1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. MARAŞ’TA NE HORTLADI?
MARAŞ’TA NE HORTLADI?

MARAŞ’TA NE HORTLADI?

MARAŞ’TA NE HORTLADI?

A+A-


Mertkan Hamit


Akademik hayatı başarılarla dolu olanlar belki az sonra anlatacağım hissi anlayamaz ama 20 kusur senedir bir biçimde öğrenci olmayı başaran deneyimli biri olarak çok kez yaşadım.

Benim akademik hayatım inişli çıkışlı oldu. Sınavı çok iyi yaptım deyip sonra da hiç beklemediğim kadar düşük bir not aldığım çok olmuştur. Listede adımın karşısında o kötü notu gördüğümde yaşadığım his hep aynıdır. Önce karnımda bir boşluk hissederim, sonra bu his düğüm haline gelir. Duygularını özgürce yaşayanlar ağlamayı becerebilirken, benim yaşadığım daha çok bir ‘bönlük’ hissidir. Bir taraftan nasıl oldu diye düşünürken, diğer taraftan kendi kendimi sorguladığım çok olur. Zihnim, hiçbir değeri olmayan bir sonuca üzülüyor olmakla yenilgi hissi arasında gidip gelir.

Maraş’taki yangın ve ardından yaşadığımız süreç ile ilgili olarak bunun ne alakası var diyebilirsiniz. Ancak kendi açımdan benzeri bir huzursuzluğu yaşadığımı itiraf etmeliyim. Günün sonunda Maraş meselesi üzerine uzun süredir farklı biçimlerde dahil olmanın verdiği yakınlık, Kıbrıs konusunda bir değişim bekliyor olmanın umudu ve bu beklentilerin tatmin olmadığı gerçeğiyle yüzleşmenin huzursuzluğu da diyebiliriz bu hisse.

Agamben ‘egemen olanın’ istisna halinde belirleyici olan olduğunu söyler. İstisna halindeki anlayış bir anlamda da egemenliği elinde bulunduranı, egemen anlayışı ortaya koyar. Aslında halk egemenliği deyip, halkın iradesini elinde bulunduranın kim olduğunu anlamak için sürer durumu değil, istisna durumuna bakmamız gerektiğini telkin eder Agamben kendinden on yıllar önce Karl Schmidt’in çalışmasını yeniden yorumlarken.

Maraş’ta çıkan yangın ise tam bir istisna haliydi. Hiç beklenmedik bir noktada yangın çıktı. Günün sonunda müzakere sürecinde işler tıkırında gidiyor, müzakerelerin ele alınış biçimi yolunda gidiyor ve hatta ‘Kapalı Maraş’ı yılanlara bırakmayacağım’ diyen bir lider de süreci yönetiyorken oldu bu. Ancak önceki paragrafta dediğimiz gibi istisna hali ortaya çıktığında bir anda yine statükonun ruhu hortladı.

Kıbrıslı Rum liderliği, ister iyi niyetinden isterse fırsatçılığından bir yardım penceresi açtı. Yardım elini uzattı. Yeşil hattın önünde destek ekiplerini sundu. “Yangını beraber söndürelim. Bu meseleyi çözelim” dedi. Son derece yapıcı bir teklif sundu. Hani “istemem ama yan cebime koy” da demedi. Mesela ‘Yangın sırasında sizinkiler bizimkilere bir şey yapmayacağının garantisini verirseniz biz de 30’a 70 oranında yardım sunarız’ gibi bir şey de söylemedi.

Ancak biz egemen anlayışı ortaya koyduk. Ne Kıbrıslı Rum toplumundan destek almayı seçtik, ne “biz hallederiz” deyip kendimiz halledebildik. 1950’den beri yine bildiğimizi okuduk. Önce İngiliz üs yardımına başvurduk sonra Türkiye’den gelen yardımı geri çevirmedik.

Yıl 1957 mi ? Hayır!
Yıl 1967 mi ? Hayır!
1974 mi? Yine Hayır!

Benim için Akıncı’nın liderliği bizi biraz da biz yaptığı için değerli aslında. Yani kendi sorunlarımızı kendimizin çözebileceğine inandığımdan eğer çözemeyeceğimiz durumda ise akılcı bir biçimde hareket edeceğine inandığım için önemli.

Milliyetçi gürültüye kapılmayacağı için önemli. Kendi kapasitesiyle çözüm üretemediği noktada ulustan değil mantıktan hareket edebileceği için önemli.

Yani 100 metre uzakta ortağımız olacak siyasi iradenin yardım dururken, kilometrelerce uzaktan alınacak ‘ulusal kardeşimize’ ihtiyaç duymayacağına inandığımız için önemli…

Bugün istisna halini yaşadık. Liderin ancak anlayış değişimini pratikte uyguladığı zaman değişimi başarabileceğini gördük. Aksi halde egemen zihniyetin içinde kaybolabileceğini gördük.

Bu yangın 41 senelik ölü kenti daha fazla öldürmedi. Ancak yardım elini kibarca geri çevirirken, insanlığımıza sırtımızı döndük. Türkiye’den gelen yardım ile ‘yangın olayını da kurtardık’ diye derin nefes alanlar, egemen aklın denizinde boğulduğunun farkına varmadı.

Bu belki yaşadığımız en önemli istisna hallerinden biriydi. Başarısız olduğumuz bir denemeydi. Bende yarattığı his ise işte yukarıda anlattığım gibiydi. Biraz boşluk, biraz düğümlenme ve biraz da bönlük…

Bu haber toplam 1452 defa okunmuştur
Gaile 323. Sayısı

Gaile 323. Sayısı