1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Lükslerden vazgeçerek prefabrik sınıflara kaynak yaratabilir”
“Lükslerden vazgeçerek prefabrik sınıflara kaynak yaratabilir”

“Lükslerden vazgeçerek prefabrik sınıflara kaynak yaratabilir”

KTOEÖS Başkanı Elmalı ve KTÖS Genel Sekreteri Maviş, hükümetin, ağırlama giderleri, yurt dışı gezileri ve liyakatsiz işe alımlar, kişiye özel yurt dışı temsilcikler açma gibi lükslerinden vazgeçerek prefabrik sınıflara kaynak yaratabileceğine vurgu yaptı.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

KTOEÖS Başkanı Ozan Elmalı ve KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş, mecliste Doğal Afet ve Depremle İlgili Mevzuatın Düzenlenmesine İlişkin Oluşturulan Geçici ve Özel (Ad-Hoc) Komite’den hükümetin geçirdiği “Deprem ve Diğer Afetlere Yönelik Mali Yardım ve Hazırlık Yasa Önerisi” kapsamında hükümetin maaşlardan kesinti yapma girişimine karşı olduklarını tekrarladı.

Elmalı ve Maviş, hükümetin tasarruf anlamında hiç adım atılmadan maaşlardan kesinti yoluna gittiğine vurgu yaptı.

“Kaynak var, irade lazım” diyen Elmalı, “Başka adımlar atılıp, kesintiye ihtiyaç olduğu gündeme gelseydi durum farklı olurdu. Depremin olduğu, 14 milyon insanın etkilendiği Türkiye’de böyle bir uygulama yapılmamışken, böyle bir zorunluluk ortaya konmamışken, bizde Maliye’nin açığını kapatmak için kesintilerin yapılmasının gündeme gelmesi kabul edilebilir değildir” diye konuştu.

Maviş de “Kaynak vardır, bunu doğru kullanan bir yapı yoktur” diyerek, hükümetin Berlin Fuarı’na katılım için kaynak bulduğunu ama prefabrik sınıf kurma konusunda bütçe olmadığını söylediğini hatırlattı.

Elmalı ve Maviş, İMO tarafından hazırlanan risk analiz raporundaki riskli okulların deprem durumunda yıkılacağını söyleyen Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nu da eleştirdi. Elmalı, “‘Deprem olmazsa yıkılmaz’ demek, ‘deprem olursa yıkılır’ yani ‘depreme dayanıklı değil’ demektir” dedi.

Maviş de “Bakan, ‘bu okullar deprem anında yıkılabilir’ diye talihsiz bir açıklama yaptı. Pandemiyi doktorların, eğitimi eğitimcilerin, okul-bina güvenliği de mühendislerin  mimarların yürütmesi gerekiyor. Her konuda fikrimiz olabilir ama bir alanda yetkin kişi kimse, onun verdiği raporu dikkate almak gerekiyor” diye konuştu.

“‘Deprem olmazsa yıkılmaz’ demek, ‘depreme dayanıklı değil’ demektir”

Soru: İMO okullarla ilgili deprem risk analizi yaptı ve bir rapor hazırladı. Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, listedeki riskli okulların aslında deprem olmazsa yıkılmayacak okullar olduğunu söyledi. Depremin ne zaman olacağını bilmediğimizi dikkate alırsak, siz bakanın bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elmalı: Keşke bunu hiç söylemiş olsaydı, tamamen bilime ters bir şey söylüyor. “Deprem olmazsa yıkılmaz” demek, “deprem olursa yıkılır” yani “depreme dayanıklı değil” demektir. Dolayısıyla Sayın Bakan’ın söylediği kendini bilimle çelişecek noktaya getirdi.

İlk etapta yapılan bu risk analiz, gözlem yoluyla yapılmıştır, henüz ileri tetkik yapılmamıştır. Bazı okulların, gözle görülemeyecek sıkıntıları olduğunu da biliyorum çünkü bazı tadilatlar yapılmış, korozyona uğramış demirlerin üzerinin kapatıldığı okullar var. Mesela GTMK’da yakın zamanda korozyona uğramış bir çok demirin, kolonun olduğunu ve tamiratta onların üzerinin kapatıldığı bize söylendi. Bu da, gözlem yapıldığı zaman sorun görülmedi demektir. Görülmediği için de, binada herhangi bir sıkıntı olmadığı düşünülüp, olumlu bir rapor düzenlenmiş olabilir. Dolayısıyla bu analiz birinci adımdır, gözlem yapıldı ancak ileri tetkike ihtiyaç var, onun sonucunu bekliyoruz.

“Yetkin kişilerin verdiği raporu dikkate almak gerekiyor”

Maviş: Bakan, “bu okullar deprem anında yıkılabilir” diye talihsiz bir açıklama yaptı. Pandemiyi doktorların, eğitimi eğitimcilerin, okul-bina güvenliği de mühendislerin  mimarların yürütmesi gerekiyor. Her konuda fikrimiz olabilir ama bir alanda yetkin kişi kimse, onun verdiği raporu dikkate almak gerekiyor. Eğitim Bakanlığı 8 Mart Çarşamba gün bu rapora sahipti ama sendikalarla paylaşmadı. Mimar ve mühendisler duyarlı çıktı ve raporu bizimle paylaştı. Sizler aracılığıyla onlara teşekkür ederim. Bakan şeffaf davranmadı ve Kanal Sim’de katıldığı programda bunun bir risk sıralama rapor olduğu, deprem anında geçerli olan bir rapor olduğuyla ilgili ifadeler kullandı. Elbette mühendis, mimar değiliz. Binalar mühendisler, mimarlar tarafından tasarlanır. Depreme dayanıklılıkla ilgili kapsamlı raporlar hazırlandığında her okulun ömrünü, gücünü birlikte göreceğiz.

Karakol İlkokulu, Yeniboğaziçi İlkokulu, Dikmen İlkokulu ve Değirmenlik İlkokulu ilk aşamada boşaltılan, sorun olan okullardı. Ancak raporda ilk 20 içinde 8 farklı ilkokul olduğunu gördük. İlk 10’da Alaniçi, Tuncer, Lefke, Arabahmet gibi ilkokullar var. Hatta Lefke en tehlikeli okullardan biri durumunda. Raporu “deprem olursa bunlar yıkılacak” şeklinde okuyamayız, acilen, diğer okullara ne yapıldıysa bu okullarda da yapılmalı, aynı duyarlılıkta önlem alınmalı. Ben Bakan’ın açıklamasını “okulları önemsemiyorum” olarak algılıyorum.. “Deprem olursa korkun” açıklamasını doğru bulmuyoruz.

İnşaat Mühendisleri Odası ileri tetkiklere geçileceğini, kapsamlı analizlerini ortaya koyacaklarını açıkladı. Eğitim Bakanı ve hükümet bundan sonraki süreçte görevini yapacak mı? Siyasetin bir karar vermesi gerekecek. Raporlara göre güçlendirme ya da okulların yeniden inşası gündeme gelecek. Buna ayrılmış bir bütçe olacak mı? Eğitim Bakanı’nın ifadesi, elinde 80 milyon TLlik bütçe olduğudur, bununla ancak bir okul yapılabilir.

“Toplum ikinci bir travmayı kaldırmaz”

Soru: Sendikalar yılda birkaç kez okulların tadilata ihtiyacı olduğuna dair açıklamalar yapar. Ancak Bakan Çavuşoğlu, sendikaların bahsettiği sorunlarla riskin bir alakası olmadığını da söyledi...

Elmalı: Biz geçmişte okulların resimlerini paylaştığımızda, Nazım Bey yine bilimden uzak ve konuyu bilmediğini gösteren açıklamalar yapmıştı. Aynı şekilde devam etmesin çünkü işi yanlış bir noktaya taşıyor. Bu işin ne kadar ciddi boyuta ulaşabileceğini yakın zamanda, maalesef yaşayarak gördük. Daha önce çektiğimiz fotoğrafların okulların arkası olduğunu söylemişti. Bugün, fotoğrafların çektiğimiz o okul, en riskli okul pozisyonundadır. Dolayısıyla bu işin önü, arkası yoktu. Önden veya arkadan, sağdan ve soldan bir çürüme, korozyona uğrama, deformasyon, betonun özelliğini yitirmesi söz konusuysa, o binada sorun vardır. Bir bakan olarak kamuoyunda yanlış algı oluşturmasın. Toplum bu anlamda ikinci bir travmayı kaldırmaz. Binaların güçlendirilmesi mi gerekecek, yıkılması mı gerekecek, buna yoğunlaşmak lazım. Doğru bir yol çizilsin, gidilecek yol toplumla paylaşılsın. Bunu kamuoyuna ile paylaşırsa, toplumdaki tedirginliği ortadan kaldıracak. Çünkü bilgi eksikliği, tedirginliği ve gerginliği beraberinde getiriyor. Bu süreçte en büyük sıkıntı buradadır.

“Eğitim Bakanı 160 okulun ne sorunu olduğunu biliyor”

Maviş: Bakan “Tavanın sıvası düşmüş. Bunun çökme tehlikesi var gibi anlaşılmaması gerekir” diyor, sendikaların Eylül ayında paylaştığı fotoğraflarla bu durumun bir bağlantısı olmadığını söyledi. 2019’da okullarla ilgili bir fizibilite çalışması yapmıştık ve bazı okulların sorunlarına dikkat çekmiştik, ki okulların bu sorunları hala devam etmektedir. Bu tür raporlar, her ay okul yöneticileri tarafından Eğitim Bakanlığı’na teslim ediliyor. Eğitim Bakanı 160 okulun ne sorunu olduğunu biliyor. Eğitim Bakanlığı’nın bunu bilmesine rağmen, bununla ilgili çalışma yapmaması kendi kusuru ve sorumluluğudur. Bakan kadrosuyla sorunların çözümü noktasında koordineli çalışmalı ve kadro bakana yol göstermelidir. Sendikalarda bir fiil sürecin içinde olmalıdır. Bu noktada sıkıntı olduğunu gözlemliyoruz. Bakanlıkta “bakan ne derse o olur” anlayışı aşılmalı ve sosyal diyalog süreci kurulmalıdır. Bu süreçte okulların planları, krokileri olmadığını da gördük. 74 sonrası devlet tarafından yapılan okulların inşaat izni de yok.

Bakan, her yıl 50-60 okulu elden geçirdiklerini söylüyor ama nasıl yaptıklarını söylemiyor. “Boya bizden, işçilik sizden” anlayışıyla çalışmalar yapılıyor. İlkokullarda en sıkıntılı ilkokullardan biri olan Karakol İlkokulu’nun kolonlarında görünen demirler temizlendi, boyandı ve sıvandı, 6 ay sonra yine aynı hale geldi ve Karakol İlkokulu şu anda en tehlikeli okullardan biri...

“Eğer okulu zenginler, tamiratları sendikalar, okul aile birlikleri yapacaksa, eğitim bakanına ihtiyacımız yok”

Bir musibet bir nasihattan iyidir. Yıllardır öğretmen sendikaları nasihat eder, eylem yapar, okul aile birlikleri devreye girer ve okul binalarına çözüm bulmaya çalışır. Okul binalar eski, %80’i 74 öncesi, bakım onarımla ilgili ayrılan bütçe yetersiz, okullarda sürekli sorunlar var. Sorunları çözme noktasında Eğitim Bakanı, “zenginler okul yapsın, sendikalar tamiratı yapsın, okul aile birlikleri okulu döndürsün” noktasındadır. Okulların yönetimiyle ilgili kendini koyduğu tek yer, “kararı ben vereyim” noktasıdır. Teşkilat yapısına baktım, Eğitim Bakanlığı’nda bakanla birlikte dokuz bürokrat var. En büyük dairelerden biri olan İlköğretim Dairesi’ne bağlı 112 okul var. Eğer okulu zenginler, tamiratları sendikalar, okul aile birlikleri yapacaksa, bizim eğitim bakanına ihtiyacımız yok. 1960’da maarif encümeni vardı, bir encümenle işleri idare edebiliriz.

“Kaynak sıkıntısından çok, organizasyon sıkıntısı var”

Soru: Bakan Çavuşoğlu, “riskli okulların deprem yönetmeliğine erişmesi kolay değil” gibi bir ifade de kullandı. Ne yapılacak?

Elmalı: İş gelip bütçeye dayanır. Standarda ulaşmak için bu yol haritası olmalı. Bir okulun yapımının metrekare birim fiyatı 13 bin 260TL’dir. Bütün okulların yeniden yapımı için ihtiyaç duyulan miktar 2 milyar TL civarındadır. Kaynak olduğunu biliyoruz ve bunu da kendilerine izah ettik. Müteahhitler Birliği Başkanı, Mart 2022’de, Longbeach bölgesinde 94 bin konut satıldığını söyledi, devir teslim tapu harçlarının alınması durumunda Maliye’ye 20 milyar TL girecek. Yani aslında, kaynak sıkıntısından çok, organizasyon sıkıntısı vardır.

“Kaynak yaratılabilir, tasarruf yapılabilir, önlem alınabilir”

Soru: Sorun olan bazı okullar boşaltıldı, bazıları kısmen boşaltıldı, çadırda eğitim yapılmaya kalkıldı ama yağmur yağdı ve başka sıkıntılar yaşandı. Bakan Çavuşoğlu, “paydaşlar” diyerek sendikaları işaret ediyor ve “ikili eğitime geçilecekti ama paydaşlarımız bundan taraf olmadı” diyor. Çadırda eğitime sanki öğretmenler, sendikalar yönlendirmiş gibi tutum ortaya kondu. Sendikalar olarak bu konudaki yaklaşımımız neydi?

Elmalı: 8 Mart Çarşamba günü bakan bu yönde açıklama yaptı. Bir gece önce Eğitim Bakanlığı Müsteşarı’nı telefonla aradım ama bakmadı, bana dönmedi. Ertesi gün sabah müsteşarı tekrar aradım, telefonuma bakmadı ve bana yine dönmedi. Eğitim Bakanı’nı aradım, özel kalem müdürü telefonu açtı ve ben kendisine “bir toplantı yapmamız ve okulların durumuyla ilgili görüşmemiz lazım” dedim. Bize dönüş yapılmadı. Bu arada öğlen oldu ve Namık Kemal Lisesi, Cumhuriyet Lisesi, Dr. Fazıl Küçük Endüstri Meslek Lisesi ve Karakol İlkokulu’nun yetkilileri toplantıya çağrıldı. Ama sendikaya, bize haber verilmedi. İki defa müsteşarı aradım, özel kalem müdürüyle “toplantı yapalım” diye görüştüm ama toplantı bize haber verilmedi. Toplantı olacağı öğrenince oraya gittik, bakanla görüştük. 1 Mart’ta zaten yapılması gerekenlerle ilgili sorgulayıcı bir yazımız vardı, ortaya alternatifler koymuştuk. Bakana “eğitimin sürebileceği güvenli binalarla ilgili çalışma yaptınız mı?”, “Eğitimin konteynerde sürebilmesi için herhangi bir çalışma yaptınız mı?”, “Online eğitime geçilecekse, herhangi araç gerece ihtiyaç var mıdır?”, “Güvenlik Kuvvetleri’yle, Barış Kuvvetleri’yle çadır kurulumu için herhangi bağlantı yaptınız mı?”, “Başka binalar, üniversite binaları kullanılacaksa, onlarla herhangi bir koordinasyon yapıldı mı?” diye sorduk. Bunların cevabı yok. Nazım Bey konteyner yapımı konusunda bütçe olmadığını, konteyner yapılmayacağını söyledi, “ben ancak çadır kurabilirim” dedi. Bunun üzerine “çaldırsa çadır, tamam” dedik. Bu koşullarda çadıra tamam dendi, çünkü öncesinde hiç bir çalışma olmadığını gördük. 8 Mart Çarşamba toplantı yapıldı, öncesinde de NKL’de çocuklar 20 gün okula gitmemişti. Bu sürede hiç bir adım atılmadı, daha geçen çarşamba DAÜ ile görüşüldü.

Maviş: Karakol İlkokulu’na da çadır kuruldu. Çadırın içerisinde belli bir süre geçirdim. Koku, ışık, iklimlendirme koşulları yetersiz. Okula çadırlar kuruldu, iki öğretmen alerjik sorunlar yaşadı. İlköğretim Dairesi Müdürü okula gitti, durumu gördü ve çadırdan vazgeçildi. Öğrenciler, prefabrik sınıflar yapılana kadar, Canbulat İlkokulu ve Suat Günsel İlkokulu’na yönlendirildi. Geçici bir çözüm bulundu. Çocukların otobüse binip başka okula gitmesine de gerek yok aslında. Okul içerisinde çözüm bulunabilir. Yedi sınıf kullanılabilir durumdadır, programda küçük dokunuşlarla, hep akademik bilgi değil, biraz da yaparak, yaşayarak öğrenme derslerinin sayısını artırarak, yedi sınıfta ders yapılırken, dört sınıfın öğrencileri dışarıda farklı bir aktivite yapabilir. Bakan bunu uygun görmedi, bilimsel görmedi, çadır kurdu. Zaten çadırın ilk günü öğrenciler gelmedi. Diğer okullarda da çadırları su bastı ve rezil bir durum ortaya çıktı. “Elimizden bu geldi” anlayışını ben kabul etmem. Elimizden çok şey geliyor. Bütçemiz de var. Genel bütçe içinde yazmayabilir ama kaynak yaratılabilir, tasarruf yapılabilir, önlem alınabilir.

Soru: Namık Kemal Lisesi DAÜ’nün verdiği sınıfları neden kullanmak istemedi?

Elmalı: DAÜ’de dağınık, farklı yerlerde bazı sınıflar ve anfiler önerildi. Bu mümkün değildir, üniversite öğrencileriyle lise öğrencilerinin aynı ortamlarda bulunmasının sakıncaları olabilir. Bu nedenle, DAÜ’nin boş binası varsa onun verilmesi ya da sabah lise öğrencilerinin, öğleden sonra üniversite öğrencilerinin dönüşümlü olarak aynı binaları kullanması söz konusu olabilir.

Mart sonunda Yonpaş Metin Derinel Lisesi’nin bitirileceği söylendi. Bakan bunun biteceği sözünü verdi, bu bir sorumluluktur. Bazı öğrenciler oraya taşınacak çünkü NKL öğrencilerinin tamamını sığmaz.

Cumhuriyet Lisesi için de, Yeniceköy’deki polis okulunun fotoğraflarını Sayın Bakan’a götürdük. Deprem konusunda bir sıkıntı yoksa Cumhuriyet Lisesi’ni de oraya taşımayı önerdik. Mühendislerden gelen ilk gözlem raporlarında binada sorun olmadığı ortaya kondu. İlk etapta Cumhuriyet Lisesi’nde çadırların sahaya kurulması ve yağmurun yağmasıyla orası göle döndü. Sonucu konuşuyoruz ama nasıl bu günlere gelindiği de çok önemli.

İkili öğretim...

Soru: İkili öğretime geçme konusunda sorun öğretmenler olarak gösteriliyor, öğretmenlere de tepkiler olduğunu görüyoruz. İkili öğretime sendikalar mı karşı çıktı?

Elmalı: İkili öğretim konusu söylendiğinde Nazım Bey’e “bir okulda dersi olan öğretmen bir sonraki dersi diğer okuldaysa ulaşımı nasıl sağlayacaksınız”, “öğleden sonra çocukların ulaşımını sağlama konusunda ne çalışma yapıldı”, “çocukların öğleden sonra olan sosyal, kültürel, sportif faaliyetlerinin tümü iptal olacak. Bu süreçte bir şey düşündünüz mü” diye sorduk ve hiç bir çalışma olmadığını gördük. Bunların sonucunda iş çadıra geldi. İkili eğitim konusunda çalışma yapılmadı. Çalışma olmadan, “bir macera, hadi başlayalım” dediğiniz zaman günün sonunda ne olacağını biliyoruz.

“Kaynak var, bunu doğru kullanan bir yapı yok”

Soru: Bütçe, kaynak konusu tartışmalara neden olmaya devam ediyor. Hükümet maaşlardan kesinti yapılmasını öngören yasa önerisini komiteden geçirdi. Bu konuda nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Maviş: Kaynak vardır, bunu doğru kullanan bir yapı yoktur. Hükümet Berlin Fuarı’na katılım için kaynak buluyor ama prefabrik sınıfa bütçe yok. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis’in yakıt harcamaları, tüm makamların temsil ve ağırlama giderleri, izaz ikram kalemleri, yurt dışı gezileri ve liyakatsiz işe alımlar, siyasi atamalar, kişiye özel yurt dışı temsilcikler açma gibi davranışlardan ve lüksünden vazgeçen bir anlayışla kaynak yaratılabilir.

