Maksimalist bertaraflar
Kıbrıs sorunu müzakere süreci terminolojisine bu aralar yeni kelime ve kavramlar ekleniyor.
Gerçi son iki yüzyılın ‘müzmin baş belası’ dünya sorunları listesinden hiç çıkmayan Kıbrıs’la ilgili geçmiş süreçlerde bu ve benzeri kavramların kullanılmış olma ihtimali çok yüksek ama bu dönem için yeni sayılabilir.
Önce ‘maksimalist’ kavramıyla tanıştık Mont Pelerin’da…
Tam da Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların ara bölgedeki Taksim Sahası’nda ‘taksim’ edilmiş Kıbrıs’ın ‘yeniden birleşmesi’ için buz gibi kış soğuğunda eylem yaptığı gece…
Sahanın ruhunu okuyamayan Kıbrıs Türk liderliği ‘maksimalist’ bulduğu Kıbrıs Rum tarafının talepleri nedeniyle bohçayı toplayıp İsviçre’nin terk edilmesine sebep olan bir çıkış yapmıştı.
Sonra süreç koptu. Tamiratı zaman aldı. Kısmen tamir edildi. Lakin motor eskisi gibi olmadı. Olamadı.
‘Maksimalist talepler’ ve ‘maksimalist tepkiler’ Kıbrıs’ta çözüm umutlarının azalmasına sebebiyet verdi.
* * *
Aradan kısa bir süre geçti. Bu sefer bir avuçtan fazla olmayan ELAM’cıların yazdığı, DİSİ’nin de ‘seyirci’ kalarak ‘figüran’ olarak yer aldığı meşhur ‘Plebisit kararı’ meselesi kriz yarattı.
Kıbrıs Türk siyaseti bir bütün olarak ilk günden itibaren en sert tepkiyi koydu.
Sağcısı ve solcusu ile, toplum lideri ve muhalifi ile bütün partiler ve siyasetçiler “Bu karar yanlış” dedi. Düzeltilmesini istedi.
Kıbrıs Rum siyasetinde özellikle AKEL çok sert ve kararlı biçimde mecliste ve dışarıda ELAM’cıların provokasyonuna karşı durdu, direniş gösterdi.
Anastasiadis önce biraz yan çizdi, ama sonra ‘hata’yı gördü, kabul etti.
DİSİ, süreç içerisinde “keşke zamanı geri çekebilsek, o kararı asla geçirmezdik” noktasına geldi. Alınan kararı telafi edecek başka bir tasarıyı meclise getirdi. AKEL’in de desteğiyle karar komiteden geçti. Genel kurul aşamasında da bu karar geçecek gibi görünüyor.
Son olarak Dışişleri Bakanı Kasulides “ELAM’ın tuzağına düştük” dedi.
* * *
Bu olup bitişler arasında ‘küskün’ liderlerin 2 Nisan’da yeniden buluşacağı, yemekte bardak tokuşturacağı ve de müzakerelerin de başlayacağı ilan edildi.
BM Ofisi’nin bu açıklamasından kısa bir süre sonra Kıbrıs Türk liderliği müzakere terminolojisine bu sefer başka bir kavram ekledi: Bertaraf etmek!
Dedi ki Sözcü Barış Burcu “Bakmayın siz müzakereler başlayacak demelerine. Başlaması için ELAM kararının bertaraf edilmesi gerekiyor.”
Bertaraf sohbetlerde daha çok ‘tarumar etmek, yıkıp dökmek’ anlamında kullanılıyor, ama sözlüğe göre ‘kaldırılmış, giderilmiş’ anlamına geliyor.
Diyelim ki Barış Burcu ‘sözlük anlamı’nda kullandı. İyi de ne gereği vardı?
Kıbrıs Rum siyasetini ‘gurva’da kıstırmışken sanki bütün hıncını boşaltmak istermiş gibi davranıyor bizimkiler!
Ne yapsın yani Anastasiadis, DİSİ, AKEL?
Harakiri mi yapsınlar topluca?
“Yanlış yaptık” dediler. “Bunu düzelteceğiz” dediler. Düzeltmek için meclise öneri sundular. Komiteden de geçirdiler.
Eğer meclisten geçirmezlerse, Türk tarafı olarak yine kalkardık masadan. Tutan yok ki!
Ama şimdiki bu ‘maksimalist’ hareketler masayı ‘bertaraf’ etmeye dönük hareketlermiş gibi duruyor.
Sonra da “Türkiye’deki referandumla bu işlerin alakası yok” diyorlar ya…
Pek inandırıcı!..