MALİYE YÖNETİMİ ve 2018 KRİZİ
Ülkelerin, ekonomi yönetimini iki ekonomi politika zemini üzerinden planlayıp uygulama yapabilme imkanları vardır. Bunlardan biri para politikaları, diğeri ise maliye politikalardır. Ülkemizde para politikası zemininde uygulamalar yapılması para arzı gibi faiz gibi araçlar üzerinde etkin bir yönetim imkanı olmamasından dolayı oldukca sınırlıdır. Dolayısıyla maliye politikaları ekonomimizin üzerine yaslanacağı plan program yapabileceği tek ekonomi yönetme ayağı olarak ön plana çıkmaktadır. Devlet, kamu bütçesi yoluyla maliye politikasını uygular ve makroekonomik değişkenler üzerinde etkili olmaya çalışır. Amaç, ekonomide büyüme, tam istihdam, istikrar ve adil gelir dağılımı gibi temel makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Bu temelde maliye politikaları, kendi içerisindeki araçlarla ekonominin yönetilmesine imkan sağlamakta, ve ekonomik hedefler belirleyip o hedeflere ulaşılmasını mümkün kılmaktadır.
Herkesin malumudur ki 2018 yılı ortalarından itibaren Türk Lirası’daki değer kaybı nedeniyle çok ciddi bir ekonomik kriz dalgasından geçtik. Bu gün için de pek bir istikrardan bahsetmek mümkün değildir. Ekonomik krizlerin etkileri doğru önlemleri alabildiğiniz ölçüde daha az hissedilir ve makro ekonomik olumsuz etkileri de o denli az olabilir. Tabi ki bu krizi yönetmeye çalışırken kullanabileceğimiz en etkin araç yukarıda belirttiğim gibi maliye politikalarıydı. Böylelikle Başbakanlıkta maliye, ekonomi müsteşarları, sivil toplum temsilcileri ve akademisyenler ile defaten toplantılar yapılmış ve bu toplantıların neticesinde bir takım krizle mücadele temelinde önlemler alınmıştı.
Alınan önlemler ile temelde hedeflenen, hayat pahalılığının bastırılabildiği kadar bastrılması, böylelikle halkımızın alım gücünün gerilemesinin önüne geçilerek piyasalarımızdaki toplam talep hacminin daralmasının önlenmesi idi. Neden toplam talep üzerine odaklanıldı? Çünkü ekonomi ilmiyle uğraşanlar bilir ki toplam talebin daralması ülkedeki ekonomik küçülmeyi beraberinde getirecek ve böylelikle sermaye yapısı güçlü olmayan işletmeler başta olmak üzere piyasalarımızdaki bir çok işletmenin kapanmasına, birçok işten çıkarmanın yaşanmasına ve ekonomik krizin diğer makroekonomik dengesizliklere ve olumsuzluklara yol açıp, baş edilmez bir duruma gelme olasılığının yüksek olması gerçeğidir.
Yukarıda belirttiğim üzere, belirlediğimiz önlemleri hayata geçirmenin, diğer bir değişle uygulayabilmenin yolu saptanan önlemler çerçevesinde maliye politikaları oluşturmak ve uygulamaktı. Çok fazla detayına girmeden, bahse konu önlemlerin içeriğinde hayat pahalılığını ve girdi maliyetlerini en çok etkileyen ürünlerin Katma Değer Vergilerinde indirim, akar yakıt fiyatlarındaki artışları sınırlı tutabilme adına Fiyat İstikrar Fonu kesintisini olabildiğince azaltma vardı. Tabi ki bu önlemlerin içeriğinde devletin bazı gelirlerinden fedakârlık etmesi vardı ve ilk bakışta kamu maliyesi gelirlerinin azalması gibi, bir takım risklerin oluşacağı kaygılarını doğurmaktaydı. Bu riskin, nisbeten de olsa azaltılması adına, piyasaları daraltmayacak şekilde, kayıt dışılıkla mücadele ve özellikle kumarhanelerin vergilerinde artışlar da önlemler paketinin içinde yer almış ve uygulanmıştır.
Dolayısıyla ilk başlardaki tartışmalarımızda gelenekçi maliye bakış açısına sahip olan bürokrat arkadaşlarımızın kamu maliye gelirlerin azalabileceği riskini düşünerek, ortaya konan bu yaklaşıma karşı çıkışları olsada, tartışmalarımızın sonucunda hemfikir olunarak bu önlemler alınmış ve başarıyla uygulanmıştır.
Bu önlemlerin uygulamasının sonucunda görülmüştür ki, piyasalarımızda tüketim yapan vatandaşlarımızın alım gücü tümüyle olmasada alınanan önlemler nisbetinde korunmuş ve piyasalarda oluşturdukları toplam talep ayni oranda korunmuştur. Bu yaklaşım ekonomiminin küçülmesinin önüne geçen en önemli unsurların başında gelmiştir. Uygulamış olduğumuz akaryakıt fiyatlarının düşük tutulması politikası halkımıza kriz döneminin atlatılamsında yardımcı olurken, Güney komşularımız için de bir çekim oluşturmuştur. Güney komşularımız ilk başta akaryakıt alımı için Kuzeye geçerken ilerleyen dönemde market alış verişi ve diğer mal ve hizmet ihtiyaçlarına yönelik harcamaları olmuş ve ülkemizin toplam talep hacmini büyütmüştür. Toplam talepteki bu artış kriz dönemini özel sektörün de nisbeten daha kolay geçirmesini sağlarken korkulanın aksine ek tüketim harcamalarından ortaya çıkan dolaylı vergi geliri artışları, maliyenin gelirlerinin de artmasını sağlamıştır.
Sonuç olarak özetleyecek olursak mali disiplin kazanıldığı kadar harcanma yapılması açısından oldukça önemli olmakla birlikte, mali disiplini sağlama bir ekonomik hedef olarak değil ekonomik hedeflere ulaşma çabalarına destek sağlayacak sağlıklı bir mali yapı ve makroekonomik denge olarak algılanması gerekmektedir. Dolayısıyla ideal maliye yönetimi, mali olanakları göz ardı etmeden, mali disiplini koruyarak ekonomik hedef belirleyip hedeflerine ulaşan maliye yönetim şeklinde olmalıdır. Diğer bir deyişle gelenekçi maliye anlayışı çerçevesindeki bakış açısına ekonomik bakış ve anlayış derinliği getirilmesi gerekmektedir.