‘LTB dersi’ derken…
Kendini muasır medeniyetler seviyesinde gören toplumlar yerel yönetimlerini güçlendirmek için kolları sıvar çünkü AB’nin geliştirdiği subsidiarite (yerindenlik) ilkesi ekonomik etkinlik de gözetilerek yönetim faaliyetlerinin en alt yönetim düzeyinde yürütülmesini öngörür. Bu ilke bireyi toplumsal yaşamın odağına yerleştirerek yerel yönetimler eliyle vatandaşların günlük yaşamlarını ilgilendiren kararlarda katılımcılığı en üst düzeye çıkarmayı gözetir. Bu ilkeyi tam manasıyla uygulamak meşakkatli ve uzun bir serüveni gerektirir çünkü yerel yönetimlerin kendi ayakları üzerinde durabilmesi, uzman kadrolarla donatılarak hizmetlerini eksiksiz sunabilecekleri kapasiteye ulaşması ve son kertede merkezi idarenin vizyon ve strateji belirleme hariç neredeyse tüm hizmetlerinin yerel yönetimlere kaydırılması bir birikim meselesidir.
Bizde de 2006’da, CTP iktidarı, “kimi bölgeler belediye sınırları içinde kimisi dışında olamaz” diyerek yerel yönetimlerimizin yeniden yapılandırılmasını gündeme taşımış, bu uzun serüvenin ilk adımı, belediye ve muhtarlıkların rol ve fonksiyonlarıyla ilgili çalışmaları başlatmak olmuştur.
2007’de Başbakan Soyer her alanı kapsayan Değişim Programı’nı halka sunarken bir hassasiyetin altını çizmişti: “Değişim, tepeden inme kararlarla değil esaslarının, kaynaklandığı nedenlerin ve hedeflerinin vatandaşlara anlatılmasıyla olabilir”. Yerel yönetimlerde ise “açık ve kesin olarak ihtiyaç duyulan büyük değişimi” şöyle açıklıyordu: “Belediye sınırları dışında kalan yerleşim birimlerini belediye sınırları içerisine almak ve belediyeleri rasyonel, kaynakları birleştiren ve büyüyen bir yapı içerisinde insanlara hizmet eden yapıya kavuşturmak”.
O günlerde CTP bir yıl önce DP’nin devraldığı LTB’de yaşanan istihdam çılgınlığına ve buna bağlı gelişen “hükümet versin parayı” taleplerine adeta isyan ederek, kamu gelirlerinin üzerinde alın teri, göz nuru ve halkın hakkının olduğunu anlatıyordu. Yerel yönetimlerin güçlendirilebilmesi için bu çılgınlığı sonlandırıp verimli ve hesap verebilir olmalarını sağlamak şarttı. CTP’ye bağlı belediyelerin bu gibi konulardaki başarısı, öngörülen hedefin gerçekleştirilebilir olduğunun göstergesiydi. 2008’de birinci yerel yönetim reformunun ardından, “yolun daha başındayız” denildi ve merkezi idarenin yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi için yeni reformların gündeme geleceği açıklandı.
CTP inatla subsidiarite ilkesini hayata geçirmek için çaba sarf ederken sağ ve sol popülist çevreler her türlü kışkırtma yöntemine başvuruyordu. Dönemin MYK üyesi Ünal Fındık, Şubat 2009’daki bir yazısında yerel yönetim reformunu CTP’nin 5 yıllık iktidarında yaptığı en önemli reformlardan biri olarak nitelendirirken, “Reform için düğmeye bastığımızda gelecek eleştirileri görüyorduk. Mevcut yapıya alışan insanların bunu bir çırpıda değiştirmeye yanaşmaması da doğaldır. Doğal olmayan kendini yenilikçi sayan kimi muhalif partilerin bu olayı aksi yönde istismar etmeye çalışmasıdır” diyordu.
Popülizm galip gelip toplumun kırk yılını çalan zihniyet Nisan 2009’da yeniden “kazanınca”, statüko hortladı. LTB’nin ve diğer bazı belediyelerin gelirleri çarçur edildi. LTB paravanlaştırılarak kaynakları yönetsel ve siyasal yolsuzluk maksatlı kullanıldı. LTB göz göre göre batırıldı.
7 Nisan 2013, LTB’nin mafyadan arındırılarak enkazın kaldırılması ve kaybedilen zamanın telafisi için halkımızın düğmeye basacağı gündür. Ama bu yetmez. Kaldığı yerden reformlara devam edilmelidir. Belediyelerin mali ve idari yönden denetimini ve ihlâllerin cezalandırılmasını kolaylaştıracak yasalar çağdaş ülkelerde olduğu gibi bizde de yaşam bulmalıdır. Bataklığı kurutacak esas hamle bu olacaktır. Vizyon, salt LTB başkanlık seçimini kazanmak değil bütün belediyelerimizi tehlikelerden arındırmak ve başkanları hangi partiden olursa olsun sürdürülebilir yapılarla hizmet sunmalarını sağlamaktır.
Değişimin tepeden inme kararlarla değil nedenleri, esasları ve hedefleri anlaşılarak topluma mal edilebilmesi için Lefkoşa’daki rezilliği yaşamamız şart mıydı? Bize bu “dersi” dış güçler vermedi. Biz kendimiz ettik, kendimiz bulduk. Kendimiz düzelteceğiz…