“Lütfen gidin babalarınızı bulun, bütün şehit mezarları şaibeli... Babalarınıza bunu borçlusunuz...”
Ecvet Yusuf’un sevgili kızı Nilgün Ecvet Orhon’dan Tekke Bahçesi için çağrı
Tekke Bahçesi’nde yürütülmüş olan kazılar çerçevesinde, başka bir şahsın adının yazılı olduğu ve içinde beş kişi bulunan bir toplu mezarda kalıntıları bulunan Ecvet Yusuf’un sevgili kızı Nilgün Ecvet Orhon, dün sosyal medya sayfasından Tekke Bahçesi için bir çağrı yaparak, burada yakınları defnedilmiş olan herkesin harekete geçmesini istedi ve “Lütfen açtırın babalarınızın mezarlarını ve onları bulun” dedi. Yapılan tüm kazı çalışmalarında Tekke Bahçesi’nde açılan her mezardan sorun ve dram çıktığını hatırlatan Nilgün Ecvet Orhon, burada yakınları gömülü olan herkesin DNA örneği vermesi gerektiğine dikkati çekti.
Nilgün Ecvet Orhon, babasının adının yazılı olduğu mezardan da bir insana ait kalıntıların çıktığını hatırlattı ve bu şahsın kimliklendirilebilmesi için, burada gömülü olduğu düşünülen insanların ailelerinin DNA örneği vermesi gerektiğine dikkat çekti.
Nilgün Ecvet Orhon’un sosyal medya paylaşımı şöyle:
“Dostlarım, babamı 46 yıllık yalnızlığından kurtarıp, yerine defnettikten sonra epeyce düşündüm, iyi düşünmeye, olumlu bakmaya çalıştım yaşananlara... Bunları hiç hak etmediğimize, babamın ve diğer dört kabirdaşının o mezar bile denilemeyecek çukura gelişigüzel atılmalarının affedilemez olduğuna karar verdim. Çok acı veriyor bana rapordaki o fotoğraf, babam yanlamasına elleri önünde, bacağı arkada yatıyor dört silah arkadaşıyla aynı çukurda... Şehitlerin gömülmesi, defnedilmesi gerekirken bu şekilde atılmaları canımı yakıyor... Daha önce de yazdım, ben ölen köpeciğimi çok daha özenli ve sevgi dolu gömdüm... Açılan her çukurdan rezalet ve dram fışkıran Tekke Bahçesi şehitliğine yeniden defnetmek istemezdim babamı, ama annem kırkbeş yıl gittiğim yere gömülsün istiyorum diye inat etti... Ve bildiğiniz o askersiz, din adamsız ve siyasetsiz, sevgi dolu törenle, şiirlerle defnettik babamı, içim huzurlu, dinginim aslında, ama öfkem baki... Babam artık rahat... Yeri belli, anamın içi da rahat... Babama ve diğer şehitlere, kayıplara bu saygısızlığı yapanları affetmedim, affetmeyeceğim ve hesaplaşacağım... Konum bu değil ama... Konum herkesin bu şehitlerin nasıl saygısızca, gelişigüzel gömüldüğünü bilmesini sağlamak... Babamı rahatsız etmemek adına o korkunç fotoğrafı paylaşmıyorum ama mahkeme sürecinde kullanacağımdan emin olsun herkes.... Babalarına anıt mezar yapılmadı diye feveran edenlere de o babam diye kırkbeş yıl yasemin taşıdığım solina kapak olsun... Herkes bilsin, özellikle de şehit aileleri bilsin ki, sadece Tekke Bahçesi Şehitliğinde ve sadece 1974 definlerinde değil bu saygısızlık... Bütün şehit ailelerinin, çocuklarının gidip DNA örneği verip, mezarların açılmasını talep etmesi lazım... Benim de babamın mezarı vardı, ama ben bir şüphe ile çıktım yola ve yanılmadım... Babalarınıza bunu borçlusunuz... Babanıza bu saygısızlığı yapanlar, onları hala ağızlarına alıp kirletiyorlar... Şimdi sus pus olduklarına bakmayın siz... İlk fırsatta yeniden aslan kesilip şehitler öyle, şehitler böyle diye konuşup, babalarımızın onurlarını kirletmeye devam edecekler... Açılan her mezardan sorun çıkıyor, her mezardan dram çıkıyor... Lütfen açtırın babalarınızın mezarlarını ve onları bulun... Babamın adını taşıyan, onu defnettiğimiz o mezardan, o solinayla birlikte insan iskeleti çıktı, defnedilmemiş, oraya yığıntı şeklinde atılmış kemikler... O kemiklerin sahibi ya da sahiplerinin kim olduklarını belki de hiç öğrenemeyeceğiz, eğer adlarına bir mezar varsa çocukları onları orada sandığı için DNA vermediler ve o şekliyle de asla kimliklendirilemezler... O yüzden lütfen gidin ve gereğini yapın...
Ben bu iki yılda çok üzüleceğimi bilerek yol aldım, yılmadım ve başardım... Babacığımı rahat ettirdim... Ve huzurluyum.... Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Halil Sadrazam, Kayıp Şahıslar Komitesi, komiteden Mine Balman, bizzat kazıya başkanlık eden ve babam bulunduktan defin olana kadar onu yaseminsiz bırakmayan Demet Karşılı, kayıpların bulunması için canla başla çalışan Sevgül Uludağ, bu süreçte benim kadar duyarlı ve istekliydiler... Ellerini taşın altına koydular ve bana babamı verdiler... Çok ama çok teşekkür ediyorum hepsine de... Halil Sadrazam babamı, öğretmenini Cumhurbaşkanlığındaki odasında korudu son gün ve bu benim için babamın onurunun iadesi anlamına geldi... Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, eğer cumhurbaşkanı olmasaydı ben babamı bulamazdım... Çok sağol abi, hakkını ödeyemem...
Ben babama son görevimi, bana çok acı verse de başardım ve yaptım... Bundan sonrası babama bu saygısızlığı yapanlardan hesap sormak olacak...
Geçirdiğim, ailemin geçirdiği bu acı süreçte ve babamın defni sırasında yanımızda olan hepinize teşekkür ederiz...
Ve lütfen gidin babalarınızı bulun, bütün şehit mezarları şaibeli... Babalarınıza bunu borçlusunuz...”
ÇOK DEĞERLİ BİR BARIŞ AKTİVİSTİNİN ARDINDAN…
Seni unutmayacağız Yiolanda Hristodulu…
ULUS IRKAD
Evet, iyi kalpli ve insan sevgisiyle dolu arkadaşım, bilhassa ben ve seni tanıyanlar hiç unutmayacak. O ülkemizin birleşmesi ve de barışın gelmesi için can-ı gönülden çalışmalarını, o anne yüreğinle barışı ve ülkemizin huzura kavuşması için gösterdiğin gayreti, belki çoğu meslektaş ve arkadaşımız unutmuştur ama ben buradan yaptığın gayretleri bir defa daha tarihe malolması için yazıyorum. Aslında bakma, yazmam da gerekirdi. Hatta ölümünden önce bir ödülün verilmesi seni moralmen diri tutacaktı diye düşünüyordum ama başaramadım bunu. Gene de bu yazı senin özverili çalışmaların için bir ödül olsun unutulmaman için…
İlk karşılaştığımız o Ledra Palace’taki toplantıyı hatırlıyorum. 1994 yılıydı. Sen oraya birçok Kıbrıslırum öğretmenle gelmiştin. Aslında o gece biz de kalabalıktık. Hatta ertesi gün süren toplantıda da kalabalık devam etmişti. Hatırlıyorum, yüzleşme denilen oturumda, önce karşı toplum için bilinen kötü izlenimler veya düşünceler açıklanacak veya söylenecek denildiğinde, sen Kıbrıslıtürkler için, Kıbrıslırum toplumunda konuşulan olumsuz görüşleri yansıttığında, yanımdaki Kıbrıslıtürk hocanım alındı hissine kapılıp, ertesi gün elinde bir hediye ile gelmiştin oraya. Ama aslında bu o atölye çalışmasının bir gereğiydi. İlerleyen sürede, o hanım arkadaşımız da seni çok sevecekti. Ve aranız düzelecek, ileriki haftalarda olan atölye çalışmaları daha da faydalı ve daha da etkili geçecekti. O atölye çalışmalarından sonra artık birbirimizi kardeş gibi görecektik. Hele bozuldu, küstü sandığın Hocanımla arkadaşlığınız bir kızkardeşlik örneğiydi. O sezgi, o sendeki empati duygusu bana göre barış yolunda, senin duyarlılığındaki bir insanda önemliydi sevgili arkadaşım.
Hatırlıyorsun, ilk toplantımızda BM sözcüsü Charles Gaulkin de vardı. Bize o gün öğrencilerimizle, yani Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum öğrencilerimiz arasında bir temas sağlamamızı ve bunun mektuplaşmayla olabileceğini söylemişti ve hemen başlamıştık bu projeye. İlk zamanlar beş-on çocukla başladığımız mektuplar, daha sonraları binleri bulmuştu. Bu mektuplar arasında çok etkileyici olanları da çıkmıştı. Hatırlıyor musun? Senin veya Nikos’un bir öğrencisiydi galiba, bir zarfın üzerine beş Kıbrıs Lirası koymuş ve Kıbrıslıtürk arkadaşına şöyle yazmıştı;
“Sevgili arkadaşım,
Geçen mektubunda bana doğum günün olduğunu yazmıştın. Kusura bakma sınırlar açık değil ve ben oraya gelemiyorum. Ama sana doğum gününde benim yerime, alacağım hediyeyi alman için bu 5KL’sını gönderiyorum.
Doğum günün kutlu olsun sevgili arkadaşım”
Hepimiz de bu olayı gözyaşlarıyla karşılamıştık. Ve daha sonrası bu mektup yazışmasına katılan öğrenciler için Lefkoşa Uluslararası Havaalanında bir festival düzenlemiştik. Sen de öğrencilerin ve çocuklarınla oradaydın. Çok da güzel geçmişti festivalimiz.
1997 yılında gene birlikte gerçekleştirdiğimiz karşılıklı öğretmen gruplarının Kuzey ve Güney’e ziyaretleri ise büyük bir başarı ve büyük bir etkinlikti. 1974 sonrası öğretmenler her iki toplumdan karşılıklı olarak birbirlerinin yaşadığı bölgeleri ziyaret etmişlerdi.
Daha sonraları Pile’de üç dilli bir dergi çıkarmaya başlamıştık ve sen de bu dergiye “Bir sini ekmek Kadayıfı” diye güzel bir anını yazmıştın.
Sevgili Yiolanda,
Seni kazadan sonra birkaç defa görmüştüm. Moralinin iyi olmadığını anlamış, seni daha sonra kaybettiğimizi Bayan Avgiru’dan öğrenmiştim.
Sevgili arkadaşım Yiolanda,
Seni unutmadık, katkılarını, birleşik, barış içinde bir ülke hayalini hep hatırlıyorum. Bu hayalin bir gün gerçekleşecektir. İşte bu hayalin gerçekleştiğinde inan, senin ruhunun daha da mutlu olacağını, mutlu Kıbrıs’ta hayat bulacağını biliyorum.
Sevgili Yiolanda, katkıların bir gün değerini bulacaktır. Zaten sana her zaman her mücadelenin bir sonucu, bir değeri olduğunu ve boşa çıkmayacağını söylüyordum.
Mutlu ve barış içinde bir Kıbrıs’ta hep seni hatırlayacak ve yaptıklarını unutmayacağız sevgili arkadaşım.
Huzur içinde uyu, yıldızlar hep yoldaşın kalsın gökyüzünde ve evrende…