Maraş’ı açacak çocuk
Maraş konusu, Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay’ın siyasi ikbal oyununa dönmüş durumda. Türkiye’den gelen çeşitli Bakanların ardından kapı, basın mensuplarına açılarak, ölü şehir Maraş’ın durumu kısmen gözler önüne serildi. Böylece Kıbrıslı Rum toplumuna sözde psikolojik etkide bulunarak, Anastasiadis’e gerekli mesaj ulaştırıldı.
Bilindiği üzere, Maraş’ı açacağız hatta Las Vegas yapacağız diyen Başbakan Sayın Tatar, aslında kendisinin bu ifadeyi kullanmadığını itiraf ederek, haberi yapan gazeteciyi suçlamış, ardından da Kudret Özersay Meclis kürsüsünde, hayır açmayacağız “envanter çalışması” yapacağız demişti. Sorduk, neyin envanterini yapacaksınız diye…İşte bakacağız ne kadar bina ve arazi var denmişti. Tutanaklar Meclis’te var, isteyen kimin ne söylediğini oradan bulabilir. Şimdi sivilleştireceklermiş, her ne demekse.
Bunun için zaten Bakanlar kurulu kararına ihtiyaç olmadığı gibi, bundan önceki dönemlerde de envanter çalışması yapıldığı ve bu yönde kayıtlar olduğu aslında çok iyi biliniyordu.
Oysa meselenin özü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Maraş’taki malını talep eden Kıbrıslı Rum şirket ile ilgili. Bu konuda Mahkeme iç hukuk yolu olarak gördüğü Taşınmaz Mal Komisyonu’nu, uzlaşı amacıyla işaret edemediği için, Türkiye’ye bu konuda çözüm yolu bulması için zaman tanıyor. Bu süre zarfında davacı şirketin talebini ele alın diyor. Ve Türkiye’ye 4 Kasım’a kadar zaman veriyor.
Bu tarihe kadar, Mağusa Kaza Mahkemesinin 2005 tarihinde aldığı ve tüm Maraş’ın Vakıf Malı olduğunu vurgulayan kararını değiştirmesi ve TMK’nin yetki kapsamının askeri bölgeleri karşılayacak şekilde değiştirilmesi gerekiyor. Ancak bunun yeterli olmadığı, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kilitlendiği, ciddi bir bütçe sıkıntısı içinde olduğu da çok iyi biliniyor.
Önemli bir konu ve elbette bu sorunu çözmek için adım atılmalıdır.
Ancak bunlar için, bu denli gösteriye gerek var mıydı ? Ya da bundan sonra, bu gösteriyi karşılayacak somut adımlar atılacak mı? Hayır, maksat başka…
Hükümetin Dışişleri Bakanı, Maraş’ı BM Güvenlik Konseyi kararları üzerinden değil, AİHM üzerinden ele alacağız, diyor. Yani Kıbrıslı Rumlar Maraş’taki malları için başvuru yapacaklar ve TMK da kendilerine parasını ödeyecek, Maraş Türkleştirilecek. 550 sayılı BMGK kararında işaret edildiğinin aksine, kapsamlı çözüm olmasa dahi Maraş’ı 1974 öncesi yasal sahiplerine iade etmeyecekler ve bunun için de BM’ye devretmeyecekler.
Bunun adı statükoyu değiştirmek olacak ve kendilerine göre bundan dolayı Kıbrıslı Türkler’in başı göğe erecek. BM Güvenlik Konseyi kararlarını da dikkate almayıp, Türkiye’nin zaten uluslararası bağlamda ciddi sorunlarının olduğu böylesi bir dönemde, bu danışıklı dövüşün sorunları daha da artıracağını şimdiden görebilmek ise mümkün.
Bunun adı özne olmak olacak, statükoyu değiştirmek olacak ! Aynen sondaj gemileri üzerinden Doğu Akdeniz’de dengeyi sağladık, artık gerilim yok düşüncesi gibi. Oysa ki, atılan adımlar Kıbrıslı Türkleri daha da zor durumda bırakıp, hak ve menfaatlarını bertaraf edecek bir potansiyel taşıyor. Ne yazık ki, ilerde bunları hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Son yıllarda özellikle Türkiye’de, dış politikanın iç siyasi malzeme halinde kullanılması moda oldu. Görünen odur ki, Maraş konusu Kudret beyin, Cumhurbaşkanlığı adaylığı seçim enstrümanına dönüştürülecek. Maraşı açacak çocuk olunacak.
Varsın bir parçası açılsın, Özersay seçime kadar alkışlansın, ileride Türkiye uluslararası camia karşısında zorlanırsa, gerekirse kapanır. Yeter ki, Kudret beyin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, pazarlayabilecek malzeme çıksın.