“Mal kaybı için başvuru...”
MARAŞ’TAN HATIRALAR...
Vivian Avramidu Plumbis
(Kıbrıslı değerli yazar Vivian Avramidu Plumbis, “Maraşlılar’ın Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuru yapıp yapmaması” konusunun tartışılmakta olduğu bugünlerde Rumca olarak kaleme aldığı ve POLİTİS’te yayımlanan yazısını, ricamız üzerine İngilizce’ye çevirdi – biz de bu değerli yazarımızın yazısını okurlarımız için Türkçeleştirdik... Vivian Avramidu Plumbis’e çok teşekkür ediyoruz... S.U.)
Yunanca’da “Ya sahil yanlış gidiyor ya da biz yanlış yöne doğru yelken açmışız” diye bir deyiş vardır... Bu deyimi, bazan yanlış bir şey yaptığımızda fakat bunu itiraf etmek istemediğimizde, bu soruna yol açacak başka nedenler varmış gibi yaptığımızda kullanırız...
Öyleyse şöyle diyelim: Sahil yanlış gittiğine göre, işgal altındaki topraklardaki mallarımız üzerinde hak iddia etmek üzere yabancı bir kısaltmaya sahip o komiteye başvurmamızın iyi olacağını söylüyorlar bize... Mallarımızın sahipliği ve onca yıl kullanım kaybı için hak iddia etmemizi söylüyorlar. Önde gelen hukukçular, bunu tüm detaylarıyla bize izah ettiler. Bazı avukatlar tam tersini savunmak üzere ortaya atıldılar. İdarecilerle aynı şeyleri söylediler. Ayrıca parmaklarını yüzümüzün önüne doğru uzatıp sallıyorlar, çünkü diyorlar, böyle bir şey yaparsaymışız, herşeyi mahvedecekmişiz. Bu başbelası sorunu çözmek maksadıyla bunca yıldır inşa etmiş oldukları onca harika şeyi yani... Bu şekilde davranırsaymışız, o zaman onlarca yıllık plan ve stratejiye ihanet etmiş olacakmışız.
Bu sonuncusularına sırtımı dönmek fazla zamanımı almadı. Yani, bize sırtlarını ilk dönmüş olanlara... Ancak yine de üzgünüm... Haince bir darbeden, vahşi bir işgalden, soğukkanlı biçimde kan dökülmesi ve yurdumun yasadışı işgali ardından kendi evimin tapusu üzerinde hak iddia etmek bana kalmış, tüm diğer şeyler üzerinde hak iddia edilmeden kalıyor; okulum, stadyum, tenis sahaları, kütüphane, hatta her gün bisiketimle geçtiğim kentin sokakları... Bunları anladığımda depresif oluyorum...
Depresyondayım çünkü konunun özünün işte tam da bu şekilde kaybedildiğini hissediyorum...
Sanki de kendi kişisel malım üstünde hak iddia etmeye odaklandığımda, bana ait olmayan herşeye dair yakınlığımdan vazgeçiyormuşum duygusu yaratır bende: herhangi maddi bir değeri olmamakla birlikte gençliğime ait değerli hatıralarımı anımsatan, sizin hayatınızla içiçe geçmiş ve konunun özünü oluşturan özgün birşeydir bu ki buna da “Kentimizdeki hayat” diyebiliriz...
Bu hatıralara tutkuyla sarılmaktan asla vazgeçmeyeceğim. İşte bu nedenle bugün bu mesajı veriyorum, herhangi bir komiteye değil ancak bu binanın tartışmasız sahiplerinedir bu mesaj... Bu mesaj, doktor Vassos’un ailesinedir. Onlardan tüm gücümle ve tüm saygımla, çok güçlü bir hatıranın özgün sahipliğini talep ediyorum: Doktorun ofisinde yürüyerek, girişteki duvarda asılı bulunan tombalak bebek resminin her açıdan incelenmesidir bu... Parlak gözlü o tatlı bebeğin ağzı aralıktı ve yeni doktorumun, uzun boylu, güleç yüzlü, insancıl doktorumun beni nasıl iyileştireceği hakkında sakin ve güven dolu bakışı sunuyordu bana... Bu Gerber bebeğin tatlı hatırası üzerinde hak iddia ediyorum, benim için bu hatıra, iyi dokturumun mühürü gibiydi...