Servet vergisini gündeme getirmiyorlar. Profesörlere asgari ücretten yatırım yapanları denetlemiyorlar. Bir üniversitenin asli maaş üzerinde değil, asgari ücret üzerinden yaptığı sosyal güvenlik yatırımlarından dolayı, bugüne kadar devletin en az 400 milyon TL gelir kaybı var. “Şans oyunları, müşterek bahis, bet, kripto para” gibi yasaları hazırlayıp, borç silme, havayolu şirketlerini vergilendirme, üniversitelere, otellere imtiyaz sağlayan teşvikleri ortadan kaldırma yönünde adım atılmıyor. Vergi Dairesi’ne beyan edilmeyen gelirler milli gelirin %55’ini oluşturuyor. Kayıt dışı istihdam %20 ve ekonominin %75'i kayıt dışı. Tapu Dairesi’ne yatırılmış, tapusu çıktığı halde tapu devri gerçekleşmemiş 94 bin sözleşme var. Bekleyen tapu devri bedeli 20 milyar TL. Devlet olarak tasarruf yap. Müşavirlere yılda 60 milyon TL, yurt dışı temsilciliklere yılda 132 milyon TL, AKSA’ya yıllık 28 milyon dolar ödeniyor. Tatar’ın yıllık benzin masrafı 900 bin TL, Meclis’in 550 bin TL.

Bunlar, toplum yararına kullanılmıyor ve “asgari ücretli de elini taşın altına koysun, ayda 150 TL vermek kimseye batmaz” deniyor. İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Şubat ayı hayat pahalılığı % 4,65 olurken, son iki aylık hayat pahalılığı %7.39. Bunun anlamı, daha şimdiden asgari ücretli, maaş ve ücretle geçinenler bin TL alım gücünü yitirdi. Hali hazırda alım gücünü fazlasıyla yitiren asgari ücretliden kesinti talep etmek ne ekonomik akla, ne de vicdana sığar. UBP-DP-YDP hükümeti bunu komiteden geçirdi, Pazartesi (yarın) meclisin gündemine getirmeye hazırlanıyordu ama nedense ileri bir tarihe ertelendi. “İtibardan tasarruf olmaz” deyip şatafatı ön plana çıkaranların saadet düzeni devam etsin diye maaşlardan kesinti veya dolaylı vergi artırımını kesinlikle onaylamıyoruz. Maaşından kesinti yapılmasını istemeyenlerin dilekçe vermesi gerekiyor. Normal bir ülkede kesilmesini isteyenler dilekçe verir. Gönüllülüğe dayalı, dayanışmaya ruhuna sahip, toplumsal önceliği olan, şeffaf ve hesap verebilir bir fonun yönetiminde hem fikiriz. Bunun dışındaki dayatmalara karşı dilekçelerimiz hazır.

Elmalı: Başka adımlar atılıp, kesintiye ihtiyaç olduğu gündeme gelseydi durum farklı olurdu. Depremin olduğu, 14 milyon insanın etkilendiği Türkiye’de böyle bir uygulama yapılmamışken,  böyle bir zorunluluk ortaya konmamışken, bizde Maliye’nin açığını kapatmak için kesintilerin yapılmasının gündeme gelmesi kabul edilebilir değildir. Hukuksal görüş alarak, kesintiyi kabul etmediğine dair formları üyelerimize dağıttık. Hem sendikaların, hem bireylerin depremle ilgili duyarlılığı, yardımları devam ederken hükümetin yaptığı kesinti çalışması yardımları da durdurdu.

“Toplum dolaylı vergiye de tabi tutulacak”

Toplum dolaylı vergiye de tabi tutulacak ve herkes dolaylı vergileri ödemek durumunda kalacak. Ev, araba alacak olanlardan dolaylı vergiler alınacak. Hem maaşlardan kesinti yapılacak, hem de dolaylı vergileri ödeyeceğiz. Bütçenin yeniden ele alınıp, ek bütçe yapılması gerektiğini söylememize rağmen, hükümet ısrarla vergi yükümlülüğü ve maaş kesintisi getirmek istiyor. Bugüne kadar tasarruf anlamında hiç adım atılmadı. Kaynak vardır, irade lazım.

Bu haber toplam 3333 defa okunmuştur