Maaş, kredi ve fakirleşme
Resmi veriler 2009'dan itibaren Kıbrıs'ın kuzeyinde alım gücünde azalma olduğunu gösteriyor.
Bol tarafından maaş artışları, şunlar bunlar artık yok.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyine bakışı artık değişti.
Kısacası çok para vermek istemiyor.
Özelde maaşlar düşükten da düşük.
Asgari ücrete “iyi maaş” deniyor.
Kamuya giriş de hemen hemen aynı…
Yani kağıt üzerinde bir 'fakirleşmeden' söz etmek mümkün.
Kağıt üzerinde diyorum...
Zira sokağa yansıyan görüntü fakirleşmeye işaret ediyor mu?
Bence değil…
Çok değil, bundan 5 sene önce Lefkoşa'da ekonomik hareketliliğin yüksek olduğu Dereboyu'nda Cuma geceleri dışında bir hareketlilik yoktu.
Şimdi haftanın her günü kafeler, barlar mekanlar dolu…
Caddede dolaşan araçlara bakıyorsunuz, Mercedes'ler, BMW'lar, lüks arazi araçları, spor araçlar, motosikletler, ATV'ler…
Peki ama nasıl? Bakmayın şimdi kriz nedeniyle sakin olduğuna; geçen yıl araç satışları TL'nin döviz karşısındaki erimesine rağmen yükselmişti! Hatta bu yıl bile lüks araç satışlarında artış var.
Yani araç satışlarında yükselme var ve satılan markalar da sıradan değil, lüks, pahalı cinsinden…
Facebook'taki 'tatil' paylaşımlarımız, keza öyle…
Geçen yıl Avrupa kentleri, New York, Los Angeles gibi ABD şehirleri, Uzak Doğu turları, gemi turları ve daha fazlası… Bu yıl pandemi sıksa da bizi, olmasa nereleri gezmezdik ki (!)
Demek istediğim yaşam standardımızda düşüş yok, aksine yükselen bir trend var.
En azından sokaktaki manzara buna işaret ediyor. Peki kağıt üzerinde bir fakirleşmeden söz ediyorsak bu tezat niye?
Nasıl olur da gelirimiz düşerken, böylesi bir harcama yapabiliyoruz?
Nasıl olur da bir yandan ‘fakirleşirken’ diğer yandan sokak bize tam tersini gösteriyor?
Bunu nasıl başarıyoruz?
Ekonomik verileri bu sorularımıza da cevap veriyor.
BORÇLANIYORUZ!
Her şeyi borçlanarak elde ediyoruz.
Yani ödemeyi öteliyoruz.
Yani faizleri yükleniyoruz.
Peşin ödeme yok!
Taksit taksit…
Arabalar, evler, tatiller banka kredisi ile…
Günlük harcamalar kredi kartları ile…
Kıbrıs'ın kuzeyindeki ekonomi politikaları ile gelirleri azalan toplum çareyi borçlanmada bulmuş. Kimse yanlış anlamasın, yadırgamıyorum! Ben de kendimi ayırmıyorum bu girdaptan!
Evini, arabasını uzun vadeli kredilerle satın alıyor insanlar, haklı…
Tatilini taksitlendirerek faiz yükünü sırtına alıyor, e mecbur!
Okul ödemelerinde de taksitlendirmeler derde çare oluyor, başka çaresi var mı?
Çünkü toplum yaşam standardında meydana gelen 'gerilemeyi' kabullenmek istemiyor.
Peki sonrası? Böyle giderse ne olacak, hiç düşündünüz mü? Yine bir haber başlığı bize bir ipucu veriyor: “Alacak verecek davaları patlayacak”
Evet, dövizde yaşanan dalgalanma 'alacak verecek' davalarının artmasına neden olacak Bu çok açık…
Çünkü bu borçları ödeyemeyeceğiz!
Mahkemelik olan borçlar şimdilik yüzlerce milyon TL…
Bu rakamın daha da artmasından endişe ediliyor.
Özetlemek gerekirse; yaşam kalitemizdeki gerileme riskini reddeden bakışımız, kredi faizleri ve dövizdeki değer artışı bizi daha da borca sokacak, bu kesin…
Peki bu borçlar nasıl ödenecek? İşte bunu kimse bilmiyor. Ödeyebileceğimiz kadarını biz…
Sonrasını Allah bilir!