1. HABERLER

  2. GÜNEY

  3. “Maraş da gidiyor ama Limasol uçuyor”
“Maraş da gidiyor ama Limasol uçuyor”

“Maraş da gidiyor ama Limasol uçuyor”

Makarios Drusiotis, Politis gazetesinin 23 Ağustos 2020 Pazar günkü sayısında “Maraş da Gidiyor, Ama Limasol Uçuyor” başlıklı yazısında, ‘bu sorumsuz ‘stratejinin’ en büyük kurbanı Maraş olacak’ dedi,

A+A-

Makarios Drusiotis, Politis gazetesinin 23 Ağustos 2020 Pazar günkü sayısında “Maraş da Gidiyor, Ama Limasol Uçuyor” başlıklı yazısında, ‘bu sorumsuz ‘stratejinin’ en büyük kurbanı Maraş olacak’ dedi, Kıbrıslı Rumların Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmaya çağrılacağını, çoğu da gideceğini savundu, insanların, liderliklerinin kente dönmesini sağlayamaya muktedir olduğuna inancını kaybettiği düşüncesini belirtti.

Drusiotis’in yazısı şöyle:

“Maraş, 1974’ten bugüne acı veren bir tarihtir. Türklerin planı, Kıbrıs Türk mahallesi olan Mağusa Surlariçi’nde durmaktı. Milli Muhafız Ordusu kenti terk etti, boş buldular ve aldılar. Türk ordusu kenti çitle çevirdi ve o zamandan beridir Kıbrıs müzakerelerinde koz olarak kullanmak için boş tuttu. Bu nedenle ne zaman bir inisiyatif geliştirilse Maraş’ın iadesi gündeme gelir.

Maraş’ın iadesi konusu ilk kez 1978’de, Amerikan ambargosu sebebiyle gündeme geldi. 1974’ten sonra Yunanistan NATO’nun askeri ayağından çekildi ve ABD Kongresi Türkiye’ye silah satışına ambargo getirdi. NATO’nun güneydoğu kanadı, Sovyetler Birliği lehine, kelimenin tam anlamıyla dağıldı, Soğuk Savaş döneminde zirveye ulaştı. Batı Kıbrıs sorununda bir şey yapmak için acele ediyordu ancak Kıbrıs, Batı’nın çözüm çerçevesine girmek yerine Moskova tarafından enternasyonalizasyon politikasına çekildi.

Türkiye, Amerikan silah ambargosunun ağırlığı altında 1978’de Denktaş aracılığıyla müzakerelerin başlamasına karşılık Maraş’ı: yalnız çitle çevrilmiş kapalı bölgeyi değil geniş bölgeyi iade etmeyi ve 35 bin göçmenin geri dönmesini teklif etti. O zaman işgal altındaki Kıbrıs boştu, Maraş’ın etrafındaki köyler neredeyse meskûn değildi. Spiros Kiprianu, istilanın yıldönümü nedeniyle Eleftheria (Özgürlük) Meydanı’ndaki burçtan yaptığı konuşmada teklifi reddetti ve müzakerelere gitmeyi kabul etmek için şartlar koştu.

‘Denktaş Genel Sekreter’e gider de Maraş’ı hükümetin eline bırakacağına dair planı sunarsa, gerçek federasyon planı sunsa da (…) Genel sekreter de Kıbrıs Rum tarafını müzakereye çağırırsa (…) Sayın Denktaş hakkında ismine atıf yapan bir şey daha söyleyeyim. Ben kendisi ile asla görüşmeyeceğim. Başka Kıbrıslı Türk liderlerle görüşmeyi kabul ederim. Ne kadar mücadele etse de Sayın Denktaş ile görüşmeyeceğim, çünkü kovduğumuz Alman diplomat ile bağlantılarını yarın açıklayacağım….’

Fileleftheros’un Almanların Kıbrıs aleyhine NATO planlarını dayatmasına dair Büyük Komplo’yu ifşa ettiği dönemdi. Güçlü ‘Ohi’nin (Hayır) hemen ardından, hiçbir karşılık olmaksızın ambargo geldi ve Yunanistan NATO’ya döndü. Sonra, Spiros Kiprianu Denktaş ile görüştü ve kendisiyle iki bölgeli federasyonda anlaştı.

40 yıldan fazla zaman geçti. Uluslararası komplolar bugün bile ortaya çıkmaya devam ediyor. Maraş yıkıntı oldu. 1974’te göçen sakinlerinin büyük bölümü artık hayatta değil, Maraş’a yana yana öldüler. Ancak kentlerini geri alacakları 2004’te çoğunluk, liderliğin korku kampanyasına çekildi ve (Annan planı) reddetti.

Uzun vadeli mücadeleler geliştirildi: enternasyonalizasyon, aydınlatma, projeksiyon, BM’ye başvurular, uluslararası konferans, ortak savunma sahası doktrini, S-300’ler AİHM’e başvurular, AB’de veto, Rusya İsrail Mısır, en azından Fransa ile Türk karşıtı eksenler, ama sonuç sıfır. Bütün bu ‘stratejiler’ sonuç vermemekle kalmadı, aksi sonuçlar doğurdu. Buna rağmen bu stratejilerin esin babaları, stratejileri ne zaman çökse protesto ediyor, strateji değişikliği istiyor ve yine en başa dönülüyor.

Türk işgaline karşı mücedele sahası olarak AİHM’inn değerlendirilmesini örnek alacak olursak. Titina Loizidu başvurusunu ardından 1998’de tarihi karar verildi. Mahkeme Türkiye’nin sorumluluğunu tanıdı ve mülkü iade etmesi ve tazminat ödemesini emretti. O kararın bir değeri, bir önemi vardı ama sınırı da vardı. Duygularıyla hareket eden ve sınırlarını bilmeyen bir toplum olduğumuz için yalnız Türkiye’yi mahkûm etmenin değil onu tazminatların altında iflas ettirmenin de yolunu bulduğumuza inanarak kitlesel başvurulara başladık.

Böylece, şahsi bireysel hakların savunulması için kurulmuş bir kurumu işgal karşıtı mücadele alanı haline getirdik. Bir grup akıllı avukatın, milli mücadele vaadiyle televizyondan kampanya ve müstakbel müşterileri ile toplantılar yaptıkları dönem oldu. Sonuç neydi? AİHM sorunun siyasi olduğunu kabul etti ve sırtından yükü atma yolu bulmak zorunda kalarak ‘KKTC’nin iç yargı imkânı ihdas etti. AİHM’e başvurular bumerang oldu çünkü Kıbrıslı Rumların mülklerine el koymayı artık meşrulaştırıyorlar. Güney’de bıraktıkları malları için Kıbrıslı Türklere tazminat ödemeye başlamamızın da eli kulağındadır.

Sonunda, bu sorumsuz ‘stratejinin’ en büyük kurbanı Maraş olacak. Çünkü ne planlandığı apaçık ortadadır. Kıbrıslı Rumları Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmaya çağıracaklar. Çoğu da gidecek, çünkü liderliğinin kente dönmesini sağlayamaya muktedir olduğuna inancını kaybetti. Bazıları Kıbrıs Türk idaresi altında mülklerine geri dönmeyi kabul edecek. Çoğu, kendilerine ne verilirse onu alacak çünkü şu veya bu şekilde zaten yitirmiş olduklarını düşünüyorlar. Sonuçta Maraş, bizim inisiyatiflerimizin sonucu olarak uluslararası hukuk üreten mekanizmalar ile yerleşime açılacak.

Başkan Anastasiadis ve Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis Spiros Kiprianu’nun taktiğinde ısrar ediyor ve Türkiye Maraş ile ilgili planlarını ileri götürürse AB’de bedel ödeyecek ihtarında bulunuyor. Türkiye bir bedelle karşılaşabilir ama bizim kazancımız ne olacak? Bu stratejileri uyguladığımız son 40 yıldır ne kazancımız oldu? Uzun vadeli gazete (Alihtia?) AB ne zaman Rusya’ya baskı yapsa aynı şeyi neden Türkiye’ye yapmadığını soruyor. Cevap şu: AB Kıbrıs’ı saflarına sorunu çözülmüş olarak kabul etti. İşgal bölgelerinin Avrupa toprağı olduğunu kabul etti ama müktesebatı, siyasi çözüm bulunana kadar askıya aldı. Bu gelişme, güçler dengesini küçük Kıbrıs leyine değiştiren devasa bir değişiklikti.

Dolayısıyla Avrupa, görevini yapmış oldu. Avrupa bize çerçeveyi ve sorunumuzu çözmek için araçları verdi ama kullanmak istemedik çünkü AB’ne girişimizi, Rus sermayesini aklamak için fırsat olarak algıladık ve üye ülke olma sıfatımızı, küçük bir imtiyazlılar grubunun menfaatine kolay ve hızlı kazanç için pasaport satışına harcadık. Bol paranın sarhoşluğu o kadar büyüktü ki bir: ‘Limasol uçuyor… rehabilitasyon atağı ile yarı Kıbrıs’ı defterden sildik.”

 

 

Bu haber toplam 7438 defa okunmuştur
Etiketler : ,