Mahremiyet ve iktidarın karmaşık tarihi
Monica Bonvicini ile İstanbul Bienali çerçevesinde Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda tanıştık. Yani tanıştık derken, Bonvicini’nin eserleriyle tanıştım. (Halbuki ne de güzel olurdu bu İtalyan/Alman sanatçıyla tanışıp, sohbet etmek. Olmadı. Eserleriyle yetinmek zorundayım. Şimdilik!)
Bonvicini yapıtlarında, mahremiyet ve iktidarın karmaşık tarihini mekân ve bedenle ilişkisi bakımından incelerken, alttan alta kendini hissettiren incelikli bir mizaha başvuruyor.
***
Philippe Aries ve Georges Duby’nin yayıma hazırladığı “Özel Hayatın Tarihi-1, Roma İmparatorluğu’ndan 1000 Yılına” (Yapı Kredi Yayınları, 2006) kitabında kamusal alan ve kişinin kendine ait alanı şu satırlarla anlatılır:
“Halka açık ve yöneticilerinin yetkisine tabi olan kamusal alanın karşısına özel alanı koyan ve sağduyunun açıkça algılandığı çelişki, tüm zamanlarda ve her yerde ifadesini bulmuştur. Sınırları açıkça belirtilmiş tikel bir alan, bütün dillerin özel olduğunu söylediği o var oluş payına tahsis edilmiştir.
Kapanmaya, geri çekilmeye ayrılmış bir bağışıklık bölgesidir burası ve herkes, kamusal alanda kendini savunmak için kullandığı araçlarını terk edebilir; orada herkes gevşer, “özensiz” bir halde, gösteriş kabuğundan kurtulmuş olarak rahatlar. Bu alan samimiyetin yeridir ve evcil bir yapısı vardır. Aynı zamanda da gizin de yeridir.
Yalnız kendine ait olan, sahip olunan en değerli ve başkasını ilgilendirmeyen şey, bireyin onurunun kamusal alandayken kurtarılmasını buyurduğu, açık edilmesi, gösterilmesi yasak olan şey özelin içinde saklı durumdadır.”
***
Haliç’in karşı kıyısında, Fatih mahallesinde, 1477’de Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilen Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda Bonvicini’nin Weave This Way (Bu Yöne Doku) başlıklı eserinin karşısında durdum.
Sanatçı yapıtında, kadın bedeninin farklı bölgelerinin kuşe baskı dergilerden kesilmiş resimlerinden oluşan büyük bir kolaj yapmış.
Bu resimlerin erotik çağrışımlarının yerini pembe deri, bacaklar ve kolların yalın çıplaklığı alıyor.
***
İnsan Bonvicini’nin eserinin karşısında dururken bir anda çok daha eskilere, 1862’ye gidiyor ve Jean-Auguste-Dominique Ingres’in The Turkish Bath (Türk Hamamı) adlı eserinin içinde buluyor kendini.
Yeri gelmişken bu resim ile ilgili de bir bilgi verelim. Ingres bu eserini Osmanlı döneminde İngiltere tarafından İstanbul’a elçi olarak atanan Edward Wortley Montagu’nun, yazar eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun mektuplarından esinlenerek yapmış.
Lady Montagu'nun İstanbul'da yazdığı mektuplar, “Şark Mektupları” adıyla ölümünden sonra 1763 yılında kitap halinde yayınlandı ve Avrupa'da ilgiyle okundu. Bu mektuplar genelde Osmanlı toplumunu olumlu bir şekilde yansıtmaktadır. Montagu, Avrupalıların Osmanlılar hakkındaki önyargılarını düzeltmek için çaba göstermiştir.
***
Weave This Way’deki bedenlerin, Bonvicini’nin tam karşıda yer alan “Guilt” başlıklı büyük boyutlu diğer yapıtını oluşturan bir dolu ayna üzerindeki yansımaları, kendini suçlama, düşünme ve arzunun iç içe geçtiği bir durum yaratıyor.
***
Yine tarihi hamam içinde yer alan Bent and Winded (Bükülmüş ve Soluksuz) başlıklı, floresanlardan oluşan enstalasyon ışıl ışıl bir duvar halısı gibi görünüyor. Bu floresan ışığı, hamamın tavanından içeri dolan doğal ışıkla yarışırcasına, deri kemerlerden yapılmış olan Belt Out (Bayıltılmış) başlıklı heykeli aydınlatıyor.
Bu yapıtlar, bir arada, insan bedeninin esartinin bir şifresi ya da ilişki, arzu veya gönül işlerinin simgeleri gibi duruyor.
***
Öte yandan Monica Bonvicini, son yirmi yılda tüm dünyada en çok konuşulan, provokatif işleriyle dillere pelesenk olan, sıra dışı sanatçıların başında geliyor.
1965’te Venedik’te doğan Bonvicini, Berlin'de Hochschule der Künste'de ve Valencia'da California Sanat Enstitüsü'nde eğitim aldı.
1980'lerin sonundan itibaren Berlin'de eğitim gören Bonvicini, 1990'ların ortalarında çalışmalarını uluslararası alanda sergilemeye başladı.
***
Yine bienaldeki eserlere dönecek olursak, Bonvicini, 15. İstanbul Bienali’nde yer bulan eserleri ile ilgili verdiği bir röportajda şöyle diyor:
“Çok farklı yerlerde yaşadım ve yer değiştirmeye dair hisleri komşuluktan daha çok tanıyorum, dahası hiçbir zaman ‘içeride’ çok vakit geçiremedim ya da yaşadığım yerin nasıl göründüğüne bakamadım, çünkü ziyadesiyle ‘dışarıda’ yani yoldaydım. Bu nedenle tüm bunların bienaldeki işimi nasıl etkilediğini söylemek kolay olmayacak. Sosyal ve halka açık alanlara dair çelişkili meseleler üzerine çalışmayı ev içi olanlara kıyasla daha çok seviyorum. Bu bağlamda hamam, İstanbul Modern’den sonra yeni işler geliştirmek için harika bir mekândı.
Hamama girdiğim andan itibaren, 2016 yılından olan tek işim Weave This Way’i orada göstermek istediğimi biliyordum. Temanın önerdiği gibi çok kalabalık, mahşeri bir iş olduğu için! Çalışma, geçen yıllarda kesip çıkardığım çıplak beden parçalarının, kağıt dokumayla bir araya geldiği grafik bir kompozisyon. Alanının büyüklüğü ve işlevi düşünüldüğünde, devasa (6x8 metrelik) bir duvar halısını anımsatan, hamamın tarihi boyunca orada bulunmuş bedenlerin gürültüsünü hissettiren bir iş söz konusu. Ayrıca Ingres’in Türk Hamamı tablosu hakkında da çokça düşündüm; gösterişsiz, ama birinin diğerinin saçını yaptığı iki kadın çizimi… Olabildiğince basit, ama erotik bir hareket.”
***
Peki dünya üzerinde yaşanan iklim sorunları, kaos ve savaşlar nasıl etkiliyor Bonvicini’yi?
“Yaşanan her şey beni de etkiliyor. Problemlerden ve felaketlerden arınmış, temiz ve güzel bir balonun içinde yaşamıyorum ne yazık ki. Sanatın bu konuda neler yapabileceği, neyi ne kadar etkileyeceği konusunda gerçekten emin değilim. Kimin ne yaptığına ve kimin izlediğine bağlı sanki biraz. Sanatın özgüllüğünün onun gücü olduğunu düşünmekten hoşlanıyorum. Bir sanat eserinin damıtılmış ve açık düşüncesinin, bir kitaptan veya bir filmin karanlığından çok daha fazla sayıda ve hızla yeni fikirlere ve bağlantılara açıldığı düşüncesini seviyorum.”