“Mağusa’nın artık bir belgeseli var”
Mert Yusuf Özlük, DAÜ’de okumaya geldi, burada kaldı, Mağusa’yı anlattı
Simge Çerkezoğlu
Henüz bir kez izleyici ile buluşma şansı yakalayan Mağusa Belgeseli, herkesin izlemesi gereken bir çalışma olarak uzun zamandır gündeme taşımak istediğim konular arasında… Doğu Akdeniz Üniversitesi araştırma görevlilerinden, belgeselin yönetmeni Mert Yusuf Özlük’ü daha yakından tanımak, belgeseli konuşmak için buluşuyoruz. Türkiye’deki çocuk gelinleri anlattığı kısa film Saklambaç’la önceden de adından sıklıkla söz ettiren genç yönetmen, bir foto muhabirinin oğlu olarak Alanya’da dünyaya geldi. Fotoğraflarla geçen çocukluğunun ardından, gönlünü sinemaya kaptırarak eğitim için Kıbrıs’a geldi. On beş yıldan bu yana Mağusa’da yaşayan Mert, Mağusa’nın büyüsüne kapılanlar arasında… Şehirden kopamıyor. Belgeseli tamamlamasına rağmen, şehri en ince ayrıntısına kadar araştırmaya devam ediyor. Bu kez bir sözlü tarih çalışması ile bize Mağusa’yı anlatmaya devam etmek istiyor.
“DERVİŞ ZAİM’İN BANA KATKILARI BÜYÜKTÜR”
Öncelikle Mağusa’ya ve adaya gönül veren genç yönetmen Mert Yusuf Özlük’ün Kıbrıs’a nasıl yolunun düştüğünün hikâyesini dinliyoruz.
“Babam yıllarca Hürriyet gazetesinde foto muhabiri olarak çalıştı. Çocukluğumdan itibaren fotoğrafla, fotoğrafçılık malzemeleriyle birlikte büyüdüm. Doğal olarak bir fotoğrafçı olarak yetiştirildim. Ancak babamın hayatını kaybetmesinin ardından annem üniversite eğitimi almam konusunda çok ısrarcı olmaya başladı. Oysa ben fotoğrafçı olarak çalışmaya çoktan başlamıştım bile. Liseyi bitirdikten birkaç yıl sonra, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazandım. Hayalimdeki alan buydu. 2008 yılında üniversiteden mezun oldum. İstanbul’da iki yılı aşkın süre sinema sektöründe çalıştım. Üniversite eğitimim boyunca kısa filmler çekmiş, fotoğrafçılıkla ilgilenmeye devam etmiştim. Bu nedenle İstanbul bana iyi bir deneyim kazandırdı. Böylece yeniden Mağusa’ya üniversiteye döndüm. Akademik kariyer yapmaya karar verdim. Şu an doktora eğitiminde son yılımdayım. Geçen zaman içinde özellikle yaz aylarında sinema sektöründe çalışmaya devam ettim. Sinemadan hiç kopmadım. Kıbrıslı yönetmen Derviş Zaim’in şu an devam eden Tavuri belgeselinde de çalışıyorum. Hem fakültedeki hocam olarak akademik hayatımda, hem de iyi bir yönetmen olarak sinema sektöründe bana katkıları büyüktür.”
“KISA FİLMLERİMDE ÇOĞUNLUKLA SOSYAL İÇERİKLİ KONULAR İŞLEDİM”
Bugüne kadar pek çık kısa film çeken Mert’le bu filmlerin içerikleri de konuşuyoruz. Özellikle Türkiye’deki çocuk gelinleri anlatan Saklambaç filmi beni en çok etkileyen yapımlarından…
“Çektiğim kısa filmleri daha çok festival odaklı çekiyorum. Çoğunlukla sosyal içerikli filmlerim var. Kadına şiddetle ilgili olan Saklambaç filmim birçok yerde gösterim şansı kazandı. Ses getirdi. Filmlerimle akademik yönüm sayesinde farklı konferanslara da katılma şansı buluyorum. Sektörde ve akademide eş zamanlı çalışmanın böyle de bir avantajı oluyor. Çevre konusunda da ödüllü kısa filmlerim var. Toplumda farkındalık yaratmak adına özellikle bu tip konulara eğiliyorum. Ben hayatta fazla konuşmayı sevmem. Kendimi, söylemek istediklerimi görsel olarak anlatmayı tercih ederim. Bu şekilde çok daha büyük farkındalıklar yaratılabileceğime inanırım. Benim için filmler ve fotoğraflar hayatın olmazsa olmazıdır.”
Elbette görüşmemizin en önemli nedeni Mağusa belgeselini konuşmak. Sanatçı Ümit İnatçı’nın fikriyle hayata geçen, yönetmenliğini yapığı bu projenin tüm detaylarını Mert’ten dinliyorum.
“DAÜ İletişim Fakültesi eski Dekanı Ümit İnatçı iletişim fakültesi olarak Mağusa ile ilgili şu ana kadar bir belgesel yapılmamış olmasını hep eleştirirdi. Böylece bu eksiklikten yola çıkarak, böyle bir projeye başladık. Bu süreçte bana güvenmesi, görevi bana teslim etmesi elbette çok önemliydi. Çünkü ben Mağusalı değilim. Ama Mağusa’yı çok seviyorum, keyifle, mutlulukla şehir için çalışıyorum. On beş yıldır buradayım. Ömrümün yarısı bu şehirde geçti. İnsan gurbette yaşayınca zaman içinde orayı ailesi gibi hissediyor. Mağusa da benim ailem oldu. Şehre gönülden bağlıyım. Bu şekilde projeye başladık. İlk başta Doktor Okan Dağlı’nın kaleme aldığı Sokak Sokak Mağusa kitabından yola çıkarak orada bahsi geçen konuları çekmeyi planladık. İşe başlayınca durmadık. Şehrin öyle bir büyüsü var ki insan anlattıkça anlatmak, çektikçe çekmek istiyor. Muhteşem tarih, muhteşem bir doku. Belgeseli tamamlamak için çok uğraştık. Zaman içinde Ümit hoca okuldan ayrıldı. Ben çok çabaladım. Sektörün olmadığı bir ortamda takdir edersiniz ki, bu işi yapmak çok zor oldu. Tabii Okan Dağlı’nın da belgesele çok katkısı oldu. Tüm çekimleri ikimiz birlikte yaptık. Sadece dört kişilik bir ekiple bunu tamamladık. Her izlediğimde gözüme çarpan bir şey oluyor. Fakat böyle işler için ekip gerekiyor. En azından bizler ortaya elle tutulur bir iş çıkardık. Mağusa’nın artık bir belgeseli var. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’ne katıldık. Mağusa belgeseli Bakü ve Üsküp gibi yedi farklı ülkenin önemli şehirlerinde gösterildi. Şimdi başka festivallere de göndermek için çalışıyor, belgesele İngilizce alt yazı da ekliyoruz.”
“İKİNCİ BÖLÜM İÇİN SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI YAPACAĞIZ”
Kuşkusuz Mağusa kırk dakikada anlatılıp bitirilebilecek bir şehir değil. Tam da bu nedenle Mert’in de zihninde belgeselin devamını getirme fikri var…
“İkinci bölümü sözlü tarih olarak düşünüyoruz. İlk bölüm için çekimleri yaparken yaşayan tarih niteliğinde çok önemli kişiliklerle tanıştım. Anlattıklarına, hafızalarına inanamadım. Hedefim yetmiş yaş üstünde olan Mağusa’nın yerlisi insanları konuşturmak. Özellikle görüştüğüm dört kişi var. Onlarla bu projeye başlamayı düşünüyorum. Daha sonra onların anlattıklarını elbette görsellerle fotoğraf ve görüntü olarak zenginleştireceğiz. İnanıyorum ki çok ilginç hikâyeler gün yüzüne çıkacak. İlk bölümde anlattıklarımız sonuçta bilinen konulardı ama bu hikâyeler şahıslara özgü olacak. Hatta bu hikâyelerden birini uzun metrajlı film yapmayı bile düşünüyorum. Çok kısa film çektim, belgesel yaptım ama uzun metrajlı film henüz yapmadım.”
“SİNEMA İZLEYİCİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR”
Sinema sektöründe çalışan, Türk sinemasını uzun yıllardır gözlemleme şansı bulan birisi olarak Mert’le günümüz Türk sinemasını da konuşuyoruz.
“Son yıllarda Türk sinemasının çok iyi yerlere geldiğini tam olarak görmesem de yakın gelecekten ümitliyim. Yeni kuşak Türkiye sineması yönetmenlerinden Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu gibi çok iyi yönetmenler var. Ben festivalleri de yakından takip ediyorum. Son dönemlerde bu yönetmenlerin yaptığı filmler ödüle doymuyor. Bir film yapıyorlar ama sağlam filmler yapıyorlar. Yurt dışından da pek çok ödülle dönüyorlar. Bu da demek oluyor ki Türk sineması gelişme kaydediyor. Fakat Türkiye’de yapılması gereken sinema izleyicisinin geliştirilmesi ve en büyük sorunumuz da bence bu. Çevremde sinemayla ilgilenen onca insan olmasına rağmen bu yönetmenlerin filmlerini izleyen çok az kişi oluyor. Maalesef bu filmler kendilerine sinemalarda gişelerde yeterince yer bulamıyor. Bir sürü ödül alıyorlar ama topluma ulaşamıyorlar. Sinemalar da ticari amaç güderek film seçimleri yapıyorlar. Oysa sadece festival filmleri gösteren bir sinema salonumuz olsa, böyle bir şey açabilsek ne kadar güzel olurdu. Bu filmlerde kritik var, konu var, bir yönetmen sineması var. Filmden çıkınca konuşulacak şeyler var. Yedinci sanat dediğimiz sinema işte bu filmlerde var. Biz Recep İvedik’lerle, Eyvah Eyvah’larla nereye varabiliriz ki... Türkiye sineması izleyici kazanmak, bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Tabii bu koşullarda izleyiciyi kazanmak da kolay değil. Türkiye’de festivaller yasaklanıyor ya da iptal ediliyor, gişe filmlerinin durumu zaten ortada, festival filmlerini gösteren salonlar da yok. İşte bu nedenlerle işimiz kolay olmayacak gibi.”
“SENARYO GELİŞTİRMEK ÇOK OKUMAKLA MÜMKÜN OLABİLİR”
Sinema filmi için en önemli unsuru sorduğumda ise günümüzde yaşanan en büyük çıkmazın yeni fikirler üretmek olduğunu öğreniyorum. Biraz şaşırıyorum.
“Eskiden olsa en büyük sorun ekipman ya da ekonomik sorunlar derdim. Oysa şimdi teknoloji o kadar ilerledi ki bir film çekmek eskisi kadar zor değil. Ayrıca fikir sunup, iyi bir fikre karşılık destek alabileceğiniz kurumlar da çok. Oysa günümüzde en büyük sorun yaratıcı fikir üretmek. Yaratıcı fikri bulduktan sonra, onu senaryoya dökmek, olay örgüsünü sağlamak, karakter geliştirebilmek, bunlar yetenek ve çok okumakla olabilecek şeyler. Maalesef okumak günümüzde en büyük sorun. Görsele meraklı bir çağda yaşıyoruz. Okumuyoruz. Oysa senaryo geliştirmek çok okumakla mümkün olabilecek bir şey. Önce bunu anlamak gerekiyor.”