Maddi Manevi Varlıklarımız Türkiye’ye Devrediliyor
Son haftalarda gündemimize oturan “Su meselesi”, özellikle yurtsever, solcu, aydın saydığımız idarecilerimizin tutarsızlıklarını sergileyen trajedi-komik oyunu haline döndü. Kıbrıslı insanlar gibi yöneticilerimizin de olaylar karşısında, sinme, tehlikeleri farketmeme ve zamana devretme gibi özelliklerini kısa bir süre önce makale konusu yapmıştım. Diğer yandan birkaç hafta önce “alttan ısı verilerek yavaş yavaş ölüme terkedilen kurbağa” gibi olmayalım diye bir yazı yazmıştım.
Su konusundaki akıl almaz ihmalkarlık sonrası “teslim olma”nın şimdi farkedilmesi ve önlem alınmaya çalışılması bana KKTC ilanındaki buna benzer serüveni anımsattı. O dönemin CTP ve TKP milletvekilleri KKTC’nin ilanından bir gün önce, 14 Kasım 1983’te Sarayönü’nden başlayarak Meclis’e kadar “Devlete hayır” yürüyüşü yapmışlardı. O gece yarısı R.Denktaş muhalifleri sarayına çağırmış ve KKTC’ye oy vermemeleri halinde devletin hiç bir kurumunda yer alamayacakları tehdidi yapmıştı. 15 Kasım sabahı bir de baktık, Meclis’teki tüm parti milletvekilleri devletin ilanına oy vermiş!!
Özker Özgür, CTP’nin oy verme gerekçesini anımsadığım kadarıyla şöyle açıklamıştı: “Tren kalkıyordu biz de dışında kalmayalım diye son anda trene bindik.”
KKTC’nin ilan edileceği hiç olmazsa son altı ay içinde belli olmuştu. Ben, evimin “yeşil hat”ta olması nedeniyle olağanüstü askeri hareketlerden şüphe duymuştum. O dönemlerde Özker Özgür sık sık eczaneme uğrar siyasi konuları konuşurduk. Ona, sınırdaki hareketlilikten, devletin ilan edileceği sonucunu çıkardığımı söylemiştim. Çünkü Rum tarafı KKTC ilan edilirse çok büyük tepki koyacakları yönünde açıklama yapıyordu.
Bu nedenle sınırlara yığınak yapılıyordu herhalde. Ö.Özgür bu endişelerime karşılık, “Yok yahu devlet ilan edemezler” demişti!
Denktaş ve sağ çizgideki milletvekillerinin çoğunluğu devlet ilanı için yeterliydi. Ancak Denktaş bey, Türkiye’ye, Rumlar’a ve dünyaya “oybirliği” ile geçtiğini göstermek istiyordu ve sonunda aşardı.
KKTC TC arasında 2010 yılında yapılan “devletler” arası “Su anlaşması”nın ülke çıkarlarına aykırı olduğu son haftalarda idrak edilebildi. Halbuki 2010-15 yılları arasında suyun Kıbrıs’a getirilmesi için teknik çalışmalar yapıldı, “devletler” arası anlaşma 8/6/2011 de Bakanlar Kurulu, 20/2/2012 de de KKTC meclisinden geçerek onaylandı. Su anlaşması Meclis’te oylanırken, sağ kesim (UBP/DP) “evet” 8 CTP li milletvekili “hayır” demiş. Böyle önemli bir toplantıya katılmayıp oy kullanmayan 6 CTP 3 TDP milletvekili vardır. Bu isimleri öğrenmek isteyen arşivlerden, zamanın gazetelerinden öğrenebilir!
17 Ekim 2015’te Anamur’da TC, KKTC cumhurbaşkanlarının ve başbakan Davutoğlu’nun katıldığı törende Kıbrıs’a su pompalandı. Benzeri tören burda da yapıldı ve devlet hükümet yetkililerimiz katıldı.
Artık durum idrak edilmiş ve suyun yönetimi ve dağıtımı konusunda yetkinin KKTC’de olması CTP ve diğer sol kesim tarafından dile getirilmiş, BESKI isimli, belediyelerden oluşan bir şirket, yönetimi devralmak üzere kurulmuştu. Yazımı yazarken, 7 belediye başkanının, BESKI’ye yazılı başvurarak faaliyetini durdurma talep etmiş! Çözülme bu...
Bizi idare edenlerin, 5 yıl bu sorunu yok sayarak davranmanın bedeli çok ağır olacaktır. O, toplumu hiçe sayan, dayatmacı sözleşmeye dayanarak Türkiye burada mal ve söz sahibi olarak kara dayanıp masrafsız bir ticarete girişecektir. Ayrıca Kıbrıs görüşmelerinden “birleşik federasyon” çıkamıyacağını kesin hale getirmiştir. Kıbrıslı Rumlar’ın ve KC’nin muhatabı artık Türkiye’dir.
“ Kuzey Kıbrıs, Türkiye’ye bağlanmıştır” denebilir....
Not: Su konusundaki tehlikeleri 2011 yılından başlayarak yazan, eleştiren ve yöneticilerimizi uyaran gazeteci Aysu Basri’nin yazılarını internetten bulup okuyabilirsiniz. Aysu’nun bu gazetecilik başarısı tarihe geçecektir. Ona kulak vermeyen yöneticiler ise Kıbrıs belleğinde ve tarihinde tarihte başka biçimde yer alacaktır.!