yemeğe oturacak olan liderler yukarıda sıraladığımız yaşamsal çıkarları ciddi ciddi düşünmelidirler. Resmin büyüğüne bakıp, toplumların ve ülkenin geleceği için önemli ve cesur kararlar almalıdırlar. Aksi halde “liderlik” vasfını yitirirler. Çünkü statükoyu sürdürmek liderlik gerektirmiyor, o otomatiğe bağlıdır...