1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Makamla büyüyen küçük insanların büyük korkusu!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Makamla büyüyen küçük insanların büyük korkusu!

A+A-

Korku!
Nedir korku?
Bazı sözlüklere sorduk ve şu yanıtları aldık:
“Kötülük, zarar gelme olabilirliği, olasılığı.”

-*-*-

Ruh bilimi açısından da bir açıklaması var, ona da bakalım:
“Gerçek ya da beklenen, olasılığı bulunan bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, yüz sararması, ağız kuruması, yürek vuruşu ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan ya da daha karmaşık fizyolojik değişmelerle beliren duygu.”

-*-*-

Devletimizin yönetenleri, cenazelerimize katıldı, ailelerin evlerine gitti, taziyede bulundu...
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, TC Büyükelçisi, komutanlar falan...

-*-*-

Askeri ve mülki erkan, Mağusa’da, depremde yitirdiğimiz çocuklarımızın neredeyse tümünün evlerini ziyaret etti ve başsağlığı diledi...
Helal olsun!

-*-*-

Sadece bir çocuğun ailesinin taziye evine yukarıda saydıklarımın hiç bir gidemedi!
Gitmedi!
Gittiyse de, bunu çok gizli yaptı!

-*-*-

Peki neden?
Korkudan!
Çünkü, yaşamını yitiren evlatlarımızdan birinin anne ve babasına “hiç bir yargı kararı olmaksızın”, “suçlu” denmişti!
Ne suçlusu?
Efendim, “terör”!!!

-*-*-

Mahkeme kararı var mı?
Gerek yok!
Korku var, korku!
O çocuğumuzun annesine ve babasına “başınız sağ olsun, acınızı paylaşıyoruz” diyemediler!
Yüzleri sarardı, ağızları kurudu, yürek vuruşları değişti ve solunumları hızlandı!
Korkudan!

-*-*-

Peki kimden korkuyorlardı?
Neden korkuyorlardı?
Demokratik hukuk devleti değil miydi bizim “eşit egemen” katakulli?
Demokratik hukuk devletinde “korku” mu olur?
Nedir bu korkunun sebebi?
Koltuk mu?
Kelle mi?

-*-*-

Halil Falyalı’yı bir yıl önce son derece planlı bir şekilde katlettiler...
Halil Falyalı, bu ülkedeki en güçlü kişiydi...
Ve Cumhurbaşkanı, başbakanlar, bakanlar hep ahbabıydı...
Birlikte yiyorlar, içiyorlardı...
Seçimlerde Halil Falyalı’nın desteğini görmekten büyük keyif alıyorlardı...
Halil öldü; “dostumuzdu, Allah rahmet eylesin” bile diyemediler; diyen de “yarım ağız” söyledi!
Hatta “Cumhurbaşkanı’na bu dostlukla ilgili soru soran Türkiyeli bir gazeteci, karga tulumba saraydan kovulmadı mı?”

-*-*-

Neden?
Kesinlikle korkudan!
Ama kimden ve neden korkuyorlardı?
Bildikleri bir şey mi vardı?
Bildiklerini halktan gizliyorlar mıydı?

-*-*-

Şimdi, Lefkoşa’daki utanç inşaatı külliyeden de vazgeçmeye korkuyorlar...
Büyük felaket sonrası, bu ahlaksız ve gösteriş maksatlı inşaatın devam etmesinin “mahalle yanarken saç taramaktan başka bir şey olmadığını” biliyorlar.
Biliyorlar ama “saraya ihtiyacımız yoktur, bu binayı hastaneye çevirelim” diyemiyorlar...
Hatta, “külliye için ayrılan maddi kaynağı depremzedelere aktaralım” diye bir karar da alamıyorlar!
Neden?
Korkuyorlar!

-*-*-

Kimden korkuyorlar?
Neden korkuyorlar?
Nedir bu korkunun sebebi?

-*-*-

Haaa sadece bunlardan korkmuyorlar ki!
Eskiden dillerinden düşürmedikleri “Mustafa Kemal”i anmaktan korkuyorlar!
Bazılarında bu korku o kadar büyük ki, “Atatürk?” diye tek kelimelik bir soru sorsanız, “Kimdi ya hu, bir yerden hatırlıyorum bu ismi ama şimdi çıkaramadım” diyecek seviyeye geldiler!

-*-*-

Korkudan camiye gidiyorlar...
Ve yemin ederim ki, yüzde 90’ı Kelime-i Şahadet getiremiyor!
En az yüzde 50’si, doğru bir şekilde “Besmele” çekemiyor!
Her Cuma camiye gidiyorlar, korkudan!
Önlerine muzip bir imam geçse ve namaz yerine takla atsa; yemin ederim atacaklar!

-*-*-

Neden?
Korkudan!
Ne korkusu?
Kim bilir, “makamla büyüyen küçük insanlar” oldukları için midir?
Ne demiş Ali Suad?
“Makamla büyümeye çalışması, insanın küçüklüğünün itirafıdır”.

-*-*-

Yoksa, İmam Gazali’nin dediği gibi, korkunun sebebi, “Layık olmadan devletin makamlarına atananlar, astlarını ısırır, üstlerine kuyruk sallarlar” da ondan mı?
Yani bu korkunun sebebi, liyakat sıkıntısı ve üste kuyruk sallama hevesinden midir?


Hadi Lan!

Başka birinin yazısını kullanmak pek başvurduğum bir şey değil... Ancak bugün yazısını paylaşmak istediğim kişi, “başka biri” değil, Gülse Birsel... 
O da bir fıkradan alıntı yapıp yazmış...
Bu sayfadaki öteki yazımızla da alakalı olduğu için “Hadi lan” başlıklı bu kısa yazıyı paylaşmak istiyorum; birlikte okuyalım:

-*-*-

Karacıların komutanı tatbikat sırasında bir asker çağırmış. Asker:
- "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş.
Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş. Komutan diğerlerine dönerek:
- "İşte cesaret" demiş.
Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker:
- "Emret komutanım" diyerek komutanının yanına gitmiş.
Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş, asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş. Komutan da diğerlerine dönerek:
- "İşte cesaret" demiş.
Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazırola geçmiş ve;
- "Emret komutanım" demiş. Komutan;
- "Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş.
Asker;
- "Hadi lan" demiş. Komutan diğer komutanlara dönerek:
- "İşte asıl cesaret bu" demiş.
....
Asıl cesaret ülkede yaşananlara, zulümlere, zamlara, yolsuzluklara, haksızlıklara katlanarak yavaş yavaş ölüp yok olmak değil, halkın düzenini bozup, kendi düzenini sağlayanlara "HADİ LAN" diyebilmektir.

ekran-resmi-2023-02-20-13-11-09.png

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” iddiası, sadece ırkçı kafaların iğrenç bir söylemidir... Türkiye’nin yaşadığı korkunç deprem felaketi sonrası, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 15 Şubat 2023 Çarşamba günü dış yardımlara dair bilgi verdi. Çavuşoğlu, Türkiye'ye 100 ülkenin yardım teklifinde bulunduğunu, 76 ülkenin de arama - kurtarma ekipleriyle sahada olduğunu söyledi. Yardıma koşanların en başında Yunanistan, Ermenistan, İsrail ve hatta Kürdistan Özerk Bölgesi vardı… Arama kurtarma ekibi gönderme teklifinde bulunan ve 500 bin Euro para yardımı yapanlar arasında da Kıbrıs Cumhuriyeti…

Bu yazı toplam 2361 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar