1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Maraş'taki 3 sorun: Ödemesi uzayan tazminatlar, İşleme alınmayan başvurular ve olası yeni AİHM kararı"
"Maraş'taki 3 sorun: Ödemesi uzayan tazminatlar,  İşleme alınmayan başvurular ve olası yeni AİHM kararı"

"Maraş'taki 3 sorun: Ödemesi uzayan tazminatlar, İşleme alınmayan başvurular ve olası yeni AİHM kararı"

Avukat Murat Metin Hakkı Maraş konusundaki sıkıntıların konuyu daha karmaşık hale getirdiğine dikkati çekti. Hakkı, Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili “üç büyük sıkıntı” olduğuna vurgu yaptı

A+A-

Avukat Murat Metin Hakkı Maraş konusundaki sıkıntıların konuyu daha karmaşık hale getirdiğine dikkati çekti. Hakkı, Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili “üç büyük sıkıntı” olduğuna vurgu yaptı, bunları; “Ödenmesi yıllar alabilen tazminatlar; geç gelen görüşler veya kapalı Maraş gibi hiç işleme konulmayan başvurular ve AİHM'in olası yeni ve menfi kararı” olarak açıkladı.

Fayka Arseven KİŞİ

Kıbrıs sorunu ve Maraş konusunda önemli çalışmaları olan Avukat Murat Metin Hakkı Maraş konusundaki sıkıntıların konuyu daha karmaşık hale getirdiğine dikkati çekti. Hakkı, Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili “üç büyük sıkıntı” olduğuna vurgu yaptı, bunları; “Ödenmesi yıllar alabilen tazminatlar; geç gelen görüşler veya kapalı Maraş gibi hiç işleme konulmayan başvurular ve AİHM'in olası yeni ve menfi kararı” olarak açıkladı.

Hakkı, “Ben Maraş açılımı ve iki devlet söylemini Rum iç siyasetini karıştırıp Anastasiades’i kaçıp gittiği Crans Montana noktasına geri getirmek için uygulanan bir taktik olarak görüyorum” açıklamasında bulundu.

 “Maraş konusunda atılmaya çalışılan adımlar doğru. Buna rağmen tepkiler ve tehditler büyük” diye belirten Hakkı, “Adımların uluslararası camiada karşılık bulmamasını Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığına ve konunun anlatılmamasına bağlıyorum” dedi.

“Komisyon ile ilgili üç büyük sıkıntı var: Ödenmesi yıllar alabilen tazminatlar; geç gelen görüşler veya kapalı Maraş gibi hiç işleme konulmayan başvurular” diyen Hakkı, “Bunlar halledilemezse elbette ki AİHM yeni ve menfi kararlar üretebilir” vurgusunda bulundu. 

  • YENİDÜZEN: Başbakan Saner, “Taşınmaz Mal Komisyonu’na, Kapalı Maraş'ın toplamı için 337 mal sahibi, takas, tazminat veya iade koşulları vasıtasıyla başvuruda bulundu. Askeri yasak bölge kapsamından dışarıya aldığımız bölgede ise (yüzde 3,5'lik kısım) 36 kişinin takas, tazminat ve iade yöntemiyle mallarını bir şekilde almak için müracaatları bulunmaktadır. Bu müracaatlar, Komisyon tarafından değerlendirilecek ve kararlar üretilecektir" açıklamasında bulundu. Ancak uzunca bir süredir Komisyon’un karar almadığını biliyoruz. Siz bu süreçleri yakından takip eden bir hukukçu olarak bu açıklamaları nasıl yorumlarsınız?
  • Murat Metin HAKKI: Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Mahkeme’miz, 21 Ekim 2019’da verdiği Yargıtay/Asli Yetki İstida/İstinaf No:1/2018; D.2/2019 referanslı çoğunluk kararında kapalı Maraş bölgesinin KKTC Anayasası’nın 159. Maddesi kapsamında ve TMK yetkisinde olduğuna hükmetti. Ayrıyeten, Komisyon’un karar verirken 1974 tapu kütükleri ile bağlı olduğunu ve daha geriye dönük inceleme yapamayacağını vurguladı.  Askeri bölgeden çıkartmak da bir malın iadesi için kalan son hukuki engeli ortadan kaldırır. Ne var ki, Komisyon başkanının ve iki üyenin görev süresi dolmuş ve yerlerine atama yapılamamaktadır. Bu da şüphesiz ki TMK’nın işlemesinde ve yapılacak açılımların ilerlemesinde fiili bir engel olacaktır. 
     
  • YENİDÜZEN: Seçim öncesi yapılan ve 20 Temmuz’da yapılan Maraş açılımları uluslararası hukuka uygun adımlar mı? Bunların yankılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Murat Metin HAKKI: Sorunuza cevap verirken “uluslararası hukuk” ibaresini iki alt başlık altında değerlendirmeyi gerekli görürüm: BM mevzuatı ve tüm AB ülkelerini bağlayan AİHM mevzuatı.
    Eski Güvenlik Konseyi kararlarına uyum için iki şartın yerine gelmesi gerekir: bölgenin eski sakinlerine açılması ve bunun bölgenin BM idaresine devri ile yapılması. Açılım birinci şartı uygulamayı hedeflemekle beraber BM’ye devir yok. Dolayısı ile BM mevzuatı bağlamında kısmi bir uyumsuzluk var.
    Ama hem Türkiye, hem KKTC’nin yerel mevzuatından üstün kabul edilen AİHS bağlamında bence bir aykırılık yok. Xenides- Arestis davasında Maraş’ın Türkiye’nin etkin kontrolünde kabul edildiği teyit edildi. Mal sahiplerinin mallarına erişimi engellendiği gerekçesi ile Türkiye mahkûm edildi. İlk kabul edilebilirlik kararı sonrası Türkiye Bayan Arestis’e TMK aracılığı ile güzel tazminat teklif etti. AİHM de 2010’daki Demopoulos kararında bu yaklaşıma övgüler düzdü. Maraş açılımı ile tüm Rum göçmenlerin dörtte birine mallarına geri dönme olanağı yaratılacak. Bu hukuk dışı bir durum değil. ,
     
  • YENİDÜZEN: Bölgenin BM’ye devri uluslararası camia nazarında Türk tarafı için daha iyi sonuçlar doğurmaz mıydı?
  • Murat Metin HAKKI: BM’ye devir fiiliyatta Maraş’ın arka kapıdan Rum hükümeti kontrolüne girmesi demektir. BM’nin bölgeyi idare edecek maddi gücü veya idari kapasitesi yok. Varsa bile bölge diğer komşu Rum bölgeleri ile coğrafi bütünlük oluşturur. Durum böyle iken yaşanacak protestolar, eylemler ve siyasi baskı ile BM idaresi bir sene bile sürmez ve çöker. Bölge komşu Rum hükümetine geçer. 

 “Komisyon ile ilgili üç büyük sıkıntı var: Ödenmesi yıllar alabilen tazminatlar; geç gelen görüşler veya kapalı Maraş gibi hiç işleme konulmayan başvurular. Bunlar halledilemezse elbette ki AİHM yeni ve menfi kararlar üretebilir.”

  • YENİDÜZEN: Güven Yaratıcı Önlemler Paketi çerçevesinde çeşitli dönemler Maraş’a karşılık hava ve deniz limanlarının BM veya AB denetiminde açılması gündeme getirildi. Bu açılım Türk tarafı için önemli kazanım oluşturmaz mı?
  • Murat Metin HAKKI: Bu konu 1993-94’ten beri gündemde. Anastasiades’in benzer teklifi yakında yinelediği iddia ediliyor. Elbette önemli. Ancak murat edilen şey nedir? BM veya AB memurları Ercan Havaalanı veya Mağusa Limanı’nda sadece gözlemci olarak oturup not mu tutacak? Bunda büyük sorun yok. Hatta en büyük sıkıntımız olan ulaşım ve ticaret engelleri böylelikle aşılır. Yoksa bu tesisler tümden BM veya AB yetkilileri tarafından mı idare edilecek? Elde edilen gelirler nasıl ve kime aktarılacak? İkinci türden bir senaryo kimse tarafından kolay kabul edilemez. Diğer taraftan, böyle bir formül uygulansa bile Türk tarafının Maraş’taki hak ihlallerinden ibra olacağının garantisi yok. TMK’da ise bu var. Çünkü mutabakatla çıkan her karar her türlü hak ve talepten feragati de içeriyor.

 “Maraş konusunda atılmaya çalışılan adımlar doğru. Buna rağmen tepkiler ve tehditler büyük. Adımların uluslararası camiada karşılık bulmamasını Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığına ve konunun anlatılmamasına bağlıyorum.”

 

  • YENİDÜZEN: Uluslararası alanda Kapalı Maraş ile ilgili adımlar nasıl sorunlar yaratabilir? TMK’nın AİHM tarafından iç hukuk yolu olarak tanınmasının sona ereceğine dair endişeler var. Bunlar haklı endişeler mi?
  • Murat Metin HAKKI: Maraş konusunda atılmaya çalışılan adımlar doğru. Buna rağmen tepkiler ve tehditler büyük. Adımların uluslararası camiada karşılık bulmamasını Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığına ve konunun anlatılmamasına bağlıyorum. Komisyon ile ilgili üç büyük sıkıntı var: Ödenmesi yıllar alabilen tazminatlar; geç gelen görüşler veya kapalı Maraş gibi hiç işleme konulmayan başvurular. Bunlar halledilemezse elbette ki AİHM yeni ve menfi kararlar üretebilir.
     
  • YENİDÜZEN: AİHM’ne yapılan başvurular. Bunlarla ilgili ilerleme kaydedildi mi?
  • Murat Metin HAKKI: Maraş’la ilgili pilot dava iki yıldır gündemde. Türkiye, 2019 sonu okunan Yüksek Mahkeme kararının ardından AİHM’ne ön itiraz nitelikli bir tek taraflı başvuru dosyaladı. Kararla birlikte Kuzey Kıbrıs’ta Maraş ile ilgili etkin iç hukuk yolu oluştuğunu savundu ve başvurunun reddini talep etti. Mahkeme, bu yıl 1 Nisan’da ön itirazı reddetti ve konunun esasını incelemeye girdi. Türkiye müdafaasını evvelki ay dosyaladı. Eylül ayına kadar buna cevap verilecek. Sonra konu karara kalacak.

“Evkaf da masada olmalı”

 “Yalnız Maraş değil, KKTC genelinde halen mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere dağıtılmamış tüm mallar (500,000 dönüm) için yeni bir yasa geçirilmeli. Buna göre askeri bölgeden çıkartılmasında mahsur olmayan tüm mallar 1974 kayıtlı sahipleri veya onların varisleri tarafından Türklere satılabilmeli.”

 

  • YENİDÜZEN: Kıbrıs Türk tarafının Kapalı Maraş ile ilgili izlemesi gereken uluslararası hukuka uygun yol ne olmalıdır?
  • Murat Metin HAKKI: Hukuki belirsizliğin ortadan kalkması ve Rum tarafının da ciddi müzakereye zorlanması için açılmayan %96.5’luk alan için de uzun vadeli ama somut açılım takvimi belirlenmeli. Yalnız Maraş değil, KKTC genelinde halen mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere dağıtılmamış tüm mallar (500,000 dönüm) için yeni bir yasa geçirilmeli. Buna göre askeri bölgeden çıkartılmasında mahsur olmayan tüm mallar 1974 kayıtlı sahipleri veya onların varisleri tarafından Türklere satılabilmeli. Bu yolla devletin üzerindeki tazminat yükü de önemli oranda özelleştirilir ve kuzeydeki Türk tapulu malların oranı artar. Bu oran arttıkça iki kesimlilik daha meşru hale gelir.  İlaveten, mal takası için mevzuat güçlendirilmeli. Evkaf’ın da onurunun korunması ve Maraş’ta yeniden mülkiyet kazanabilmesi için Güney’deki vakıf malları ile takas seçeneği gündeme getirilmeli. 

 “Bu yolla devletin üzerindeki tazminat yükü de önemli oranda özelleştirilir ve kuzeydeki Türk tapulu malların oranı artar. Bu oran arttıkça iki kesimlilik daha meşru hale gelir.  İlaveten, mal takası için mevzuat güçlendirilmeli. Evkaf’ın da onurunun korunması ve Maraş’ta yeniden mülkiyet kazanabilmesi için Güney’deki vakıf malları ile takas seçeneği gündeme getirilmeli.” 

 

  • YENİDÜZEN: Önerdiğiniz bu takas mekanizması Güney’deki vasilik mevzuatına takılmayacak mı?
  • Murat Metin HAKKI: Kesinlikle. Ancak, birçok Rum’a mal takası mekanizması küçük veya sıfır tazminattan daha cazip gelecek. Sonunda birçok kişi Güney’deki Türk mallarına vasi sıfatıyla el koyan İçişleri Bakanı ile kavga eder hale gelecek. Uluslararası hukuka zaten aykırı olan 139/1991 sayılı Yasa’nın zorlanması ve sonra da çökmesi için dipten bir baskı yaratılacak.
     
  • YENİDÜZEN: Kendi hükümetini dava etmeye hazır çok sayıda Kıbrıslı Rum var mı?
  • Murat Metin HAKKI: Var. Kavgası basına yansıyan Mike Tymvios sadece bir örnek.
     
  • YENİDÜZEN: “113 milyon sterlin ödenmemiş tazminat var” açıklamasında bulunmuştunuz. Güncel durum nedir? Kapalı Maraş ile ilgili yoğun bir başvuru olması halinde tazminat miktarları ne öngörülür?
  • Murat Metin HAKKI: Bu yıl geriye dönük biriken rakamın yaklaşık altıda birinin ödenmesi için kaynak aktarılacağı söyleniyor. Maraş konusunda ise, objektif olarak ödenmesi gereken tazminat bedeli milyarlarla ifade edilebilir. Ne var ki, Komisyon mevzuatına göre hem iade hem tazminatın aynı anda talep edilmesi mümkün değil. Ya biri, ya öteki. Bunun uluslararası hukuka uygunluğu da sorgulanmış değildir. Sorgulanması on yıldan fazla bir süre alır ki çoğu kişinin buna vakti ya da sabrı yok. İade, takas ve özel antlaşmalar yoluyla devlete yük binmeden önemli sayıda dosya kapatılabilir.  

“Türkiye 1821’den beri dış politikada bu kadar yalnız kalmamıştı”

  • YENİDÜZEN: Röportajın ilk bölümünde Maraş konusunda atılmaya çalışılan adımların doğru olmasına rağmen uluslararası camiada karşılık bulmamasını Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığına bağlamıştınız. Bu noktayı biraz açar mısınız?
  • Murat Metin HAKKI: Türkiye’nin ‘’süper güç’’ olarak tanımlanabileceği 16.yy’dan 21.yy’a kadarki dış politikasına bir bakalım: Her zaman en az bir küresel ve/veya bölgesel bir oyuncu ile müttefik olmaya özen göstermiştir. Kanuni-I. François döneminde bu ülke Fransa idi. 17.yy’da Güneş Kral XIV. Louis döneminde de fiili başbakanlar Kardinal Richelieu ve Mazarin, Katolik Fransa’nın Müslüman Osmanlı ile stratejik ortaklıklarını devam ettirdiler. 1798’de Napolyon İngiltere’nin amirali Nelson ile işbirliği içerisinde Nil’de yenilgiye uğratıldı. Mısır’daki Kavalalı hanedanının 1830’larda isyan edip Konya’ya dayanması ile birlikte 1880’lere kadar İngiltere hamilik yaptı. Sonra 1918’e kadar onun yerini Almanya aldı. Kurtuluş Savaşı’nda zafer Sovyetler Birliği, Fransa ve İtalya işbirliği ile geldi. 1926’dan 1947’ye kadar İngiltere ile başta Mussolini olmak üzere birçok dış tehdide karşı işbirliği yapıldı. Sovyetler ile iyi ilişkiler muhafaza edildi. 1947’den sonra ise ABD şemsiyesi altına girildi. 1979 İran devriminden itibaren yakın zamanlara kadar Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail ile birlikte ABD’nin en çok değer verdiği üç ülkeden biri olarak kaldı.
    Son 500 yılda bu prensibe istisna teşkil eden en belirgin dönem Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1821-30 dönemidir. O tarihlerde İngiltere, Fransa ve Rusya bir olup Navarin’de Türk ve Cezayir donanmalarını yakmışlardı. Sonra hem Mora elden gitmiş, hem de Cezayir, Fransız işgaline açık kalmıştı.
    Bugün stratejik ittifak denklemi olumlu değildir. AB ile ilişkiler iyi değildir. Bölgedeki en önemli oyuncu olan İsrail ve ABD, Rumların müttefikleri haline gelmiştir.   Rusya Suriye ve Ukrayna, Çin ise Doğu Türkistan meselesi yüzünden Türkiye’ye tam güvenememektedir.  Sonuç olarak, Türkiye haklı olduğu birçok konuyu da anlatamamakta ve uluslararası camiada yalnız kalmaktadır.

“Dış politikada öncelik Almanya, Fransa ve İsrail olmalı”

  • YENİDÜZEN: Kıbrıs’ta Türk tarafı Avrupa Birliği ile ilişkilerini iyileştirmek ve müzakere pozisyonunu güçlendirmek için neler yapmalıdır?
  • Murat Metin HAKKI: Büyük resme ve burada Kıbrıslı Türklerin küçük cüssesine bakacak olursak, sorunuzu şu şekilde cevaplandırabilirim: Türkiye’nin özellikle Almanya ile ilişkileri ne kadar iyileşirse Kıbrıslı Türklerin eli o kadar güçlenebilir. 
     
  • YENİDÜZEN:Bu bağlamda neden Kıbrıslı Rumların müttefiki Fransa değil de Almanya’ya bu kadar özel bir önem atfediyorsunuz?
  • Murat Metin HAKKI: Elbette Fransa da önemli. Ona birazdan geleceğim. Ama ilk önce Almanya. Bu ülke özellikle Brexit sonrasında öne çıkacaktır.
    Şöyle ki, İngiltere 16.yy’dan beri Avrupa siyasetinde aktif rol oynamış ve siyasi, askeri varlığı ile herhangi bir ülkenin Avrupa kıtasını tek başına kontrol etmesine mani olmuştur. 1700’lerin başında ve 1812-15 döneminde Fransa’nın büyük Avrupa projesini çökertmiştir. Bismark’la beraber Almanya’nın birliği sağlandıktan sonra ise 1918 ve 1941’de, iki kez, Almanya’nın Avrupa’yı yutmasına engel olmuştur.  Ancak 2016 Brexit referandumu sonrası tarihine aykırı davranmış, bence büyük bir de stratejik hata yaparak Avrupa sahnesinden çekilmiştir. İngiltere, Polonya ve sair Doğu Avrupa ülkeleri ve zaman zaman da İspanya ile ortak hareket edip Avrupa bütünleşmesinin yönünü ve derinliğini etkileyebiliyordu.  Şimdi ise o yok. Almanya’nın önünde ciddi bir engel de yok. Elbette ki, Nazi usulü bir askeri işgal söz konusu olmayacak. Fakat kalan üye ülkeler üzerindeki nüfuzunu da fevkalade artıracaktır.
     
  • YENİDÜZEN: Gelecekte Almanya ve Türkiye hangi konularda işbirliğini artırabilir?
  • Murat Metin HAKKI: Almanya önümüzdeki dönemde ülkesindeki Amerikan askeri varlığının ve NATO üyeliğinin getirdiği eziklikten yavaş yavaş sıyrılacak ve daha bağımsız politika izleyecektir. Bunun işaretini de en son ABD’nin bütün engelleme çabalarına ve ambargo tehditlerine rağmen tamamlanan ve Ukrayna’nın Rus gazının Avrupa’ya taşınmasında kilit transit ülke statüsüne darbe indirecek NordStream-2 projesinde de gördük.  
    Almanya, Kayzer Wilhelm döneminden beri Türkiye’yi Ortadoğu ve Kafkaslara erişimde köprü olabilecek bir ülke olarak görmüştür. Bu maksatla Berlin-Bağdat demiryolu gibi projelere destekleyici olmuştur. 1940’larda ise Türkiye’nin işbirliği olmadığı cihetle, Almanya’nın Azerbaycan ve İran’a erişim olanağı olmadı. Raşit Ali Geylani’nin Irak’taki darbesi de başarısızlığa uğradı. Ortadoğu’da savaşın dengeleri değişti.
    21.yy oyun kuralları ışığında Türkiye Almanya’nın bu kez ‘’yumuşak gücü’’ için Ortadoğu ve Kafkaslarda köprü işlevi görebilir. Böyle bir durumda elbette ki A.B. Kıbrıslı Türkler ilişkilerinde ve Kıbrıs sorunu bağlamında da Türk tarafı lehine önemli kazanımlar olur. 
     
  • YENİDÜZEN: Macron ve Erdoğan’ın aralarında şahsi gerginlik olduğu malum. Hükümetler ve kişiler arasındaki bu doku uyuşmazlığı Fransa ile ilişkilerin iyileşmesine engel teşkil eder mi?
  • Murat Metin HAKKI: Fransa küçük ortak olarak da olsa kıta siyasetinde önemli yer tutmaya devam edecektir. Bu yüzden onunla ilişkiler de ciddi bir konudur. Fransa son yüzyılda en az iki kez Türkiye’ye büyük yardımı dokunan bir ülkedir. İlk olarak, az evvel söylediğim gibi Kurtuluş Savaşı’nı aktif olarak destekleyen ikinci önemli devlettir. 1939’da da Türkiye ile Avrupa ve bölgenin güvenliğine dair önemli bir ittifak antlaşması imzalamış, bunun sonunda da Hatay Suriye’den ayrılıp Türkiye’ye katılmıştır. Jeo-stratejik dengelerdeki hızlı değişimler ve artırılacak ticari işbirlikleri zamanla Fransa’nın da yüzünü Türkiye’ye dönmesini sağlayabilir. Fransız petrol şirketleriyle Türkiye, Kafkaslar ve Türkiye’nin aktif olduğu Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde ortak projeler geliştirilebilir. Savunma alanında önemli işbirliği ortamı yaratılabilir. Ticaret ve siyaset yoluyla bu tür eksen değişimleri için yeterli emsaller vardır.

 “Amerika’nın anahtarı İsrail, İsrail’in anahtarı doğal gaz ve İran’dır”

  • YENİDÜZEN: Amerika Birleşik Devletleri bağlamında Biden yönetiminin Rum yanlısı ve Türkiye aleyhtarı olduğuna dair bir algı var. Biden Türkiye için Kıbrıs’ta yardımcı olabilecek bir açılım getirebilir mi?
  • Murat Metin HAKKI: Bu algı doğru bir algıdır. Neticede, Biden yaklaşık 40 küsur sene boyunca Yunan kökenli seçmenin yoğun olarak yaşadığı Delaware eyaletinden senatör seçilerek siyaset yaptı. Ancak, ondan önceki Obama ve Trump yönetimleri de Türk dostu siyaset gütmediler. Amerika ile olan sıkıntı daha derin bir yerlerde. En güçlü lobi olan Yahudi lobisinin kaybedilmesinde. Kongre ve Pentagon’da en iyi müttefikini kaybeden Türkiye’nin Amerikan karar mekanizmalarındaki ağırlığını da kaybetmesinde.
     
  • YENİDÜZEN: Musevi kökenli kişiler Amerikan siyasetinde çok etkin
  • Murat Metin HAKKI: Evet. Milyonlarca Yahudi 20.yy ve öncesinde Amerika’ya göç etti. Zamanla ekonomi ve siyasette kilit noktalara konumlandılar. İlaveten, nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturan ve ‘’köktendinci Hristiyan’’ olarak tanımlayabileceğimiz Evanjelikler de sıkı İsrail destekçisi. 
     
  • YENİDÜZEN: Türkiye İsrail ayrışmasının en büyük sebebi Filistin sorunu mu?
  • Murat Metin HAKKI: Görünüşte evet. İlk bakışta olay ideolojik gibi görünüyor. Ama daha derin ayrılıklar var.
     
  • YENİDÜZEN: Yani İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşmüyor mu?
  • Murat Metin HAKKI: Doğrudur. İsrail’in megali idea’sı Nil ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeyi kontrol etmektir. Bayraklarındaki iki mavi çizgi bu iki nehri temsil ediyor. Allah’ın ataları İbrahim Peygamber ile bir akit yaptığına ve eskiden Kenan Diyarı olarak bilinen bu bölgenin kendilerine vaat edildiğine inanıyorlar. Günümüzde bu alanda 120 milyondan fazla insan yaşıyor. Bu alanda fiziki kontrolü sağlamaları mümkün değil. O yüzden bu alandaki devletleri parçalayarak çıkacak küçük devletçikleri kendilerine uydu yapmak ve böylece bölgeyi idare etmek istiyorlar. Bölgede en fazla Irak’tan çekiniyorlardı. 2,600 sene önce Babil Kralı Nabukanezar Kudüs’ü yakıp yıkmış ve Yahudileri sürgüne yollamıştı. Bu hala unutulmayan bir travmadır.
     
  • YENİDÜZEN: Peki, anlattıklarınıza bakılırsa bir barışma nasıl gerçekleşebilir?
  • Murat Metin HAKKI: Uzun vadede Türkiye ve İsrail’in çıkarları örtüşmüyor. Evet. Fakat Türkiye’nin güçlenen askeriyesi ve Ortadoğu’daki İran heyulası bölme planlarına engel. Üstelik artık en fazla İran’dan korkuluyor. Bahreyn, Irak, Suriye ve Lübnan’da artan nüfuzuyla İran, bölgede Şii hilali oluşturmaya ve Suudi Arabistan ve BAE’ni istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.  2,000 sene sonra Pers İmparatorluğu Akdeniz’e ulaştı. Yakın tarihte İran’ın Dicle’nin batısına geçmesine bir tek Osmanlı engel oldu. Molla rejimi orada durdukça, Türkiye ile stratejik ortaklık ve Türkiye’nin yumuşak gücü İsrail için önemlidir.  İlaveten, İsrail gazının Avrupa’ya pazarlanmasında ve su ihtiyacının giderilmesinde de Türkiye kilit. O yüzden ideolojik söylemler ve Filistin bir tarafa bırakılarak kısa ve orta vadede İsrail ile barışılabilir. Bunun Amerikan dış politikasına da çok olumlu etkileri olur.  

“Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek”

 “Maraş açılımı ve iki devlet söylemini Rum iç siyasetini karıştırıp Anastasiades’i kaçıp gittiği Crans Montana noktasına geri getirmek için uygulanan bir taktik olarak görüyorum”

 

  • YENİDÜZEN: Kıbrıs konusu ile ilgili olarak iki devletli çözüm önerisinin gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz?
  • Murat Metin HAKKI: Bu çözüm çoğu kişi için ideal bir çözümdür. Ancak uygulanması mümkün değil. Dünya Kıbrıs’ın bir Yunan adası olmasını istemiyor. Çünkü böyle bir durumda Ortodoks dayanışması çerçevesinde ada Rusya’ya kayabilir. Öte yandan adanın bölünüp Türkiye’nin Lozan sınırı dışına taşması da istenmiyor. O yüzden Enosis ve Taksimi yasaklayan çerçevenin dışına çıkılması realist değil. Artı, adanın bölünmesi ilerde Irak ve Suriye’nin de bölünmesine emsal olabilir. Ki bu da Türkiye’nin işine gelmez. Son olarak, kuzeyde ayrı devlet olursak biz Türkler Larnaka-İsrail ve Limasol-Mısır arasındaki kaynaklardan nasıl pay talep edebiliriz?  Ben Maraş açılımı ve iki devlet söylemini Rum iç siyasetini karıştırıp Anastasiades’i kaçıp gittiği Crans Montana noktasına geri getirmek için uygulanan bir taktik olarak görüyorum. 

“Kıbrıs Türk Devleti, KTFD Sistemine geri dönüş ise bu doğru bir adımdır”
 

  • YENİDÜZEN: Son günlerde KKTC’nin adının Kıbrıs Türk Devleti olması ve anayasa değişikliği konuşuluyor. Bununla ilgili görüşleriniz nelerdir?
  • Murat Metin HAKKI: Konuya uluslararası hukuk açısından bakacak olursak, 30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu’nda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüzel kişiliğinin devam ettiği teyit edildi. 5. Maddede ‘’cumhuriyet içinde iki otonom yönetim olduğu’’ vurgulandı. Burada Yunanistan adına Mavros, Callaghan ve Turan Güneş’in de imzası var. Yani dendi ki Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı var. Altında iki ayrı oda var. Ancak ortak bir hükümet yok. Harekât sonrasında bunun doğrultusunda otonom yönetim ilan edildi. 1975’te Amerikan ambargolarına tepki olarak önce KTFD ilan edildi. 1983’te ise Kıbrıs ve Türkiye iç siyasetindeki gelişmeler ışığında KKTC ilan edildi.  Kabul edilen çerçevelerin dışına çıkıldı. Arkasına aleyhe olan BM kararları, ABAD kararı ve AİHM kararları geldi.
    Bunlar ışığında, özellikle Kıbrıs AB üyesi iken, KKTC’nin tanınması mümkün değil. Ama Rumların inatçılığı devam ederken Türk tarafının uluslararası statüsünün de yükseltilmesi gerekir ki çözüme ikna olsunlar. KTD yoluyla KKTC’ni hedef alan kararlar bypass edilebilir. KTD, içeride ‘’ikinci cumhuriyet’’, dışarıda ‘’KTFD sistemine geri dönüş’’ olarak takdim edilebilir. KTD, 1963’ten beri ortak meşru bir hükümetin yokluğunda ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzeydeki devamı’’ olarak yansıtılabilir. Bu yaklaşım dünyada kabul görürse Kuzey Kıbrıs yeni bir Tayvan örneği olabilir.
    Ancak bu tür bir adımın anlam ifade edebilmesi, karşılık bulabilmesi için Türk tarafının dünya ile olan ilişkileri düzelmeli. Konuştuğumuz gibi, Almanya, Fransa ve İsrail ile olan münasebetler çok iyi bir noktaya gelmeli ve stratejik ortaklık boyutu kazanmalı. İsrail üzerinden ABD ile barışılmalı. Diplomatik altyapısı hazırlanmadan atılan bir adım uluslararası camia tarafından anlaşılmayıp reddedilebilir.

 

 

yd-destek-gorseli-2-205.jpg

Bu haber toplam 5162 defa okunmuştur
Etiketler : ,