1. YAZARLAR

  2. Onur Olguner

  3. LOKMACI KAPISI DEMEÇLERLE DEĞİL DİPLOMASİYLE AÇILMIŞTI
Onur Olguner

Onur Olguner

LOKMACI KAPISI DEMEÇLERLE DEĞİL DİPLOMASİYLE AÇILMIŞTI

A+A-

Yıl 2008. Hayatımızı 12 yıl boyunca değiştirecek tarihi bir adım atılıyor Kıbrıs’ta. Lefkoşa Surlariçi’nin merkezinde Lokmacı Kapısı 45 yıl sonra açılıyor.

Tabii bu açılışın başarılabilmesi için nasıl mücadeleler verildiğini en iyi dönemin Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat biliyor. Kıbrıslı Rum Lider Papadopulos ile yaşanan gerginliklerin ve basına sadece bir kısmı yansıyan askerle olan görüşmelerin diplomasi ve diyalog yolu ile üstesinden geliniyor. Kıbrıslı Türklerin, özellikle de tüm Lefkoşalıların hayatı değişiyor.

Belki de bu değişimin ne kadar önemli olduğunun farkına varabilmemiz için olaya ters açıdan yaklaşmak ve 12 yıl önce Lokmacı Kapısı’nın açılmadığı bir ülkenin durumu betimlemek daha doğru olacaktır :

  • Öncelikle eğer Kıbrıslı Türklerin hayatlarında biraz bile olsa yürüme alışkanlığı girdiyse, bunun en büyük sebebi Ledra Caddesi’dir. “Neredeysa tuvalete bile arabaynan gideceyik” diye dalga geçtiğimiz durum aslında çok genel ve doğru bir tespittir. Buna rağmen son 12 yılda Lokmacı Sınır Kapısı, Kıbrıslı Türklerin kafasındaki yürümeme alışkanlığı kıran en önemli nedenlerinden biri haline gelmiştir.
  • Lefkoşa Surlariçi’ne dönüşü tetikleyen en önemli adımlardan biridir Lokmacı Kapısı. Bu kapı olmasa tarihimizin bulunduğu bu bölge sadece mahkemelerin çalışma saatlerinde bir miktar insanın gittiği, geceleri ve mesai saatleri dışında ıssız ve tedirgin edici halde kalan bir bölge haline gelecekti.
  • 2013 yılında, Kadri Fellahoğlu’nun Belediye Başkanlığında LTB Asmaaltı, Arasta ve İplik Pazarı Yayalaştırma Projesini uygulamaya geçirmeyecektik veya denesek bile başarısız olacaktık.
  • Ülkedeki en yoğun geçiş yapılan bu sınır kapısının eksikliğinde, turizm gelirimiz ciddi oranda daha az olacaktı. Adaya güneydeki havalimanlarından gelen turistler, Güney Lefkoşa’nın alışveriş aksından iki kolay adım ile kuzeye geçemeyecek, ülkemizde para harcamayacak, ekonomimize katkı sağlamayacaktı.
  • Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar, İtalyanlar, Ruslar, İngilizler, İskoçlar, Fransızlar ve daha birçok toplumdan insanlar geceleri tarihi Lefkoşa Surlariçi’nin barlarında beraber içki içmeyecek, sohbet etmeyecek ve yeni dostluklar kurmayacaktı.
  • Bunlar yerine araçlarımızla gittiğimiz restoranlarda, marketlerde ve alışveriş merkezlerinde yan yana masalarda oturacak, bunun sonucunda da büyük oranda birbirimize karşı olan izolasyonlarımızla yaşamaya devam edecektik.

Yani eğer dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Talat önce Kıbrıslı Rum Lider Papadopulos ile, ardından da TSK ile karşılıklı demeçler yoluyla gerginlik yaratma yoluna gitseydi, bugün izolasyonları daha da artmış bir KKTC’de yaşıyor olacaktık.

Fakat Mehmet Ali Talat, diplomasinin bir kenara konulup da karşılıklı sataşmalara başlaması halinde kaybeden tarafın Kıbrıslı Türkler olacağını çok iyi biliyordu. Çünkü hali hazırda bizler izolasyon altındaydık ve toplamda muhatabımız olan 2 taraf vardı. Bunlar ile küsmek, dalaşmak ve diyaloğu kesmek gibi bir lüksümüz yoktu.

Tam da bu sebepten dolayı cumhurbaşkanlığının engin kadrolarıyla birlikte yoğun diplomasi süreci başladı. Lobiler yapıldı, mekik dokundu ve ancak 2008’de bu köprünün açılması başarıldı.

Bugün 2020’de bu diplomasi ve diyalog sürecine tekrar ihtiyacımız var. Akdeniz’deki doğal gazın bölgeyi gerginleştirmesi durumundan da, adanın doğusunda her gün yaşanan savaşların tehlikesinden de sandığımız kadar izole değiliz.

Ve özellikle artık bölgemizde oluşan bu konjonktürde, 5’li konferanstan önce rehavete kapılma lüksümüz yoktur. Uluslararası diploması kanallarını yoğun bir şekilde çalıştırmalı, 5’li konferansa katılacak tüm ülkelerle diyalog içinde olmalıyız. Tufan Erhürman’ın söylemiyle “O masaya oturmadan önce, o masayı bir ‘çözüm masası’ haline getirmeliyiz.”

Ve bana göre, Annan Planı  ve Crans Montana süreçlerimde olduğu gibi Türkiye’yi olası bir federal çözümü desteklemeye ikna etmeliyiz. Bunu başarmamız ise ancak diyalog kanallarını tekrar açarak mümkündür.

5’li konferanstan bir sonuç çıkmaması halinde bile “son deneme” gibi söylemlerden artık uzak durmalı, havlu atmamalı ve aktif uluslararası diplomasiyi yoğun bir şekilde çalıştırarak dünyaya Kıbrıslı Türkler olarak derdimizi anlamalıyız.

Bunları yaparken de başaracağımızdan en ufak bir şüphe dahi duyarsak kendimize şunu hatırlatmalıyız: 45 yıldır kapalı olan Lokmacı Kapısı’nı Mehmet Ali Talat’ın açabilmesi 3 yıl sürmüş, ama bu başarının sonunda 12 yıl boyunca hepimizin hayatını dönüştüren bir hedef hayata geçmiştir.

Bu yazı toplam 3300 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar