“Maaş artışları sadece acıyı bir süre hafifletir”
Bankalar Birliği Başkanı, İktisat Bank Genel Müdürü Olgun Önal, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Türk Lirası’nın döviz karşısındaki değer kaybının yüzde 20’ye ulaştığını söyledi.
Ayşe GÜLER
Bankalar Birliği Başkanı, İktisat Bank Genel Müdürü Olgun Önal, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Türk Lirası’nın döviz karşısındaki değer kaybının yüzde 20’ye ulaştığını söyledi.
Önal, oluşan durumun yaratıcısı olmasak da ciddi şekilde etkilendiğimizden bahsederek,
“Türk Lirası’nın karşı karşıya kaldığı sorunlar doğrudan ve Türkiye’ye kıyasla daha şiddetli şekilde bizim de sorunumuz oluyor” dedi.
Hayatı ucuzlatmak ya da gelirleri artırmak adına kullanabilecek para ve maliye politikası araçları olduğunu söyleyen Önal, buna rağmen sorunu çözmekte yetersiz kaldıklarını kaydetti.
Önal, yüksek enflasyonun ekonomik sistemin başına gelebilecek en kötü hastalıklardan biri olduğuna vurgu yaparak, “Enflasyonun tedavisi vardır. Doğru tedavi ile az hasarla orta vadede atlatılabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Enflasyon dönemlerinde maaş artışlarının sadece ağrı ve acıyı bir süre hafifleteceğine değinen Önal, “Ülke risk primini azaltmak, bozulan beklentileri iyileştirmek, sürdürülebilir mali denge ile kaynakların adil ve etkin dağılımını sağlamak, kredibilitesi yüksek bir enflasyonla mücadele programı yürürlüğe koymak ve uygulamak tedavi programının olmazsa olmazlarıdır” şeklinde konuştu.
Önal, her birkaç yılda bir yöneticiler tarafından açıklanan ekonomik tedbirlerin birbirinin aynısı, etkilerinin ise sınırlı olduğuna dikkat çekerek, daha güçlü destek paketleri için ise devletin mali imkan ve kabiliyetlerinin yeterli olmadığını söyledi.
“TL’deki değer kaybı %20’ye ulaştı”
♦️ Bankalar Birliği Başkanı, İktisat Bank Genel Müdürü Olgun Önal, TC’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminden bugüne dövizin yüzde 20 değer kazandığını söyledi, Kıbrıs’ın kuzeyinin bu durumdan ciddi şekilde etkilendiğini, TL’nin yeniden güçlendirilmesi için yapılabilecek bir şey olmadığını aktardı.
➤ Ekonomik olarak ‘çöküş’ içerisindeyiz. Özellikle Türkiye’deki seçimler sonrasında döviz kurlarında beklenen artış, kademeli olarak başladı. Enflasyonda bizi ne bekliyor?
➢ “Ülkemizin ekonomik olarak çöküş içerisinde olduğunu söylemek oldukça ağır bir ifade. İç ticaret oldukça canlı. Eğitim, gayrimenkul geliştirme, turizm gibi döviz kazandıran alanları da dikkate aldığımızda ülkemiz önemi miktarda döviz kazandırıcı faaliyete ev sahipliği yapıyor. Özel sektörün riskleri yönetme becerisi, son yıllarda arka arkaya yaşadığımız krizlerden alınan derslerin de etkisiyle oldukça yüksek. Buna kur riskleri de dahil. Ancak, ülkemizin ekonomik sorunları olduğu doğru. Bu sorunların çoğu yapısal, üzerinde yıllardır konuştuğumuz ama çözme cesaretini ya da becerisini gösteremediğimiz sorunlar. Örnek vermek gerekirse, kamu maliyesinin yeterli gelir yaratamaması, yarattığı gelirlerleri verimli ve nitelikli hem altyapı hem de üstyapı yatırımlarında kullanamayışı, kamunun özellikle işgücü piyasasında etkin ve en büyük işveren pozisyonunu korumaya devam etmesi, kayıtdışılığın önlenememesi, kayıtdışılığın ortadan kaldırılması için gerekli adımların atılmaması, hatta kayıtdışılığın daha da büyüdüğünün sadece izlenmesi, çoğu konuda standart dışı uygulamaların yaygın oluşu, hayatın her geçen gün daha pahalı hale gelişi vs vs.
Bu sorunların sayısını artırabiliriz. Ancak, hayat pahalılığı özellikle sabit gelirle yaşayan insanlarımız için en önemli sorun. Yüksek enflasyon, yüksek kur artışları, yüksek kur artışlarının tetiklediği yeni fiyat artışları çoğumuzun canını acıtıyor. Mevcut gelirlerimiz ile eskiye oranla maalesef daha az varlık satın alabiliyoruz.
Son bir yıllık dönemde Türk Lirası uygulanan heterodoks politikalar ile aşırı değerli hale gelmişti. Aşırı değerlilikten kasdımız, enflasyon oranının epeyce altında bir kur artışı yaşanmış olması. Bu durum, Türk Lirası ile ifade edilen herşeyi yabancı paralar karşısında daha değerli ya da yabancı para gelir elde edenler için pahalı hale getiriyor. Türk ihracat ürünleri yabancılar için pahalı hale geliyor. İthal ürünleri satın almak daha avantajlı görünüyor. Kısaca, milli paranın değersiz olması ne kadar anomali ise, aşırı değerli hale gelmesi de aynı ölçüde olumsuzluklar yaratıyor. Bu durumun seçim sonrası rasyonel yaklaşımlara geçilmesi ile değişeceğini hepimiz öngörüyorduk. Beklediğimiz şekilde Türk Lirası seçimden sonra değer kaybetmeye başladı. Şu ana kadar değer kaybı %20’ye yakın. Gelecek hafta TCMB’nın aylık toplantısı var. O toplantıda alınacak kararlar önümüzdeki dönem için hepimize ışık tutacak, hem Türk Lirası faizlerin hem de Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısındaki değerinin yönünü ve şiddetini bizlere gösterecek.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak oluşan durumun yaratıcısı değiliz ama şiddetli şekilde etkilenen tarafıyız. Türk Lirası resmi para birimimiz. Türk Lirası’nın karşı karşıya kaldığı sorunlar doğrudan ve Türkiye’ye kıyasla daha şiddetli şekilde bizim de sorunumuz oluyor. Türk Lirası’nın yeniden güçlendirilmesi için bizim yapabileceğimiz maalesef bir şey de yok, edilgen bir durumdayız. Hayatı ucuzlatmak ya da gelirleri artırmak adına kullanabileceğimiz para ve maliye politası araçlarımız var ama etkinlikleri tabi ki sorunun kendisini çözmekte yetersiz. Her bir kaç yılda bir yaşadığımız bu tür şok dönemlerinde yöneticilerimiz tarafından açıklanan ekonomik tedbirler hep aslında birbirinin aynısı ve etkileri maalesef sınırlı. Daha güçlü destek paketleri için ise devletimizin mali imkan ve kabiliyetleri yeterli değil.”
➤ Bazı bankalar, kredi miktarlarını kısıtladı, sınırlama getirdi. Bu nereye kadar bu şekilde sürecek?
➢ “Kredi miktarlarının kısıtlandığı ile ilgili bizlere ulaşan bir bilgi yok. Bankalarımız hali hazırdaki özel koşulları da dikkate alarak kredilendirme faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu dönemdeki kredilendirme faaliyetlerine birkaç çerçeveden bakmakta fayda var.
Birincisi, belirsizliğin yüksek olduğu dönemlerde kredi taleplerinde doğal olarak azalma görüyoruz. Bu tür dönemlerde borçlanma maliyetleri de yükselebiliyor. Şu anda normal dönemlerde aldığımızdan daha az başvuru aldığımızı söyleyebiliriz. Aldığımız başvuruları kredilendirme süreçlerimizden geçirip değerlendiriyoruz, artan riskleri de değerlendirerek başvuruları karara bağlıyoruz.
İkincisi, kısa orta ve uzun vadeli öngörü yapmakta zorlandığımız dönemlerde haliyle daha kısa vadeli kredileri kullandırma eğilimimiz artabiliyor. Orta uzun vadeli kredi taleplerine temkinli olmakla birlikte yine de olumsuz yaklaşmıyoruz, kendi içinde tutarlı başvuruları her zaman uygun buluyoruz.
Üçüncüsü, biz bankaların bilançoları da sert kur yükselişlerinden olumsuz etkileniyor. Bilançolarımızın %80’i yabancı para varlıklardan oluşuyor, özkaynaklarımız ise Türk Lirası. Taşıyabileceğimiz tüm riskler ve limitler, özkaynaklarımıza bağlı bir şekilde kurallara bağlı. Bu tür olağanüstü dönemlerde daha kontrollü şekilde bilançomuzu yönetmek durumunda kalıyoruz, devamlı senaryo analizleri yapıyoruz ve kredi musluklarını devamlı açık kalacak şekilde risklerimizi yönetmeye çalışıyoruz.
Özet olarak şunu belirtmek isterim. Bugüne kadar çok sayıda benzeri dönemden geçtik ve hepsinde başta pandemi olmak üzere bankalarımız çok başarılı sınavlar verdi, temel fonksiyonlarını kesintisiz şekilde yerine getirdi. Bu dönemde de gereken adımları bankacılık sistemimizin atacağından ve fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getireceğinden şüphemiz yok.”
“Ekonomik tedbir paketinden büyük fayda beklememek lazım”
♦️ Önal, Hükümetin açıkladığı ekonomik tedbir paketinden büyük fayda beklememek gerektiğini söyledi, “Her birkaç yılda bir yaşadığımız bu tür şok dönemlerinde yöneticilerimiz tarafından açıklanan ekonomik tedbirler hep aslında birbirinin aynısı ve etkileri maalesef sınırlı” değerlendirmesinde bulundu.
➤ Hükümetin aldığı ekonomik tedbir paketlerini nasıl değerlendirirsiniz? Bu adımlar yeterli mi? Piyasaya yansıyacak mı?
➢ “Tedbir paketinden büyük faydalar beklememek lazım. Başta KDV olmak üzere yapılan dolaylı vergi indirimlerinin fiili etkisini sahada ölçmek çok zor. Bu tür dönemlerde asıl amaç kaybedilen satın alma gücünü tekrardan yerine koymak olacağı için, buna yönelik önlemler ağırlıkla kullanılmalıdır. Dolaylı vergilerde yapılacak indirimler yerine doğrudan vergiler olan gelir ya da kurumlar vergisinde yapılacak indirimler çok daha etkilidir ya da doğrudan finansal yardımlar daha etkilidir. Biraz önce de belirttiğim üzere; her birkaç yılda bir yaşadığımız bu tür şok dönemlerinde yöneticilerimiz tarafından açıklanan ekonomik tedbirler hep aslında birbirinin aynısı ve etkileri maalesef sınırlı, daha güçlü destek paketleri için ise devletimizin mali imkan ve kabiliyetleri yeterli değil. Paketin içindeki tarım ve hayvancılığa yönelik ekipmanların alımında kullandırılacak faiz destekli kredilerin hoşuma gittiğini eklemek isterim. İlk konut alımı için kullandırılacak kredilerin uygulamaya konulmasının Temmuz’a sarkmasını olumlu bulmadım. Bu projeyi birkaç aydır konuşuyoruz, keşke aylar önce başlasaydı. Açıklanan paket içeriklerinin de gecikmeden uygulamaya konulması da bence önemli.”
➤ Döviz borcu olan hatırı sayılır yurttaş var. Hükümet, aldığı kararla taksitlendirme ve süreyi uzatma yoluna gitti. Bu adım olumlu mu, zaten borcunu ödeyemeyen vatandaş için bir rahatlama getirir mi? Bu yönde talep var mı?
➢ “2018’den bu yana yaklaşık 5 yıldır döviz geliri olmayan bireylere döviz kredisi kullandırmıyoruz. Kullananların ise döviz gelirleri var. Ödeme zorluğu içinde olanlar muhtemelen Türk Lirası geliri olmasına rağmen 2018 öncesi döviz kredisi kullanan müşterilerimiz. Bu müşterilerimizin faiz ve kur koşullarının uygun olduğu dönemlerde, 2018’den sonra iki üç defa uzun süren ve uygun koşulların bulunduğu dönemden geçtik, kredilerini Türk Lirasına dönüştürmeleri ve kredilerini Türk Lirası olarak yeni bir ödeme planına bağlamaları en doğrusu olurdu.
Şu anda hem kurlar yüksek hem de Türk Lirası faizler yüksek olduğu için Türk Lirasına dönüştürerek yapılandırma için daha olumsuz koşullar var. Bu dönemi sorunsuz atlatabilmek için ödeme planlarını en az işleyecek faiz miktarı kadar ödeme (ki anapara bakiyesi büyümesin) içerecek şekilde yeniden düzenlemelerinde fayda var. Ancak, ilk uygun fırsatta gelirlerine uygun para birimine dönüştürmeyi unutmamalılar. Sonuçta şok anlarında yapılacak düzenlemelerin tamamı geçici rahatlatma sağlama ve asıl operasyon için zaman kazandırma hedefi ile yürürlüğe konuluyor, sorunun kendisini ortadan kaldırmıyor, bunu da unutmamak gerekir.”
➤ Enflasyon ve döviz krizi gerçekten yönetilebilir mi? Krizlerin bizi teğet geçmesi için nasıl bir yol haritamız olmalı?
➢ “Yüksek enflasyon, bir ekonomik sistemin başına gelebilecek en kötü hastalıklardan birisidir. Kroniktir. Yapışkandır. Yakalandığınızda hemen kurtulmanız mümkün değildir. Gelir dağılımını bozar. Adaletsizlikler yaratır. Hayatı pahalı ve çekilmez yapar. Satın alma gücünüz azalır azalır ve azalır. Refah seviyenizi düşürür. Beklentilerinizi bozar. Fiyatların daha da artacağını, işlerin daha da kötüleşeceğini düşündürür. Hayat enerjinizi alır. Kötümserlik aşılar. Gelecek endişesi yaratır. Her yeni gün daha azla yetinmek zorunda bırakır. Birşey biriktirmenize izin vermez. Önceden biriktirdiklerinizi ise harcatır. En adaletsiz vergilendirme sistemidir. Reel olarak daha az kazanır ama artan fiyatlar nedeniyle daha fazla vergi ödersiniz. Varlık sahibi olmanızı zorlaştırır. Hatta çoğu durumda imkansız hale getirir. Enflasyonun kendisi de enflasyon sebebidir. Kısır döngü yaratır. Döviz kurlarının yükselişi maliyetleri artırır. Maliyetlerin artması yeni fiyat artışlarını doğurur. Fiyat artışlarının devam etmesi ise ileride yeni kur yükselişlerine zemin hazırlar. Kur ve enflasyon arasında güçlü bir bağ vardır.
Özetle, enflasyon çok kötü bir hastalıktır. Mücadele gerektirir. Tedavisi vardır. Doğru tedavi ile az hasarla orta vadede atlatılabilir. Başka ülkelerde de enflasyon olması, kendi enflasyonumuzla mücadele etmemek için bir gerekçe değildir. Enflasyon dönemlerinde maaş artışı sadece ağrı ve acıyı bir süre hafifletir. Hastalığın tedavi yöntemi değildir. Yüksek enflasyon dönemlerinde asıl tedavi sonuç verinceye kadar bu yöntemin kullanılması gerekebilir. Dozu ise kamu ve özel sektör işverenlerinin imkanları ile kısıtlıdır.
Ülke risk primini azaltmak, bozulan beklentileri iyileştirmek, sürdürülebilir mali denge ile kaynakların adil ve etkin dağılımını sağlamak, kredibilitesi yüksek bir enflasyonla mücadele programı yürürlüğe koymak ve uygulamak tedavi programının olmazsa olmazlarıdır. Türkiye daha önce benzeri bir programlar uyguladı ve başardı. Yeniden başarabilir. Kuzey Kıbrıs’taki yüksek enflasyonun ortadan kalkması da mücadele programının başarısına bağlıdır. O olmadan bizim enflasyonu yoketmemiz mümkün değildir. Ancak, etkilerini azaltabilecek kısıtlı önlemler alabiliriz. Kısıtlı önlemlerin gücünü artırmak gelirleri artırmaktan geçiyor. Gelir artışı için daha çok, daha verimli, daha planlı çalışmak ve üretmek dışında ise çok seçeneğimiz yok.”