Limasol Kenti Tarihi Mezarlıkları
Limasol Kenti Tarihi Mezarlıkları
Tuncer Bağışkan
Osmanlı dönemine ait diğer yerleşim birimleri gibi Limasol da mezarlıklar bakımından zengin bir kent görünümündeydi. Çoğunluğu Osmanlı dönemine ait olduğundan bu mezarlıklara gömü yapıldığının anımsanmadığını Leymosunlu Havva Mehmet Reyhan ile Dudu Arapsoy’dan öğrenmiştim. Kentin en eski mezarlıkları arasında Cami-i Kebir mezarlığı, Köprülü Hacı İbrahim Ağa camisi mezarlığı, Arnavut cami mezarlığı, Piri Ali Dede Tekkesi mezarlığı ve günümüzde mezarlık görünümünü tamamen yitiren Mulla Ahmetler mezarlığı, Limasol Kalesi mezarlığı, Cümbezli Bahçe mezarlığı, Alaca Mescit mezarlığı, Ayandon mahallesi mezarlığı ve Dört Fenerler’deki Seylâp Şehitliği’nin adlarından söz edilmektedir.
1900 yılı itibarıyla kullanılan Cümbezli Bahçe mezarlığı Arnavut Mahallesi’nin kuzeyinde yer almaktaydı. Ancak dolduktan sonra yan tarafındaki Arnavut Camisi mezarlığı kullanılmaya başlanır. “Ayandon Mahallesi mezarlığı” dağıtıldıktan sonra Gümrükçü Muzaffer adlı birine satılır. Alaca Mescit Mezarlığı ise “Camua” (Camicik, mescit) ile “Kipos tou Allah” (Allah’ın Bahçesi) adlarıyla bilinen Mescit’in çevresinde yer almaktaydı. Mezarlığa gömü yapıldığı anımsanmıyor olmasına karşın, mescidin 1950 yılına kadar Köseoğlu Mahallesi sakinleri tarafından kullanıldığı anımsanmaktadır. Ancak burası 1958 - 1959 yılında Evkaf İdaresi tarafından bir Rum’a kiralandıktan sonra harap durumda olan mescit tamamen yıkılmış, mezarlık alanı dağıtılmış ve yerine Rivoli sineması yapılmıştır. Sinemanın temelleri kazılırken çok sayıda ceset kalıntısının açığa çıktığı halen anımsanmaktadır.
Limasol’un son iki mezarlıklarından biri İzzi’nin Bahçesinde, diğeri ise Piskobu yolundaydı. İzzi’nin bahçesindeki mezarlığın dolması beklenmeden buraya Türk okulları yapılmış, bu nedenle de Limasol’un son mezarlığı Piskobu yolunda oluşturulmuştur.
MULLA AHMETLER MEZARLIĞI
Bir zamanlar Limasol’un sahil yolundaki Mistral Otel yanında bulunan bu mezarlık, kentin en eski mezarlıklarından biri olduğundan buraya gömü yapıldığı anımsanmamaktadır. Limasollu Türklerle Rumların anlattığına göre, yakın geçmişimizde çiçek bahçesi haline getirilen bu mezarlığın bakımı Türklere yakınlığıyla bilinen Limasol’un ünlü avukatlarından ve zamanın Limasol Belediye başkanı Avukat Alecos Zenonos (Avukat Evgenio’nun kardeşi) tarafından yapmaktaydı. Bu yeri yıllığı yaklaşık 2 şilin karşılığında Evkaf İdaresinden uzun süreliğine kiralamıştı. Mezarlıkta ağaçlar, çiçekler, çok sayıda gül ağacı ve iki büyük dut ağacı vardı. Dut ağaçlarının yapraklarını çevredeki insanlar toplayıp ipek böceği beslerlerdi. Zenonas’ın bahçe bakımını yaparken beyaz renkli bir Panama şapkası giydiği halen anımsanmaktadır. Mezarlığın ortasında adak amacıyla kullanılan ucu sivri bir taş ile kubbeli bir çeşme vardı. Bahçeye dönüştürülen Mulla