İki soru var aslında...
Hepsi hepsi iki soru...
• Mağdur olacak mıyım?
• Hakkımı alacak mıyım?

***

İlk soru çoğunlukla Kıbrıs’ın kuzeyinden geliyor...
• Kıbrıslı Türk göçmenlerden...
• Eşdeğerle mülk edinenlerden...
• Mücahit puanı ile yerleşenlerden...
• ‘Göç’ etmeyen ganimetçilerden...
• ‘Eşdeğersiz’ mal tutanlardan...
• Bıraktığının on misli bulanlardan...
• Türkiyeli göçmenlerden...
• Başını bir yuvaya koyanlardan....
• Hak etmeden vuranlardan!..

***

İkinci soru çoğunlukla Kıbrıs’ın güneyinden geliyor...
• Doğdukları, büyüdükleri, anılar ektikleri evinden ‘mecburen’ olanlardan...
• Temelini attıkları, sıvasını kattıkları, hayalini kurdukları, evlendikleri ama yaşayamadıkları evleri terk edenlerden...
• Otelini, atölyesini, fabrikasını, tarlasını zorunlu bırakıp kaçanlardan....
• İçinde yer edenlerden...

***

İki soru da çok haklı...
Çok insani...
İkisi de anlaşılır...

***

Bu iki sorudan birine yanıt vermek, ötekine susmak ‘çözüm’ getirmez...
Bu iki sorudan herhangi birini ‘gri’ bırakmak, işe yaramaz...
Bu iki sorudan ikisinde de ‘ikna edici yanıt’ yoksa, ‘kaos’ var, pek kolay da ‘barış’ olmaz...

***

- “Mağdur olacak mıyım” diye içinde kuruntular biriken, dertlenen, geleceğini pek de göremeyen herkesin tek bir cümle var duymak, ikna olmak, inanmak istediği.
- Mağdur olmayacaksın!..
“Evin yine evin olacak, malın yine malın...”
Ya da “Eğer evin iade edilecekse veya malın, hem tazminatını alacaksın hem de çok daha iyi koşullarda yaşayacak yeni bir evin olacak, yeni bir malın...”

***

- “Hakkımı alacak mıyım?” diye efkârlanan, iç çeken, ömür eskiten herkesin de tek cümle var, duymak istediği...
- Evet, hakkını alacaksın... Ya malına sahip olacaksın yeniden, ya da tazminatın ödenecek...
BU iki soruya BU iki YANIT için bakalım nasıl bir formül üretilecek!..