LİYAKAT
12 yıl boyunca üniversitede mimarlık eğitimi vermenin birçok artısı vardır. Bu artıların arasında eğitimine katkı koyduğunuz meslektaşlarınızın başarılı olmasını ve meslekte sizden çok daha ileri noktalara ulaşmasının mutluluğu en önde gelir.
Ben bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Dünya’nın dört bir yanında başarılarına başarı katan öğrencilerimi gördükçe hep mutlu olurum.
Amazon şirketinde güçlü bir kariyeri olan öğrencimin başarısını görmek, Antalya gibi milyonlarca insanın yaşadığı şehirde büyükşehir belediyesinin projeler şubesinin amiri olan öğrencimin “hocam hala sizin ihalelerle ilgili notlarınızı masamda tutuyorum” demesi, kötü geçen jürisi sonrası teselli ettiğim öğrencimin Dubai’de ülkemizde görmediğimiz büyüklükteki projelerin şantiyesinde yönetici olmasını duymak ve daha birçok örnek beni tanımlayamayacağım şekilde mutlu eder.
İşte bu öğrencilerimden biri yaşanan bu deprem sonrası bana ulaştı. Ve madde madde kendi gözüyle kendi gördüğü sıkıntıları anlattı.
“Hocam” dedi, “ülkede mimar ve mühendise verilen değer bitmiş durumda.”
“İnşaat şirketleri, yapı denetim şirketleri, hatta emlakçılar bile mimar mühendis olmadan binayı değişiyor. Bazen kolon kesiyor, bazen de daire veya blok birleştiriyorlar. Bana göre yaşadığımız bu felaketin en büyük sebebi mimar ve mühendisin ülkede hiçbir şekilde değer görmemesidir.” diye ekledi.
Aslında doğruydu, hepimiz 2013 yılında Türkiye’de vize bürolarının kapanmasını üzgünlükle gözlemledik ve ülkemizde de 10 yıldır bu konuda bir hamle gelmesi çekincesiyle hazırlıklı olmaya çalıştık.
Tabi, bu noktada kendimize sormamız gereken bir soru daha vardır: Vize büromuz var ama bizler ülkemizde mimar ve mühendisimize ne kadar değer veriyoruz?
Bu soruyu cevaplamak için genelde söylediğim tek bir cümleyi tekrarlamakta yarar görüyorum:
Bizim ülkemizde emlakçılar bina ücretinin %05 kadarını ücret olarak alırken, binayı sıfırdan yaratan mimar inşaat maliyetinin %02’sini, inşaat mühendisi ise inşaat maliyetinin %01.34’ünü almaktadır.
Dahası, bu miktar genellikle ağır bir pazarlığa da maruz kalır. Sonuçta mimar ve mühendise vermeyi uygun gördüğümüz miktar ise mutfak bangomuzun mermerine verdiğimiz miktarın çok ama çok altında kalır.
‘Mimar/mühendis de kazanmayıversin canım’ diyebilirsiniz, ya da daha doğrusu 1 ay önce böyle diyebilirdiniz. Fakat artık sanırım mimar ve mühendisin işini ucuzlattığımızda karşılaşabileceğimiz tehlikeleri çok daha iyi görebiliyoruz.
İşini bilenin, uzmanın yapması demektir aslında Liyakat.
Tabi liyakat ile ilgili yaklaşımımız ülkemizin pek çok yerinde geçerlidir. Semptomlar devlet yönetiminde başlar ama siyasi partilerimizden bazı sivil toplum örgütlerine kadar, derneklerden bazen sendikalarımıza kadar işlemiştir bu durum.
Ülkenin pek çok organında kurulan küçük küçük oligarşik iktidarcıklar liyakatı sevmez. Bu oligarşik iktidarcıklar her çevrede kendi aristokratlarını oluştururlar. Kurulan bu oligarşik sistem bir anda liyakatın yüceltilmesini tehlike olarak kabul eder, çünkü işini bilen alternatifler bu aristokratların önüne geçebileceğinden korkar.
Elimizi vicdanımıza koyalım ve kabul edelim dostlar, biz liyakata pek değer vermeyen bir ülke yönetimini yaşıyoruz. Özellikle siyasetimiz liyakatsızlık konusunda şampiyon mertebesine ulaşmıştır.
Çoğu siyasetçi kendilerine göre sağlık bakanı da olabilir, belediye başkanı ya da ulaştırma bakanı veya canı isterse eğitim bakanı bile... Liste uzar gider. Çünkü onlar analarının karnından lider olarak doğmuştur. Liyakat aranmazsızın her sektörü ileriye taşıyacak ilahi nitelikleri sahiptirler. Bir nevi peygamberdirler.
Tabi, bu iş siyasette bitmez. Kamu kuruluşlarımızda ve bazı sivil toplum örgütlerimizde de geçerlidir bu durum. Konusunda uzman insanlar “çok bilmiş” olarak kabul edilip sistematik bir şekilde karar alıcı noktalardan itilir, böylece o sistemi mesken etmiş oligarşiye veya yandaşlarına rakip çıkamaz.
İşin kısası kamu yöneticisi olmak için “kabile reisi” özellikleri aranır, o kurum ile ilgili vizyon sahibi olmak özelliği önemsizdir!
ŞİMDİ EĞRİ OTURALIM, DOĞRU KONUŞALIM DOSTLAR: KURDUĞUMUZ BU GERİ KALMIŞ DEVLET SİSTEMİNDEN BİZİ BİZDEN BAŞKA KİMSE KURTARAMAZ!
VE BİZ KIBRISLI TÜRKLER EĞER KENDİMİZİ KURTARACAKSAK, LİYAKATA ÇOK AMA ÇOK İHTİYACIMIZ VARDIR!
Neden liyakat’a ihtiyacımız var?
Çünkü doktorların iki veya üç iş yaparak kazandığı ama sağlık sisteminin fakir olduğu bir ülkemiz var…
Çünkü eğitim bakanının yüksek maaş aldığı ama tam gün eğitime geçemeyen fakir okullarımız var…
Çünkü siyasetçilerinin bir çoğunun lüks arabalarının olduğu ama toplu taşıması olmayan şehirlerimiz var…
Çünkü ‘liderlerimizin’ villalarda yaşadığı ama yıllardır sosyal konut yapamayan bir devletimiz var…
Kuruldundan beridir neredeyse üç futbol takımı oluşturacak kadar başbakanı olan bu devlet eğer KTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve DAÜ olmasaydı binaların gücünü ölçecek testleri yapmaktan acizdi.
Bunlar bizim gerçeklerimizdir dostlar. Ve toplum olarak bu gerçekleri aşmak için başka bir devlet bize yardım edemez. O devlete ne kadar yakın olursak olalım!
Bizi ancak bizler kurtarabiliriz. Sosyal devleti ancak biz kendimiz yapılandırıp ayağa kaldırabiliriz.
Bunu yapmanın tek yolunu tekrar tekrar üzerine basarak söylemek artık şarttır:
LİYAKAT!
LİYAKAT!
LİYAKAT!