Ahmetler Mezarlığı 1962 yılında Evkaf İdaresi tarafından uzun süreliğine bir Ruma kiralanmış ve mezarlıktaki mezarlar dağıtıldıktan sonra 1962-1964 yılları arasında buraya Evkafın izniyle Mobil Petrol istasyonu inşa edilmiştir. Mezarlık alanı dağıtılırken mezarlıkta bulunan kubbeli çeşme yerinden sökülüp Arnavut camisine taşınmış ve oraya inşa edilmiştir. Çeşmenin camiye taşınması ve oraya yeniden yapılmasının maddi harcamalarının Limasol’da Fiza kola imalatı yapan Ali Vehbi Efendi tarafından karşılandığı da söylenmektedir. Ancak bu çeşme 1996 yılında gerçekleşen yer sarsıntısında tamamen yıkılmıştır. Mezarlığın uzun vadeli icar edilmemesi ve buraya Petrol istasyonu yapılmaması için Alecos Zenonas’ın direnmiş olmasına karşın önlemeyi başaramadığı da anlatılmaktadır. Mezarlığın uzun vadeli kiralaması kararının zamanın Limasol Evkaf sorumlusu Özer Kansoy, Evkaf İdaresi ve Türk Cemaat Meclisi tarafından ortaklaşa alındığı kaydedilmektedir. Mezarlık alanının dağıtılmasında çalışan bir işçinin ceset kalıntılarına basması sonucu elleriyle ayaklarının kuruduğu da halen anlatılmaktadır.
1981 yılında Agni Michailidou’nun Rumca olarak yayınladığı “Eski Limasol kenti” kitabında Mulla Ahmetler mezarlığıyla ilgili tarihi bilgilere yer verilmiştir. Kitapta anlatıldığına göre çok eskiden Limasol’daki Peristiani’nin evinin karşısında bir askeri üst ve tam karşısında ise Osmanlı dönemine ait bir askeri mezarlık vardı. Bu mezarlıkta Mısır askerleri gömülüydü. Yunanistan’da başlatılan ayaklanmayı bastırmak için Mısır’dan İbrahim Paşa’ya yardıma gönderilen Mısır askerlerinin çoğunun gömülü olduğu bir yerdi. Mora veya Yunanistan’a gitmek için yola çıkan Mısır gemilerinin büyük bir fırtınaya yakalanması üzerine gemilerin bazıları batmış ve çoğu cesetler Limasol’un deniz sahiline vurmuştu. Limasollu Türkler bu cesetleri toplayarak bu mezarlığa gömmüşler. Uzun yıllar mezarlığın bakımsız kalmasıyla mezarların yeri kaybolmuştu. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında burası Sozos Loizou tarafından bir bahçeye dönüştürüldüğünden uzun yıllar “Sozos’un bahçesi” olarak biliniyordu. Bu yeşil bahçenin orasında mahallelinin su ihtiyacını karşılayan kemerli bir çeşme vardı. İlkin mezarlık alanının etrafı bir duvarla çevrili değildi. Ancak burası bahçe olarak kullanmaya başlanmasıyla etrafı bir duvarla çevrilir.
Anlaşıldığı kadarıyla Agni Michailidou’nun anlattığı bu olay Yunanistan’ın Osmanlı İdaresine karşı ayaklandığı 1821 – 1829 yılları arasına denk gelmektedir. İlkin 1821 yılının ilkbaharında Mora’da patlak veren Yunan ayaklanması kısa sürede Orta Yunanistan ve Girit’e sıçramıştı. Ancak bu direniş Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komutasındaki Mısır ordunun Mora’ya çıkmasıyla kırılmaya yüz tutar. Yukarda verilen tarihi bilgiler doğru ise olayın bu sırada vuku bulduğu izlenimi edinilmektedir.
CAMİ-İ KEBİR MEZARLIĞI
Cami-i Kebir’in hazire adıyla bilinen küçük mezarlığı caminin güneydoğusundaki bahçede bulunmaktadır. Önceleri bu mezarlığın eski camisinin çevresindeki alana yayıldığı, ancak yanındaki yeni caminin 1905 – 1906 yıllarında mezarlık alanına yapılmasıyla mezarlık alanının küçüldüğü izlenimi edinilmektedir. Buradaki mezarlar 1272 H (1855/56) yılında ölen Bodoz Ömerzade es-Seyid İsmail Ağa’ya, 1172 H (1758/59) yılında ölen Ömer Kaputan’nın oğlu Mehmet Emin Bey’e, 1173 (1759/60) yılında ölen Kaptan-ı Deryan Süleyman Paşa’ya ve 1172 (1758/59) yılında ölen Seyyid Muhammed (Mehmet) Efendi’ye aittir. Kaptan- ı Derya Süleyman Paşa’nın ayak taşı kabartma olarak işlenmiş olup, direkli bayrak ile bunun yanında bulunan saksıdan çıkan bir sarmaşık motifiyle bezenmiştir.
LİMASOL KALESİ MEZARLIĞI
Limassol Kalesi’nin çevresinde bulunan Osmanlı dönemine ait mezarlık günümüze kadar gelmemiştir. Bu mezarlığın geçirdiği evreler İngiliz Sömürge dönemine ait Evkaf arşiv belgelerinde yer almaktadır. İngiliz Sömürge Dönemi’nin ilk yıllarında mezarlığın etrafı bir zincirle çevriliydi. Ancak bu zincir daha sonraları oradan kaldırıldığından 1901 yılı itibariyle herkesin gelip geçtiği bir alan haline gelmiş, bu nedenle de üzerinde demirler bulunan bir duvarla etrafının çevrilmesi talep edilmişti. Zamanla yolun içinde kalan bu mezarlık Mavrokordatos’un Limasol belediye başkanı bulunduğu 1900 yılında ağaçlandırılmış ve 22.3.1901 tarihinde etrafı Kamu İşleri Dairesi mimarı W. Williams’ın çizdiği plana uygun olarak bir duvarla çevrilmiştir. 1953 yılında buraya lambalar, oturma yerleri ve yürüyüş yolları yapılarak halk bahçesi olarak düzenlenmiş ve buraya eski mezar taşlarına benzeyen ve üzerlerinde Türkçe ile Osmanlı-Türkçesiyle yazılmış yazılar bulunan anıtlar dikilmiştir.
Bunlardan 1318 H (1900/01) tarihlerini taşıyan iki tanesinin bir yüzlerinde Osmanlı Türkçesi ile yazılmış yazıtlar, diğer yüzlerinde ise Latin alfabesiyle yazılmış Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. Bir anıttaki Osmanlı Türkçesi ile yazılan yazıtın okunuşu şöyledir: “Bu kal’enin her tarafı minet (tarihten beri) İslâm makberesidir. Ruhları içün Lillâhi’l – fâtiha 1318 (1900/1901)”. Diğer anıttaki Osmanlı Türkçesiyle yazılan yazıtın okunuşu ise şöyledir: “Bu Kal’enin civarında Kabîrden hâli yer yoktur. Cümlesi Kabr-i İslâmdır. İçinde evliyâ çoktur. Lillâhi’l Fâtiha, Sene 1318 (1900/01)”.
KÖPRÜLÜ İBRAHİM AĞA CAMİSİ MEZARLIĞI
Garilli Deresi’nin kenarında bulunan caminin doğusundaki bahçede Köprülü ailesinin dört bireyinin gömülü olduğu küçük bir mezarlık alanı bulunmaktadır. Cami bahçesine girişin solundaki iki mezar camiyi yaptıran Köprülü Hacı İbrahim Ağa ile oğlu Hacı Hüseyin Ağa’ya, caminin doğusundaki mezar 1270 H (1853/54) yılında vefat eden Leymosun şehremini (belediye başkanı) Süleyman Paşa’ya ve diğer mezar ise 9.12.1904 - 15.12.1974 tarihleri arasında yaşayan ve Hacı Hüseyin Ağa’nın torunu olan Köprülü Hüseyin Bahaeddin’e aittir.
PİRİ ALİ DEDE MEZARLIĞI
Bir zamanlar Piri Ali Dede’nin türbesinin çevresinde aynı adı taşıyan geniş bir mezarlık alanı vardı. 1963 yılı öncesinde bu mezarlık bir taksi sahibine, 1965 yılında ise bir din görevlisine kiralanır. 1969 yılında temizlenip etrafı demir parmaklıklarla çevrilir ve 1971 yılında ikiye ayrıldıktan sonra bir bölümü Enosis adlı bir kamyon şirketine kiralanır. Şu anda geriye kalan küçük mezarlık alanında herhangi bir orijinal mezar bulunmamakla birlikte, Limasol’un ileri gelenlerine ait olduğuna inanılan mermerden yapılmış dört mezar taşı yer almaktadır. Sağdan sola doğru birinci mezar taşı 1214 H (1799/1800) yılında vefat eden ve Arnavut Camisi’ni yaptırdığına inanılan Kuşadalı Hacı Bekir Ağa’ya, ikinci mezar taşı 1229 H (1813/14) yılında ölen Leymosun zabiti merhum Said Ağa’nın oğlu Seyyid Bekir Ağa’ya, üçüncü mezar taşı 1228 H (1813) yılında ölen Leymosun zabiti Behzad Ağa’ya ve dördüncü mezar taşı ise 1229 H (1813/14) yılında ölen Kıbrıs Muhassılı Emin Efendi’nin Ağalarından Leymosun zâbiti Merhum Said Ağa’ya aittir.
ARNAVUT CAMİ MEZARLIĞI
Arnavut camisinin güneybatısındaki bahçede eski ve yeni ölülerin gömülü olduğu bir mezarlık ile Mulla Ahmetler mezarlığından buraya taşınan kubbeli bir çeşme yer almaktadır. Bahçedeki çoğu mezar taşları şehirleşmeyle birlikte dağıtılan şehir içi mezarlıklarından buraya taşınmışlardır. Bunlar arasındaki 27 Mayıs 1311 H (1893/94) tarihini taşıyan fes başlıklı mezar taşı, kendi parası ile bir okul yaptırıp Limasol halkına bağışlayan Bodamyalızade Hakkı Efendi’ye aittir. Vefat edince önce Limasol’daki eski Türk mezarlığına gömülür. Ancak 1960’lı yıllarda mezarlığın otopark ile gazino amaçlarıyla kullanılmak üzere dağıtılması üzerine, mezar taşı, Arnavut Camisi imamı Hüseyin Cümbezli tarafından Arnavut Camisi’ne taşınarak caminin giriş kapısının önüne dikilir.
Bir zamanlar bu mezarlıkta Limasol’daki Yeni Hamamı (Hamam-ı Cedid’i) yaptıran Lazkiyeli El Haç Hüseyin Efendi’nin 16 Haziran 1794 (18 Zilkade 1208) tarihli mezar taşı da bulunmaktaydı. Bu şahsın Baf’taki Hacı Hafız Ali Efendi’nin babası olduğu ve mezarının önceleri Limasol’daki Alaca Mescit Mezarlığında iken, mezarlığın dağıtılması üzerine mezar taşı ile kalıntılarının buraya taşındığı sanılmaktadır.
Limasol olayları dolayısıyla caminin güneyindeki eski mezarlığa geçici bir süre gömü yapılmıştır. Bu kişiler arasında; Leymosun kazası Meclis üyesi Ziya M. Rızkı’nın babası Mehmt Hulusi Rizkı (19.2.1968) ile annesi (11.2.1971), Hüseyin Ethem (4.10.1964), Hüseyin A. ile Müzeyyen K. (1957-1966), caminin minaresini yaptıran Fehime Fehim Menduh’un kardeşi Hilmi Menduh Bahçecioğlu (5.2.1967) ve isimleri tespit edilmeyen dört kişi daha bulunmaktadır. Caminin doğu bitişiğinde 13/14.Şubat.1964 ile 20.7.1974 tarihlerindeki Limasal çarpışmalarında şehit olan 26 kişinin mezarları yer alırken, buraya 13.2.1967 tarihinde Limasal Şehitler Anıtı da dikilmiştir.
SEYLÂP ŞEHİTLİĞİ
Şimdilerde tamamen ortadan kaldırılmış olan Seylâp Şehitliği, Dört Fenerler köprüsünün yanındaydı. 1894 yılında Limasol’un içinden geçen Garilli Deresi taşkınında ölenlerin gömülü olduğu bir mezarlıktı. Deresinin sadece İngiliz Sömürge döneminde değil, M.S XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyılın başlarında taştığı bilgileri de edinilmektedir. Bu taşkında 2000 kişi sele kapılıp ölürken, çoğu evler de çökmüştü. Yine 12 Kasım.1894 tarihinde aşırı yağmurlar ile 6404 ayak yükseklikteki Trodos dağlarında eriyen karların aşağılara doğru akması sonucu Garilli Deresi yine taşmış ve şehrin üçte biriyle çevresindeki tarlalarda hasara neden olmuştu. Genellikle su baskını Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Köprülü Cami ile Cami-i Kebir arasında bulunan şimdiki Ankara Sokağı ile Leymosun Kalesi çevresindeki ev ile işyerlerinde hayli hasara neden olmuştu. Bazı evler çökerken, evlerin birinci katları ise sular altında kalmıştı. Dere kenarına yeni yapılan bir eve yenile evlenen bir çift de sellere kapılıp vefat etmişlerdi. Bu nedenle onlar için “Hanaylar Yaptırdım Döşetemedim” diye başlayan bir ağıt yakılmış ve bu ağıt 1940’lı yıllarda Lefkoşalı marangoz Hasan Taş ile Refia Berkant tarafından derlenip aktarıldıktan sonra ses sanatçısı Nidai Tüfekçi tarafından notaya alınıp Türkiye Radyo Televizyon Kurulu (TRT) türkü repertuarına girmiştir. Bu felakette sellere kapılanlar ile yıkılan evlerin enkazı altında kalan 23 kişi hayatlarını kaybetmişlerdir. Evleri basan sular üç gün sonra çekildikten sonra hasarın yaklaşık yüz bin lira olduğu belirlemesinde bulunulmuştur. Sel felaketi sonrasında çamurlar içerisinden toplanan Türk ölüler önce Dere Hamamı’nda yıkandıktan sonra Seylâp Şehitliğine defnedilirlerken, Rum ölüler ise Ayandon mahallesindeki toplu bir mezara gömülmüşlerdir. Taşkın haberinin Osmanlı Hükümeti tarafından öğrenilmesi üzerine, Dışişleri Bakanlığı’nın uygun gördüğü 200 lira ile Padişahın kendi ödeneklerinden 200 lira olmak üzere toplam dört yüz Türk lirasının (360 Kıbrıs Lirası) felaketzedelerin rehabilitesine katkı sağlamak amacıyla ödenmesi için Bab-ı Ali’ye emir veren resmi bir bildiri yayınlamıştır. İngiliz Hükümeti de bir komite tarafından yönetilen 1750 liralık bir fon oluşturmuş ve bu fonun İngiltere ile başka yerlerde toplanıp iletilecek yardımlarla artırılmasını hedeflemişti. Bu bilgiler de Kıbrıs Yüksek Komiseri (Valisi) Sir Walter Joseph Sendall’ın 6 Mart 1895 tarihinde Kavanin Meclisinde yaptığı konuşma ile 10 Aralık, 1895 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde yayınlanan Osmanlı Hükümeti’nin resmi bildirisinde yer almaktadır. Garilli Deresi 1880, 1894, 1900’lü yılların ilk çeyreğinde ve 1924 yılında da taşması sonucu şehre hayli zarar verdiğinden, 1930’lu yıllardan sonra yatağı şehrin dışından geçecek şekilde düzenlenerek değiştirilmiştir. 1932 yılında Seylâp Şehitliğinin etrafı Hafız Derviş Efendi tarafından bir duvarla çevrilmiş ve giriş kapısının üst başına üzerinde “1894 Seylâp Şehitler Mezarlığı” yazılı taş bir levha konmuştur. Daha sonraki yıllarda ise şehitlik tamamen ortadan kaldırılmıştır.