Mağdurluk Anlatılarına Mahkûm Olmak
Kıstırılmış hissetmek kadar kötü bir şey yok hayatta. Özgürlüğün, özgür iraden gasp edildiği, istediklerini yapamadığın, bedenini ve ruhunu istediğin yere taşıyamadığın, bloke edilmiş bir enerji ile baş başa kaldığın zaman derin bir mutsuzluktur seni bekleyen. Kendini biraz daha iyi hissedebilmek için yapabileceklerin vardır elbette ama zincirlerini biraz gevşetmek, hayallerinin sıcaklığına sığınmak, yaratıcı bir alanda bir şeyler üretmektir belki bütün yapabileceğin. Başka hayatlar vardır imrenerek baktığın. Dıştan göründüğü gibi değildir belki hiçbir şey ama için acır kendin için istediğin hayata başkalarının nasıl da kılını kıpırdatmadan ulaştığını görünce. Birileri bencilce, merhametsizce el koymaktadır senin özgürlüğüne. Diz boyu adaletsizlik karşısında yapabileceğin neyse onu yaparsın.
Bazen çok hassas dengeler vardır hayatta. Sana iyi gelecek olan yakınlarındaki birini üzecek ya da zora sokacaktır. Bir başkasını mutsuz etmemek için kendi kıstırılmışlık ve mutsuzluğunu sürdüren pek çok insan var. Yufka yürekliliğinden hayatını, evini işgal eden birini sokağa atamazsın. Mağdurken zalime dönüşmek istemezsin. Kıstırılmışlık budur işte. Kimi insanlar için kestirip atmak, şiddet kullanıp sonlandırmaktır çözüm. Birisini üzmemeye çalışırken daha da üzüleceği bir geleceğe doğru sürüklemektesindir belki de diğer yandan. Öyle bir noktaya gelirsin ki uğradığın mağduriyetin oluşturduğu çıkmazda canavarlaşmaya başlarsın ve yaptığın onca iyilik değersizleşir bir anda. En duygusal en yufka yürekli insanların uysal atın sert tekmesini savurması tevekkeli değil. Nasıl da zordur hayatta bazı dengeleri tutturabilmek. İyilikle, merhametle olanaklar sunarsın birine ve bir süre sonra o bunu senin görevinmiş gibi görmeye başlar. Mağdur rolünün kolaycılığına ve rahatlığına sığınır. Sağlanan konfor alanında kalmayı seçer ve zaman içinde kendi mağduriyetini başkaları için de bir mağduriyete dönüştürür. Verici olan bir iyilik değil de zorunlu bir görev yapmaktadır sanki artık. Hayatta kalma, hayatını sürdürme gerginliği içinde olanlar bencilleşir. Odak noktaları kendi ekonomik ve duygusal güvenlikleridir ve başkalarını göremez hale gelirler. Tanıdığım kimi iyi yürekli ve adalet duygusu taşıyan zenginlerin neden kimi zaman cimri ve ters oldukları, vericilikle ilgili bir gerginlik taşıdıkları üzerine düşündüğümde vardığım sonuç bu sömürülme korkusuydu. Vericiliğin bir göreve dönüşüp rahatsız edici bir hale gelmesi, sürekli hesabı ödeyen ve aslında kıskanılıp izole edilerek sevilmeyen olmak da ağır bir durum sonuçta. Bu tip sorunların çözümü yeni bir sistem ve dayanışma felsefesiyle mümkün sanki. Adaletsizliklere, eşsizliklere, derin yoksulluğa, fırsat dengesizliklerine yol açan sistemin değiştirilmesi esas gerekli olan.
Geçilmesi gereken zor bir süreç, kaçınılması zor bir mecburiyet varsa onu daha yaşanılır hale getirmektir herhalde tek çare. Bir müziğe sığınırsın, bir kitabın derinlerine kaçarsın, vazona bir çiçek koyarsın ve bu bir miktar iyi gelir sana. Bir de anlatıyı nasıl kurduğun önemli sanki. Kendi mağduriyetin üzerine kurduğun bir anlatı delirtebilir seni. Durum bariz bir biçimde ortadayken farklı bir anlatı kurmak mümkün müdür peki? Anlatının başrolüne kendini değil de diğer kişileri koyduğunda ve onlar açısından baktığında durum bir miktar hafifleyebilecektir.
Korkunç hayatlar var dünyada. Bunları düşünmek acı veriyor insana. Bunlarla kıyaslayınca çok iyi bir yerdeyizdir elbette. Yine de bir haksızlık içinde olmak dengesini bozar insanın. Özgürlüğünün kısıtlandığı noktada bedenin ve ruhun hastalanmaya meyleder. Kalbinin acısı ile başbaşasındır. Biricik hayatın hoyratça harcanmaktadır. Benzer dertler belki pek çok kişinin başındadır ama sen yapayalnızsındır kendi ruh acılarınla. Dışarıdan görünen farklıdır oysa. Başkalarının avantaj gibi gördükleri bir bilinmedik faktör tarafından tersyüz edilmiş bir dezavantaja dönüşmüştür.
Dünyadaki gidişata Trumpizmin aslında komik olmayan saçma gülünçlüğüne bakınca iyice morali bozuluyor insanın. Güçlüden, gücü herhangi bir biçimde ele geçirenden yana her şey. İyilik içinde olanın ezim ezim ezileceği bir sistem yaratılıyor. Gücü ele geçiren krallık tacını başına takıyor ve geleceğin onun olmayan merhametine teslim edilmiş oluyor. Küçük bir azınlığın büyük insanlık üzerinde at koşturduğu bir dünyadayız. Bir kral oturmuş kendine göre bir dünya resmi çiziyor. Bu güç Oz Büyücüsü’nün gücüne benziyor biraz da. Yani perdeyi açtığımızda bizi ürküten sesin megafonla bağıran küçük bir adamdan geldiğini görebileceğiz.