Hayır kalkıp da çatımızdaki kiremitler için hak iddia eden başvurular üzerinde durmayacağım. Ben en çok kayıpların özel hatıralarımızı içermemesinden, kentimizin insanlarıyla özdeşleşmiş hatıralarımızı içermemesinden kaygı duyacağım... Ortak yaşamımızın kullanımını kaybetmiş olmamız üzerinde hak iddia etmekte tereddüt ediyorum...”
(POLİTİS - VİVİAN AVRAMİDU PLUMBİS – 29.11.2020 – İngilizce’den Türkçeleştiren: Sevgül ULUDAĞ/YENİDÜZEN – 3.12.2020)
BASINDAN GÜNCEL...
“Yitik trenin türküsü...”
Kiriakos LOİZU
Çocukken hep bir gün sabah kalkıp annemin ışıl ışıl parlayan yüzüyle bana "Geri dönüyoruz" veya "çözüm bulundu" dediğini ve en nihayet büyüdüğü sokaklara geri gidebileceğimizi düşünürdüm.
Ben de tıpkı onun oynadığı gibi oynayabilecek, Ksero’ya ya da Mağusa'ya yüzmeye gitmek için eşyalarımı sevinçle hazırlayabilecektim. Tatlı almak için arkadaşlarımla Ahmet'in kahvesine gidecek ve dönüş yolunda dedemin arkadaşı Derviş bizi bulup eve kadar getirecekti. Annemle kız kardeşlerinin kim bir tatlı daha yiyecek ya da karşıki balkondaki genci önce kim gördü diye kavga ettikleri yere. Portakal fidanları ektikleri, Mihailis’in Lefkoşa'ya götürmek için portakalların komyona yüklenmesini sabırla beklediği yere. Hep birlikte serin bir Mayıs gecesinin dağlara çöktüğünü izlemek için balkonda oturacaktık… Boyasız, fıçısız, yanıp sönen devasa ışıklar olmadan. İradesiz, çaresiz, bihaber, gözleri yere bakan yeşil ruhlarla dolu kamyonlar olmadan.
Büyüdüm, yıllar peşpeşe geçiyor. Her geçen yıl, neşe değil yük oluyor. Geçen zaman çiçeklenmiş badem ağacı değil yanık ruhlar gibi kokuyor. İnanç korkuya, beklenti hayal kırıklığına dönüşüyor. Oyun ihtiyacı gelecek belirsizliğine… Dünya dönüyor ama ben bekliyorum.
Nefret ve ilgisizlik, hilekârlık ve alaycılığın sisi içinde kaybolan treni bekliyorum. Trense boş. Kış ilerledikçe treni görmek bir o kadar zorlaşıyor. Başlangıç noktası sevgi, dayanışma, işbirliği, ilerlemeydi. Varış noktasıysa kin, nefret ve şiddet.
Sizler ve Bizler, Onlar ve Ötekiler demeye devam ettikçe biz, tren düdüğünün sesi bir o kadar uzaklaşacak. Bilinmeyene doğru ilerledikçe o, biz durakta beklemeye devam edeceğiz. Trene binmek için duraklarda bekleyen insanlarımızı, zaman geçtikçe, gömmeye devam ederek. Onlar trene girmeyi başaramayacak. Bu küçük toprak parçasında bu hayattaki görevimizi unuturken biz, yavaş yavaş, aklar düşecek saçlarımıza. Dervişlerle Mihailislerin, Marialarla Açelyaların bu minicik toprak parçasında barış içinde yaşaması olan görevimizi.
***
"Ve üzerimdeki külleri kaldırmaya geldiğinde sen, attığında üstümdeki tüm pası, yeniden döneceğim o zaman raylarıma ve yeniden kaymaya başlayacağım… Usul usul, yeniden…
O zaman üzüntüler beni arayacak ama eli boş yas tutacaklar… Öfkeyle yağacak yağmurlar… Ve soracaklar: Ne oldu buradan geçen tüm trenleri gören o trene...?”
“Görüşlerini açıkça açıklamayan çok sayıda taksimci var...”
Pambos Haralambus
Pantion Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü idari müdürü ve Oxford Üniversitesi eski araştırmacısı Konstandinos Filis, Mustafa Akıncı'nın düşüşünü ve Ersin Tatar'ın Kıbrıslı Türklerin lideri olarak seçilmesini yorumlarken şunları söyledi: “Bu Kıbrıs sorunu için olumsuz bir gelişmedir. Türk hükümeti defalarca hedef aldığı Akıncı'ya seçimleri kaybettirmek için her şeyi yaptı.”
Yunanlı Akademisyene göre “Akıncı’nın kaybetmesi, Kıbrıslılık bilinci sahibi ve Türkiye tarafından manipüle edilmekten nefret eden binlerce Kıbrıslı Türk'ün de kaybetmesi anlamına geliyor.” Konstandinos Filis “sonuç, yerleşimcilerin rolü dışında bir sahtekarlık ürünü olmasa bile, Ankara seçtiği kişinin zaferini sağlamak için doğru yada yanlış tüm araçları kullandı,” dedi ve ekledi: "Ankara Kıbrıs meselesinde tabloyu temizlemenin şimdi tam zamanı olduğuna karar vermişti. Lefkoşa'yı, bölünmeyi önlemek için taviz vermeyi kabul etmeye zorlayacak ve bu başarılı olmazsa eğer araştırma gemileri ve yüzer sondaj kuleleri ile sürekli varlığını hissettirecektir. Gerekirse belirli koşullar altında, işgal altındaki toprakların ilhakına bile gidebilir".
“Esasen, Türkiye'nin Kıbrıs Rum tarafından koparmaya çalıştığı şey, Kıbrıs'ın işgal altındaki kuzey bölümünü ilhak edebilmek için bir mazeret temin etmektir” diyen Filis “ancak bu şekilde, Kıbrıslı Türklerin de mantıken Avrupa vatandaşlığının sağladığı ayrıcalıkları kaybedeceğinden, bunun kendisine fayda sağlayacağından kesin emin değil” şeklinde açıkladı. Buna ek olarak, “böyle bir eylemin Türkiye'yi hedef haline getireceğini ve bölgesel gelişmelerdeki ters etki yaratan rolünü yeniden teyit edeceğini” belirtti. “Erdoğan uluslararası toplumu her ne kadar aşağılıyor gibi görünse de nihayetinde hesaba kattığı bir şey,” dedi
Konstandinos Filis “Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıslı Türklerin rolünü anlamadaki yetersizliğinin ve Kıbrıslı Türklerin Türkiye'nin Kıbrıs'taki ihtiyaçları ve zorluklarındaki etkisinin” altını çizdi.
Bütün bunlardan çıkan sonuç “Kıbrıslılık bilincine sahip ve Türkiye tarafından manipüle edilmekten nefret eden binlerce Kıbrıslı Türk'ü ülkemizi yeniden birleştirmek yolunda değerlendiremediğimizdir.” Ama Yunanlı siyasi analistin de belirttiği gibi "Kıbrıslı Rumların arasında da bölünmeyi isteyen ama bunu açıkça ifade edemeyen onca kişi varken" bunu nasıl başarabilirdik?
(ALITHIA – Pambos Haralambus – 3.12.2020)