1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Maraş’ta Percana katliamında öldürülmekten kurtarılanlar konuşuyor... (2)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Maraş’ta Percana katliamında öldürülmekten kurtarılanlar konuşuyor... (2)

A+A-

Maraş’ta Percana’nın Bahçaları’nda yaşanan katliamdan sağ çıkabilen, ismini henüz bilmediğimiz bir Türk subayının yardımlarıyla hayatta kalabilen Skevi Filippu’yla röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Babanızın taksisini, rengini falan hatırlıyor musun Skevi?

SKEVİ FİLİPPU: Rengini hatırlıyorum, beyazdı… Mersedes’ti, hangi model Mersedes olduğunu bilmiyorum. Babamın her gün Ksliofağu’dan Maraş’a pansumana götürdüğü bu yaralı adam babama, “Bay Andreas, ciddi bir durum hasıl olursa, aileni da al ve gel benim Ksliofağu’daki evimde kalırsınız” demişti…

Böylece ben Percana’nın bahçalarına gitmeden önce, bir hafta boyunca Ksilofağu’daki bu evde kalmıştım…

Sonra bir gece araç trafiği çok yoğundu, insanlar arabalarına binip Maraş’tan Larnaka’ya doğru gidiyordu…

Hatırlıyorum da bunlar olduktan iki-üç gün sonra radyodan bir çağrı duymuştum, insanların Maraş’a dönmesinde herhangi bir sakınca olmadığı belirtilmekteydi bu duyuruda.

Dedem, bizim evde kalmıştı Maraş’ta… Dedemin adı Yannis Filippu… Gastriyalı’dır kendisi… Çok küçük yaşlarda İngiltere’ye gitmişti yıllar önce, İngiliz ordusunda askerlik etmişti Mısır’da, gönüllü asker olarak yazılmıştı İkinci Dünya Savaşı esnasında yani…

Biz evden ayrılırken babam dedeme “Gel baba gidelim hade” demiş fakat dedem “Yok ben İngiliz yurttaşıyım, ben artık hiç kimseden da gorkmam” demişti… “Ben evde galacam” demişti… Ve kalmıştı evde.

İşte o nedenle 17 Ağustos 1974’te babam anneme ve bize, “Hade Glikeriya, kızları al da Maraş’a geri dönelim, babama bakalım hem da tavukları yedirelim” demişti… 4-5 tane tavucuğumuz vardı evde… Babam bir torba bulli yemi almıştı, darıdan yapılan tavuk yemiydi bu, arabanın yüklüğüne yüklemişti bu bir torba bulli yemini bulliciklerimiz için… Böylece Maraş’a doğru yola çıkmıştık.

fotos-kuzubis-ve-skevi-filippu-roportajimiz-esnasinda.jpg

Fotos Kuzubis ve Skevi Filippu, röportajımız esnasında...

SORU: 17 Ağustos 1974 tarihinde oluyordu bunlar…

SKEVİ FİLİPPU: Evet… Sabahleyin… Yani 14 Ağustos 1974’teki ikinci işgalden sonra, 17 Ağustos’ta radyodan “Maraşlılar evlerine geri gidebilir” çağrısını duyduğumuz için geri gidiyorduk Maraş’a. Ateşkes olmuştu, radyodan çağrı yapılmıştı, “Geri dönebilir Maraşlılar” diye. Bunun için geri gidiyorduk. Radyodan bu çağrıyı duyunca babam, “Hade kızlar, geri dönüyoruz” demişti bize.

Sabah erkenden kalmıştık, ben, annem, kızkardeşlerim Niki ve Stavrulla, erkek kardeşim Spiros… Hep beraber… Tüm urubalarımı büyük bir çantaya doldurmuştum, bunu da almıştım yanıma.       

Derinya’ya gitmeden önce, sol tarafta hatırlarım da yaşlı bir kadın vardı… Kısarak boyluydu bu kadın, şişmandı, siyah bir entari giymekteydi… Bize sesleniyordu, “Gitmeyin oraya, orada Türkler var, gitmeyin!” diyordu.

Babam çok sert bir adamdı, bizi çok sıkı tutardı, sert demek az bile gelir… Çok katıydı…

Annem bu yaşlı kadının söylediklerini babama dönüp tekrarlayınca, “Husol! Bu yaşlı kadın bunamıştır, ne dediğini bilmez!” demişti. Annem da husolmuştu babam böyle tepki gösterinca…

Sonra karşımıza bir Kıbrılsırum barikatı çıktı, bu barikatta bir Kıbrıslırum asker vardı ki onu tanıyorduk. Babam, “Aaaa, bu Katços’tur ya” demişti onu görünca… Stelyos Katços, yüzbaşıydı ve babam onu tanımıştı… Paraskevu nenem ile Stelyos Katços’un nenesi, Maraş’ta aynı sokakta oturmuşlardı, bu yüzden ahbaptılar… Gomuşuluk etmişlerdi çünkü… Çok yakın arkadaştılar. O nedenle annemle babam Stelyos Katços’u tanıyordu…

“Ay oğlum” demişti babam Stelyos Katços’a, “oraya gidelim mi, tamam mıdır?” diye sormuştu.

“Tabii ki tamamdır Bay Andrea, gidiniz, gidiniz” demişti Stelyos Katços.

Ondan sonra da az ileride bir başka asker görmüştüm!

Bu asker arabamızı durdurmuştu.

Babam ona Rumca olarak “Tamam mıdır?” diye sormuştu…

Asker da “Hayır! Hayııırrr! Aşağıya ininiz!” demişti. Türk askeriydi bu!

Annem saçlarını yolmaya başlamıştı o anda!

SORU: Yani Stelyos Katços’tan sonra bir Türk askeri durdurmuştu sizi…

SKEVİ FİLİPPU: Evet… Türkçe olarak bize “Sakin olun! Sakin olun!” diyordu… Arabanın kapısını açmış ve aşağıya inmemizi söylemişti… Annem ağlıyordu…

“Andrea” diyordu babama, “gördün mü ne oldu?” diyordu…

SORU: Tek bir asker mi vardı o barikatta yoksa başka askerler da var mıydı?

SKEVİ FİLİPPU: Başka askerler da vardı. Yola kurulmuş bir tür barikattı bu… Arabadan aşağıya inince başka Kıbrıslırumlar’ın da orada olduğunu gördüydüm… Başka araçlardan da indiriyorlardı Kıbrıslırumlar’ı orada, önümüzde, arkamızda, sağımızda, solumuzda araçlarından indirilmiş Kıbrıslırumlar vardı…

SORU: Burası neresiydi?

SKEVİ FİLİPPU: Percana’ydı işte burası…

FOTOS KUZUBİS: Ben izah edeyim size tam neresiydi… Kıbrıslırumlar’ın barikatı – Stelyos Katços’u gördükleri barikat yani – Derinya’da tepenin üstündeydi… Bu barikattan ayrılıp da aşağıya doğru inen yola koyuldukları zaman Aşağı Derinya’ya giden yoldu orası… İşte burada Percana’nın Bahçaları vardı, bölge orasıydı… Skevi ve ailesini arabadan indiren Kıbrıslıtürkler ve Türk askerleri işte buradaydı… Ve orada toplamışlardı işte Maraş’a geri dönmeye çalışan Kıbrıslırumlar’ı… Bölgenin morfolojisini daha iyi anlayabilmen için anlattım bunları…

SORU: Çok teşekkürler sevgili Fotos… Anladım…

SKEVİ FİLİPPU: Orada bulunduğum esnada mahallemden başka bir kız görmüştüm tanıdığım, Mammilos ailesindendi bu kız, bu Maraş’tan büyük bir aileydi… Başka insanlar da görüyordum, yürümek için sıraya sokulan… Yürüyorduk, yürüyorduk, yürüyorduk… Hava ısındıkça sıcaklık da artıyordu… Ne kadar yürüdüğümüzü hatırlamıyorum, babam önlerde bir yerdeydi…

SORU: Tahminin kaç kişi vardı orada?

SKEVİ FİLİPPU: Belki de bin kişi vardı… Bu esnada yarım saat kadar yürüdüğümüzü sanıyorum… Bahçalarda havuzlar vardı… Bir havuza ulaştığımız zaman askerler kadınların havuzun bir tarafına, erkeklerin öbür tarafına oturmasını söyledilerdi…

SORU: Burası Percana’nın Bahçaları’ydı… Percana’nın Bahçaları’ndaki havuzdu bu…

SKEVİ FİLİPPU: Evet… Evet…

SORU: Bize anlatılanlara göre bu havuzda öldürmüşler insanları… Öldürüp havuza atmışlar… Böyle anlatılmıştı bana seneler önce…

SKEVİ FİLİPPU: Hatırladığım kadarıyla o civarda ağaç yoktu, açıklık bir alandı orası… Havuzun bir tarafına erkekleri, bir tarafına kadınları oturtmuşlardı yere… Birkaç saat burada kalmıştık…  Aşırı sıcaktı, askerler bize içmemiz için su veriyordu…

Sonra uzun boylu bir asker – sanırım İstanbul’dandı bu asker – kızkardeşime seslenmişti… Kızkardeşim Niki benden küçüktü ancak boyu benden daha uzundu… Çok güçlü bir kızdı. Uzun saçları vardı ve çok güzel bir kızdı kızkardeşim. Bu asker, kızkardeşime, “Buraya gel” demişti. Kızkardeşim de askerin yanına gitmişti. Asker ona şapkasını vermiş, “Git dolaş, herkesten bu şapkanın içine parasını, altını koymasını iste” demişti. Böylece kızkardeşim kadınların bulunduğu yere giderek onlara “Hade hanımlar” demiş ve onlardan topladıklarını o uzun boylu askere vermişti. Babam tam karşıda oturuyordu ve o askerin kızkardeşimi yanına çağırdığını görünca büyük endişeye kapılmış ve düşüp bayılmıştı…

FOTOS KUZUBİS: Şunu aklınızda tutunuz: Babaları Andreas, son derece sert birisiydi, katıydı kızları konusunda. Mesleği neydi? Taksicilikti. Taksiciler, hayatları boyunca çok şey görürler, çok şeye tanık olurlardı… O nedenle kızları konusunda, başkalarından daha katı davranmaktaydı… İşte bu nedenle kızını o askerin yanına çağırdığını görünca, “Aman kızıma tecavüz edecekler” diye düşünüp dehşete kapılmış ve düşüp bayılmıştı bu endişeden ötürü… Türk askeri arabalarını durdurduğu zaman o barikatta, Skevi’nin annesi eşi Andreas’a dönerek, “Şimdi ne yapacaksın bakalım kızların için?” demişti… Çünkü eşinin çok sert olduğunu biliyordu bu konularda…

SKEVİ FİLİPPU: Babam düşüp bayılınca, üst düzey bir asker “Kimin eşidir?” diye sormuş, annem de koşarak baygın yatan babamın yanına gitmişti… Kızkardeşim Niki de oraya koşmuştu, babamın yanına… Sonra asker babamı hastaneye götürmüştü… Onu hastaneye götüren bir Türk askeriydi. Babam, Niki ve annem, hastaneye götürülmüştü. Ben orada kalmıştım, kızkardeşim Gulla ve erkek kardeşim Spiros ile birlikte…

Bütün gün burada kalmıştık…

SORU: Nerede hastaneye götürdülerdi babanızı?

SKEVİ FİLİPPU: Mağusa’da hastaneye götürdülerdi…

FOTOS KUZUBİS: Onları belki Mağusa’daki Kıbrıslıtürk hastanesine değil, büyük olasılık askere ait bir revire götürmüş olabilirler… Yani askerlere tıbbi bakım ve tedavi yapılan bir tür revire götürmüş olabilirler, bunu tam olarak bilmiyoruz, yani Mağusa’daki Kıbrıslıtürk hastanesine mi yoksa bir revire mi götürüldükleri hakkında bilgimiz yok… Ancak Skevi, kızkardeşi ve erkek kardeşi orada kalmıştı, Percana’nın Bahçaları’nda, bütün gün orada kaldılardı.

SKEVİ FİLİPPU: Bütün ikindin oradaydım, sadece su içiyordum… Suyu havuzdan alıp bize veriyorlardı… Akşamüstü güneş batarken, tam gece çökerken, çok sayıda tankın geldiğini gördüydüm. Çok sayıda tank geliyordu oraya… Türk tanklarıydı bunlar.

Sonra bir otobüs ve bir kamyonun geldiğini gördüm. O uzun boylu asker genç erkeklerle daha yaşlı erkekleri ayırıyordu… Genç erkekleri kamyona bindiriyorlardı, yaşlı erkeklerle kadınları ise otobüse bindiriyorlardı.

Orada bulunan birkaç askeri hatırlıyorum…

Bir tanesi çok yakışıklı ve uzun boyluydu… Siyah bir beresi vardı.

Bir başka asker vardı ki uzun boylu değildi bu adam. Sarışındı… Bir dişi altındı… Yıldızı vardı bu adamın üniformasının üstünde, yıldızı hatırlarım ama kaç yıldızdı, onu hatırlamam. Emirleri veren bu askerdi işte… Kısa boylu olan bu asker yanıma geldiydi, bana “Sen burada kal” dediydi. Ben de “Tamam” dediydim. Herkes gittiydi, bir tek ben, kızkardeşim Gulla ve erkek kardeşim Spiros kaldıydık orada, Percana’nın Bahçaları’nda…

12b-page-01.jpg

SORU: Bu kısa boylu, emirleri veren asker, babanızın hastaneye götürüldüğünü gördü müydü?

SKEVİ FİLİPPU: Hatırlamam bunu… Gördü müydü, görmedi miydi, hatırlamam yani… “Tamam kalacağım burada” dediydim… Bana, “Hiçbir yere gitme, burada kal” dediydi.  Ben da “Tamam” dediydim…

Orada olduğum esnada başka askerler gelmişti yanıma… Bedenime dokunmak için… Bir askeri hatırlarım, dudakları susuzluktan çatlamıştı… Kısa boylu, emirleri veren, altın dişli o yıldızlı asker, dudakları çatlak olan bu askeri geriye doğru kaktırarak “Bu kıza dokunmayacaksın!” dediydi.

Ben da bu adama “Teşekkür ederim” dediydim…

Birkaç dakika sonra bir araba geldiydi oraya. Turuncu renkte Datsun bir otomobildi bu. Otomobilin rengini hatırlarım… Korkuyordum… Kısa boylu, yıldızlı asker bana arabaya binmemi söylediydi ve “Gidip anneni bulacayık” dediydi… “Tamam” dediydim.

Ama önce Percana’dan Mağusa’da Surlariçi’ne gittiydik, orada durduyduk.

“İn aşağıya” dediydi bana, ben da “Tamam” dediydim.

Bana “Burada kal, ben gelip seni alacağım” dediydi. “Önce gidip annenle babanı bulacağım” dediydi.

SORU: Tüm bunları hangi dilde söylerdi size bu asker?

SKEVİ FİLİPPU: Rumca ve İngilizce karışımıydı… Çünkü yanındaki bir asker, tercüme ediyordu söylediklerini bana…

SORU: Herhalde yanındaki diğer asker Kıbrıslıtürk’tü çünkü genelde Türk askerleri Rumca konuşamazdı…

SKEVİ FİLİPPU: Bilmiyorum… Hatırlamam yani… Her neysa, gittiğim yer, bir Kıbrıslıtürk okuluydu. Tabii kızkardeşim Gulla ve erkek kardeşim Spiros ile beraberdik. Okulda başka Kıbrıslırumlar da vardı. Mesela Ayia Paraskevi’de bir gomuşumuz varıdı, onun kızkardeşi Kristallu’yu gördüm orada… “Ne oldu?” diye sordu bana, ben de ona başımızdan geçenleri izah ettim.

Bir kutu bolibif vardı, onu açıp yediydik, aramızda paylaşarak…

Ortalık iyice karardıktan sonra, altın dişli, yıldızlı, kısa boylu o asker geri geldiydi… O gece orada mı kaldıydık, hatırlamam…

Bana “Geliniz, gidip annenizi-babanızı göreceyik” dediydi…

“Tamam, gidelim” dediydim… Mağusa Surlariçi’nden çıkıp Garaolos kampına (Kıbrıslıtürkler’in deyişiyle Karakol Kampı – şimdiki Gülseren Kampı -  S.U.) gittiydik.

Karaolos Kampı’nda daha önce Kıbrıslırum askerleri vardı… Karaolos Kampı’nı bilirdim çünkü okulum aynı yolun üstündeydi. O nedenle bu yolu iyi biliyordum… Oraya gittim…

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 1491 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar