1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Mağusa hakkında geçmiş yüzyıllardan günümüze ulaşan hatıralar...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Mağusa hakkında geçmiş yüzyıllardan günümüze ulaşan hatıralar...”

A+A-

Ulus IRKAD

Mağusa kültür olarak Kıbrıs’ın en fazla anı ve tarihi eserine sahip bir şehri. 1974 öncesi olduğu gibi bugün de bu varlığını muhafaza etmekte. Binlerce sene öncesinden bugünümüze gelmiş anı ve olaylara şahit olduğu gibi 800 sene önce Haçlılardan Lüzinyanların da anıları hala daha hafızalarda muhafaza edilmekte. İşte bu anılardan biri de Lüzinyan döneminde Doğu ülkelerinden deniz ticaretiyle zengin olan bir tüccar olan Francis Lahha adlı bir tüccarın anısı. Aynen sizlere naklediyorum.

 

FRANCIS LAHHA LÜZİNYAN KRALI PETER VE ŞÖVALYELERİNİ AĞIRLIYOR

Ünlü tarihçi Mahkeras Mağusa hakkında şunları anlatmaktaydı (Olay 14 yy’da geçiyor):

“Sizlere Mağusa’daki Sir Francis Lahha’nın sahip olduğu zenginlik hakkında konuşacağım. Lahha, sık sık Kral Peter’i Mağusa’daki evine davet ediyordu. Bir defasında sadece Kral’ı değil, tüm beyleri ve şövalyeleri de davet etmişti. Mağusa’daki Suriyelilerin tümünün özellikle Sir Francis’in şövalyelerini ve Kralı birçok defa davet etmek gibi bir adetleri olduğu gerçektir. Kral bir defasında Ocak ayında onun evine gelmişti. Sir Francis duyduğu memnuniyetten dolayı ve ayrıca ona zenginliğini göstersin diye yemeği alelade odun yerine dört yük sarı sabır odunuyla pişirmişti. Kral ve baronlar ve tüm beyler yemekten kalkınca, alçak divanlarda oturup zar oynadılar. Sir Francis onlara servetinin birazını göstermek istedi. Büyük bir tepsinin getirilmesini emretti. Tepsiyi dört kişi taşıyordu. İçi işlenmiş inci ve paha biçilmez değerde taşlarla tepeleme doluydu. Bunların ortasında da dört tane kızıl elmas bulunmaktaydı. Sir Francis bu hazineyi salonun bir köşesine döktürdü. Üzerine de buğday sermiş gibi duka altını savurdu. Salonun öteki köşelerine de başka paralar yığdı. Hava soğuktu. Şöminelerde sabır sabır kütükler ve çevrede gümüş mangallar vardı. Ve sarı sabır odunlarıyla ısınıyorlardı. Sir Francis yerlere seksen tane ipek halı serdirdi. Konuklar bunların bazılarının üstünde oturmaktaydılar. Sonra duka altınları ve sikkeler örtüldü. Bunun üzerine Sir Francis emir verdi, meşaleler söndürüldü ve tepsi orta yere taşınarak üzerindeki örtü kaldırıldı. Elmaslar yanmakta olan kömürler gibi ışıldamaktaydı...”

(Kaynak: Gürkan, H., 23 Eylül 1991, Yeni Düzen Gazetesi, Eski Yazılarda Mağusa, Haşmet Gürkan).

 

VENEDİKLİLER DÖNEMİ’NDE MAĞUSA

“Venedikliler Dönemi’nde Mağusa’yı 800 İtalyan askeri ve 4 yüzbaşı korumaktaydı. Halk askerlik yapmadığı için günlük hayatlarıyle gayet rahat ilgilenir, bulaşıcı hastalıklardan bilhassa vebadan korunmaya çalışırdı. Ev kiraları İtalya’dakilerle hemen hemen aynıydı. Evlerin üst katında iki büyük ve güzel odasıyla bir mutfağı, bunun yanında sıra alt katında şarap, yağ ve odun deposu olabilecek odaları vardı. Çeşmeden kimse kendi kendine su getirmeye gitmezdi. Rumlar ve kalyoncular su satma işini ellerinde tutar bunu halka fıçıyla satarlardı. Adada borç para isteyen Mağusa’ya gelir güvence vererek faizcilerden borç para alırdı. Eğer rehin bırakılan eşya altın veya gümüşse faiz oranı yüzde yirmiydi. Yün, iplik veya ipekse yüzde yirmibeşti. Rehin bırakılan eşya bir yıl tutulur, bu müddetin sonunda masrafı borçluya olmak üzere kendisine bir ihtarname gönderilir ve borcunu en çok bir ay içinde ödemesi istenirdi. Eğer bu süre geçer ve bu şahıs çıkıp gelmezse rehin eşya kent mahkemesine götürülüp orada açık artırmayla satılır, satış fiyatı borcun ana parasını, faizini ve masrafı karşılarsa kalan parayı borçlu alırdı.” (Bk. Eski yazılarda Mağusa, Haşmet M. Gürkan, 25 Eylül 1991.)

 

MAĞUSA’DA SU SORUNU... HRİSTİYANLARA GETİRİLEN KISITLAMALAR

O dönemlerde de Mağusa’da büyük bir su sorunu vardı. Kentin suyu, 3-4 kuyusu dışında acıydı. Çok sayıda sarnıçlar da vardı. Şehrin içinde akan su öküzlerle kuyulardan çekilip bir hazneye akar, ondan sonra da sabah ve akşam kente su verilirdi. Su çeşmelere dağıtılır, hayvanlar su dolaplarını hiç durmaksızın çevirirlerdi. Esasında Türkler ilk zamanlardan itibaren Hristiyanların kentte oturmalarına izin vermemişlerdi. Mağusa’nın Osmanlılar tarafından fethinden sonra adada büyük bir kıtlık baş göstermişti. Öyle anlaşılıyor ki Türkler ilk zamanlarda Rumların kentte oturmalarına izin verdikleri halde sonradan Latin kökenli diğer Hristiyanlar gibi onları da kale dışında oturmaya zorlamışlardı.

 

MAĞUSA’DA YEL DEĞİRMENLERİ

Kuyulardan su pompalayan ilk yel değirmeni Mağusa’ya 1900’lü yıllarıın başında aslen Malta adasından gelip Mağusa’da yaşayan Hugo Fenek isimli birisi tarafından ithal edilerek kuruldu.

Şimdilerde yel değirmenlerinin ithali yapılmadığı gibi eskiden kurulanların büyük bir kısmı da bir simge, bir anıt niteliğinde bahçeleri süslemektedir.

O yıllarda bölgeye henüz fazla artezyen koyusu açılmadığından yeraltı su kaynakları zengindi. Yel değirmenleri kısa sürede bahçeleri sulayarak her tarafa sulu ziraat yapılmasını sağladı. Daha sonraları Amerika Birleşik Devletlerinden AEROMOTOR marka yeldeğirmenleri ithal edildi. 1920’li yıllarda ise Kıbrıslı şirketler de yel değirmeni ithal etmeye başladılar. 1950’li yıllarda Kanada’nın Toronto şehrinden yel değirmenleri ithal edilerek birçok bahçelere kuruldu.

 

İMAMZADE’NİN MAĞUSA BÖLGESİ İÇİN ANILARINDA YAZDIKLARI

Şimdi de sizlere yeni nesil tarafından pek tanınmasa da kendi yaşıtları tarafından çok iyi tanınan Baflı eski öğretmen ve müfettiş ve eski Baf Belediye Başkanı Zihni İmzamzade’nin 1915 yılından itibaren yazdığı anılarından bazı bilgiler aktaralım.

“1895 yılında Baf’ta doğan Zihni İmamzade’nin babası vergi tahsildarı olduğu için çocukluğu Gomikebir Köyü’nde geçmişti. İmamzade Gomikebir’den Baf’a gidişini hatıralarında şöyle anlatmaktadır:

«Babam vergi tahsildarıydı ve 1907 yılında Baf’a tayin edildi. Kendisi annem ve benden önce at arabalarıyla köyden ayrılmıştı. Biz aile olarak, öküz arabalarıyla Mağusa’ya gitmek üzere köyden ayrıldık. Sabahleyin yola çıktığımız için öğlene doğru Trikomo’da (Yeni İskele’de) Moni Hanı’na vardık. Moni Hanı’nda öğle yemeğimizi yiyip biraz dinlendikten sonra Mağusa’ya gitmek üzere yola çıktık.”

 

MAĞUSA’DA YAŞAYANLAR:  RUM KAYNAKLARINDA MAĞUSA

Agnis Mihailidi’nin babasının hatırasına ithaf ettiği “Eski Maraş- Bir Çağın İzlenimleri” adlı kitabında Önsöz bölümünde şunlar yazmaktadır:

“Bugünkü Mağusa’nın ve savaştan önceki mübalağasız antik bir önemi olduğu kadar, gelecekte de büyük önem kazanacağını vaadeden bir konumu vardır. Devamlı olarak büyümekte ve gelişimini izleyenler buna inanmaktadır. Çağın ilk başlarında, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, dışta kalan küçük Maraş’ın ileriki yıllarında büyük önem kazanacağını çok az insan tahmin edebilmekteydi.”

 

MARAŞ’IN İLK OLUŞUMU

“Maraş halkının dediğine göre çok küçük bir görünüşe sahipti. Ayiyos Zois Kilisesi etrafındaki az miktarda evlerle yüksek okul bir tarafında, arka tarafında da büyük bir tarla bulunmakta, burası da spor sahası olarak kullanılmaktaydı. Bu bölge aynı zamanda şehrin bitimi idi. Ortasında bulunan Ay Nikola Kilisesi şimdi olduğu gibi o zamanlar da şehirde bulunan kiliselere hükmetmekteydi. Kilisenin etrafında dükkanların meydana getirmiş olduğu bir Pazar bulunuyordu. Bakkal manav ve birkaç kumaş mağazası ve kunduracı dükkanları, bazı ticaret adamlarının ve yerli ileri gelen kişilerin evleri bulunuyordu. Denize doğru olan bölgeye pek yayılım yoktu.”

(Agnis Mihailidi’nin babasının hatırasına ithaf ettiği “Eski Maraş- Bir Çağın İzlenimleri” adlı kitabından)

 

MARAŞ’A GELEN ÖNEMLİ ŞAHSİYETLER

“Liman yüzünden birçok şahsiyetler Maraş’ı ziyarete geldiler. Halbuki bir zamanların yalnız ve hiçbir özelliği bilinmeden varlığını sürdüren Kıbrıs adası İngiliz hakimiyetine girmekle önem kazanmıştı. 1878’de İngiltere’nin askeri gücü ile birlikte gelen bir komutan adanın haritasını çizmek için gelmişti. Sudan seferberliği başladığı zaman isminden sıkça bahsedilen bu komutan Maraş halkı arasında sürprize yol açtı. Çünkü her gün aralarında misafir ettikleri haşır neşir oldukları bu kişinin önemli bir kişi olduğunu bilmiyorlardı. Adı Kitchner’di.

1890 senesinde limana uğrayan bir İtalyan savaş vapuru beraberinde yüksek şahsiyetli bir de ziyaretçi getirmişti. Bu kişi İtalya tahtının varisi Prens Victor Emmanuel’di. 1907’de Maraş’a Winston Churchil de geldi. Onu büyük bir halk çoğunluğu ile beraber o zamanki belediye başkanı Luis Loizzu da karşılamıştı. Belediye başkanının konuşmasını tercüme eden Yorgiu Markidi adında hükümet sözcüsü olan birisiydi.”

(Agnis Mihailidi’nin babasının hatırasına ithaf ettiği “Eski Maraş- Bir Çağın İzlenimleri” adlı kitabından)...

 

MAĞUSA TÜRK GÜCÜ’NÜN KURULMASI

MTG’nin 1945 yılında kurulduğunu, gençlerin biraraya toplanması gerektiğini; Hasan İskeleli, Cevat Hilmi-Erol Hilmi’nin abisi, bu iki arkadaş MTG’nin kurulması için en çok çaba gösterenlerdi. Burhan Nalbantoğlu da o sıralar daha ilkokul öğretmeniydi ve o da Kulübün kurulmasına önayak olan insanlardan biriydi. Spordan sorumlu Hasan Nihat amcamız vardı. Yönetim Kurulu’nda Hasan İskeleli, Hüseyin Akil Hoca gibi kişiler vardı. Bunun yanında; Güreş Kulübü: Ender Kolcu

Tiyatro Kulübü: Hasan İskeleli, futbol takımının da kalecisiydi. Sosyal bir faaliyet olarak Namık Kemal büstü açıldı. Bu büstü MTG parasını vererek yaptı. Bu arada İzci Kulübü kuruldu. Ahmet Necati Sırrı bu kulübün kurucusuydu. Dinçer Bey “Ben de 1946 yılında buraya üye oldum” dedi. “14. İzci ve 31. Deniz izcileri kuruldu. Tabyaya gider ders görürdük. Cumartesi geceleri çadırlarda kalırdık. MASDER binası da İzci Kulübü’ydü” diye sözlerine devam etti. 1-Cevat Hilmi 2-Hasan İskeleli 3-Hasan Nihat 4-İbrahim Atamtürk ; (Bu bilgiler Eski emekli öğretmenlerimizden Dincer Raif Beyden alınmıştır);Hasan İskeleli aynı zamanda 1974 yılında Türkiye’deki Liseler Müzik yarışmasında birinci gelen Çağrışımlar Müzik topluluğunun «Mehmedim» Şarkısının da güftesini yazmıştı (Bülent Fevzioğlu’ndan alınan bir bilgi.)

Mağusa’da sosyal hayata damgasını vuran insanlar var. Bu kuşağın içinde Nidai Ahmet de sivrilmiş sosyal kişilerdendir. Yine Nidai Bey de önemli kişilerden biri sayılmaktadır (Kendisi gümrükçüydü ve Mağusa’da genelev açılmasını önlemiştir, Dincer Raif Bey’den alınan bilgiler).

 

SONUÇ

Mağusa ve Maraş yüzlerce yıldır çok kültürlü yapılarıyla Kıbrıs’ın hem kültürüne, hem sosyal yaşantısına ve de en önemlisi ekonomik yaşamına da katkıda bulunmuş iki yan yana yerleşim birimidir ve elbette Mağusa’nın bir parçasıdır. Dileğimiz yakın bir zamanda bir çözüm ve barışın olması ve Mağusa-Maraş’ın bu fonksiyonlarını Mağusa halkı için devam ettirmesidir.

(NOT: Bu notlar, 25 Mayıs 2024 Cumartesi günü Mağusa Bandabuliya Kültür Merkezi’nde Herdaim Doğa Dostları Grubu ve Toplumsal Varoluş Derneği’nin katkılarıyla düzenlediğimiz sunumdan notlardır...)

(İKİNCİ NOT: “Darbeden önce Ecevit’in gizli mektubunu, Dr. İhsan Ali’ye nasıl ilettiydim...” başlıklı geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda yayımlanan makalemde benden önce röportaj yapan kişinin adı "Zehra Lisani" değil "Zehra Cengiz"di. Bu yanlışlıktan dolayı Zehra Cengiz'den özür dilerim. Ulus IRKAD...)

oncelikli-sayfa-16-resim-001.jpg

Bu yazı toplam 1180 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar