Malta örneği (2)
Malta ile aramızda çok ilginç benzerlikler var:
2012 yılı her iki ülkede de sağcı maliye bakanlarının ekonomik göstergelerin olumlu seyrettiği yönündeki açıklamaları ile geçti. Malta’da Milliyetçi Parti’nin Maliye Bakanı Fenech, ülkesinin ekonomik veriler bakımından en iyi durumdaki AB ülkeleri arasında olduğunu iddia ediyordu. Bizde de Sayın Tatar’a göre ekonomi uçuyordu.
Lakin “Standard and Poors” bütçe açığı ve kamu borçlarının yüksekliği nedeniyle Malta’nın kısa ve uzun vadeli kredi notlarını düşürmüştü. Ülkede Air Malta ve Enemalta’ya (Malta’nın KIBTEK’i) verilen devlet destekleri nedeniyle yıllar içerisinde kamu borçları ve bütçe açıkları yükselmiş ve 2012’de bütçe açığı %3,3 olarak gerçekleşmişti.
Bizde ise tek dış dinamiğimiz sayılabilecek Türkiye, “siyasi istikrar sayesinde ekonomi iyiye gidiyor” diyerek UBP hükümetine arka çıkmış, bunun getirdiği rahatlıkla iç borçlar, belediyeler, sosyal sigortalar ve elektrikte olumlu yönde tek bir adım dahi atılmamıştı. 2013’e %8 civarındaki bütçe açığı öngörüleri ile girilmişti.
Neticede Malta’da Milliyetçi Parti 2013 Mart ayındaki seçimde hezimete uğramış ve İşçi Partisi hükümeti kurma görevini üstlenmiştir. Birkaç ay sonra bizde de UBP kaybetmiş, CTP ve DP göreve gelmiştir.
Seçim sonrasında Malta’da siyasi istikrar ortamı oluşmuştur ancak bizde siyasi istikrar için çözüm ve AB vizyonu, değişim iradesi ve Türkiye ile sağlıklı ilişkiler şart olduğundan durum biraz daha karmaşık görünmektedir.
Malta’da hükümetin temel politikası devraldığı borç yükü ile bütçe açığını yeni enerji politikasıyla bertaraf etmek ve enerji fiyatlarını düşürmektir. Bizde borç yükünün ve bütçe açığının nasıl bertaraf edileceği hâlâ muallâktadır.
2012’de Malta elektrikte AB içindeki en pahalı ve en kirli ülke konumundaydı. AB Malta’yı sertçe uyarıyordu. Milliyetçi Parti gerekli tedbirleri zamanında almakta yetersiz kaldı. Petrol yolsuzluğu davası devam etmekteydi. Enemalta’nın 835 milyon Euro’ya varan borçları herkesin dilindeydi ve kurumu bataktan kurtaracak acil önemler gerektiği kamuoyunun gündemindeydi.
İşte bu ortamda İşçi Partisi çıktı ve dedi ki, “biz elektrik faturalarını %25 oranında düşüreceğiz”. Nitekim seçim sonrasında kapsamlı enerji politikasını yürürlüğe koyarak fuel oil’e bağımlılığı ortadan kaldıracak radikal tedbirleri hemen hayata geçirdi. Marsa elektrik santralinin kapatılması için düğmeye basıldı. Delimara’ya doğal gaz ile elektrik üretecek yeni bir enerji santralinin inşası ve aynı bölgede fuel oil’den elektrik üreten eski santralin doğal gaza dönüştürülmesi için uluslararası ihaleye çıkıldı. 22 firmanın başvurduğu ihaleyi Maltalı yatırımcıların da içinde yer aldığı konsorsiyum kazandı. Diğer yandan İtalya hükümetinin çıkardığı bir kararname ile Malta-Sicilya arasına 500 MW kapasiteli bir kablonun döşenmesi suretiyle Malta’nın İtalya’ya bağlanmasına izin verilmesi sağlandı ve hem çevresel açıdan hem de enerji güvenliği yönünden önemli mesafe kat edildi.
Bizde ise bugün itibarıyla birbirini etkileyen siyasi istikrarla enerji politikalarının muğlâklığı konusu dikkat çekicidir. Hükümetin çevreyi ve enerji güvenliğini gözetecek bütünlüklü bir proje açıklanmasını dört gözle bekleyenler olduğu gibi kısır bir özelleştirme mi özerkleştirme mi tartışmasının sürgit etmesinden medet umanlar vardır. Hâlbuki kamunun yönetme ve yaptırım kullanma gücünü artırırken Malta gibi evrensel gelişmelere paralel bir rasyonelleşmeyi sağlayacak açılımlar yapılması mümkündür.
Yeniden yapılanmayı, arz güvenliğinin artırılmasını ve tahsilâtların etkinleştirilmesini içerecek bütünlüklü projeye toplumumuzun sahip çıkacağından benim şahsen hiçbir şüphem yoktur. Sadece zam gibi geçici tedbirlerle geleceğe emin adımlarla yürüyemeyeceğimizi ve Türkiye yetkilileri “siyasi istikrar sayesinde ekonomi iyiye gidiyor” dese dahi bir arpa boyu yol kat edemeyeceğimizi artık herkes anlamış olmalıdır.