1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Maraş’tan balıkçı Yorgoz’un oğlu Niki Yeorgiu’nun stadyumları dolduran öyküsü...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Maraş’tan balıkçı Yorgoz’un oğlu Niki Yeorgiu’nun stadyumları dolduran öyküsü...”

A+A-

KIBRIS’TAN HATIRALAR...

mm-158.jpg

Mihalakis Çapparillas

(Niki Yeorgiu’nun anısına... 3 Aralık 1924-1 Aralık 2003)...

Maraş (Mağusa). 3 Aralık 1924. Balıkçı Yorgoz, yakaladığı çok sayıda balığı toparlamıştı... Bunları satarak ilk çocuğuna giysiler alacaktı... Sevgili eşi Dkiamandu, ilk çocuklarını bekliyordu... Balıkçı Yorgoz, diğer balıkçılarla birlikte oturmuş, onlara bunu anlatıyordu...

Çok geçmeden komşularının küçük oğlu koşturarak gelmişti... “Yorgo Dayı... Çabuk olasın! Dkiamandu Teyze’nin karnı ağrıyor... Bayan Lefki geldi zaten...”

Beş dakikada evdeydi Yorgoz... Kapıyı girer girmez, bebeğin çığlığını duymuştu... Kapının içinde ne yapacağını bilemez vaziyette dikiliyordu...

Kısa süre sonra Bayan Lefki kucağında çarşafa sarılmış biçimde taşımakta olduğu bebeği taşıyarak yatak odasından dışarıya çıktı...

“Oğluna uzun ömürler dilerim” diyerek bebeği ona uzatmıştı...

Yorgos, yeni doğmuş bebeği kollarına alarak havaya kaldırdı...

“Dünyaya hoşgeldin oğlum” dedi, “Kibar ol, güçlü ol, adil ol...”

Ve bebeğin burun deliklerine doğru nefesini üfledi... Sonra da gidip eşi Dkiamandu’yu alnından öptü... Bebeği ona uzattı...

“Oğlumuz için sana çok teşekkür ederim... Ona Nikolas adını verelim... Tanrı onu korusun!” dedi.

Eşi ise, “Sen nasıl istersen Yorgocuğum” diye yanıt verdi... “Oğlan olmasına sevindim... Böylece sana işlerinden yardım edebilir...”

Küçük Nikolas büyüyordu... Yürümeyi ve yüzmeyi, balıkçıların sahilinde alışmıştı... Tekneler ve ağlar arasında koşuşturuyordu, ağlar sahile yayılmıştı... Mastro Yorgoz ise onu hemen her gün sahile götürüyordu...

Nikolas altı yaşlarındayken, balıkçıların ağlarının toparlanmasına yardım ediyordu. Balığa çıktıktan sonra ve kahvaltısını ettikten sonra küçük Nikolas, yalınayak kumlarda koşturuyordu...

Yorgoz, oğlunun tee Glossa’ya kadar koşturmasını seyrediyordu... Başlangıçta 15-20 dakikada gidip dönüyordu... Balıkçılardan fazla uzaklaşmak istemiyordu. Ancak her gün daha uzağa, daha uzağa doğru koşuyordu. Ve daha hızlı koşuyordu... Gücünü, dayanıklılığını deniyor, ciğerlerini ve bedenini güçlendiriyordu...

İlkokulda hiç kimseler onu geçemiyordu koşuda... Okul avlusunda koşuyordu... Akşamları ise, futbol sahasında Cimnasiyo’nun sporcuları ile Anorthosis futbolcularını seyrediyordu... Çünkü evleri, stadyumun arkasındaydı... Çoğunlukla yolu geçiyor ve stadyumda yalınayak koşturuyordu... Stadyumun hıncahınç insanlarla dolu olduğunu, kendisinin birinci geldiğini, herkesin ayağa kalkarak onu alkışladığını hayal ediyordu...

İlkokuldan sonra çok iyi bir öğrenci olduğu halde Cimnasiyum’a gidebilecek ekonomik gücü yoktu. Ailenin çok sayıda çocuğu vardı ve tüm bu çocukların yedirilip giydirilmesi gerekiyordu. Babasının yardımcısı olmuştu Nikolas. Sabahları hala kumlarda koşmayı sürdürüyordu... Şimdi artık Ay Memnon’da koşuyordu...

Daha sonra bir akrabasının yanında dülger olarak iş bulmuştu... Akşamları stadyumda koşmayı sürdürüyordu...

İşte orada antrenörler onu görmüşler ve Kulüb’ün üniformasını giyip koşmasını önermişlerdi. O günlerde Andonis’le tanışarak onunla ahbap olmuştu. Andonis de bir sporcuydu, bir atletti.

Nikolas 110 metre koşuyordu, 200, 400 ve 800 metre koşuyordu. Andonis ise 1,500 metre, 3 bin, 5 bin ve 10 bin metre koşuyordu. Birbirlerine yardım ediyorlardı... Birisi dayanıklılık dersi verirken, öteki de hız dersi veriyordu. Nikolas giderek hep daha iyi oluyordu...

Daha sonra küçük kardeşleri Zelos, Kiriakos ve Kostakis de onlarla birlikte koşmaya başlamıştı. Zor bir yıldı... Borçlanıp harçlanıp bu kardeşçikler beyaz renkli koşu ayakkabıları satın alıyordu ki atletik yarışmalara katılabilsinler...

1948 yılında G.S.E. Stadyumu ve diğer jimnastik kulüpleri, atletlerden “net biçimde milliyetçi olduklarını” deklare etmelerini talep etmekteydi. Nikolas bunu saldırgan ve adil olmayan bir şey olarak gördü. Politikanın spora karıştırılmaması gerektiğine inanıyordu. Nikolas, diğer müttefikleriyle birlikte, herhangi bir açıklama imzalamayı reddetmişti. Böylece G.S.E. Stadyumu’ndan kovulmuştu... Aynı yıl, başka ilerici Maraşlılar’la birlikte Nea Salamina Spor Kulübü’nü oluşturmuşlardı... Nikolas, Nea Salamina Spor Kulübü Konseyi’nin üyesiydi... Ve spor müsabakalarına da Salamina’nın renkleriyle katılmaktaydı...

1949 yılında sporcu arkadaşı Andonis’le birlikte Budapeşte’deki Dünya Gençlik Festivali’ne davet edildiler ve bu festivale katıldılar... Bu festivalde farklı ülkelerden sporcularla tanıştılar... Emil Zatopek’le dost oldular... Bundan sonra iki genç adam Prag’a gittiler... O günlerin Çekoslovakya hükümetinin daveti ve Zatopek’in yardımlarıyla, Prag Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü’ne kabul edildiler...

Nikolas işe Cimnasiyum derlseriyle başlamıştı. Bunları bitirince de Üniversite’ye geçti... Antremanlarını sürdürüyordu ve bir yarışmada, 400 metrede Kıbrıs rekorunu kırdı... Ne yazık ki özellikle politik nedenlerden ötürü bu rekoru kabul edilmeyecekti... Bir adaletsizlik daha çıkmıştı önüne. Ama vazgeçmedi...

1959 yılında Beden Eğitimi öğretmenliği diplomasıyla, pek çok bilgi, deneyim ve büyük bir moralle Kıbrıs’a döndü... Derhal Nea Salamina futbol kulübünün birinci ve ikinci takımlarının antremanlığına başladı... Bu, kalbindeki takımdı... Gerek Salamina futbolcularını, gerekse sporcularını organize edip eğitmeye girişti. Bir atlet olarak kendisi de katılıyordu yarışmalara... Sabahtan akşama kadar futbol sahasındaydı... Yetenekleri bulup çıkarıyor, onların ilerlemesine ve şampiyon olmalarına yardım ediyordu... İster futbolcu olsunlar, isterlerse de sporcu olsunlar, onlara yardım ediyordu... Özellikle de yoksul mahallelerden çocuklara yardım etmeyi seviyordu. Çünkü hiçbir zaman kendisinin nereden geldiğini ve çocukluk yaşamı boyunca karşı karşıya kaldığı zorlukları unutmamıştı. Fakirliğin, adaletsizliğin ve sporda tutkunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu...

1961 yılında yeni oluşturulmuş Kıbrıs hükümeti, pek çok yeni öğretmen tayin etmekteydi... Nikolas’tan da Nea Salamina ile her tür ilişkisini kesmesini istemişlerdi. Zor zamanlardı ve alacağı maaş çok gerekliydi. Nikolas’ın eşi Flora hamileydi... Eşiyle, kardeşleriyle, arkadaşlarıyla bu durumu tartıştı... Herkes ona, kendisine önerilen bu görevi kabul etmesini söylüyordu. Çünkü bir öğretmen olarak gençlere ve spora çok şey katabilirdi...

Büyük bir hüzünle Nea Salamina takımının antrenörlüğünden istifa etti. Bir noktada bu durumun değişeceğine inanıyordu... Hatta kulübe tavsiyelerde de bulunabilirdi...

Böylece kendi şehrinin Cimnasiyumu’nda cimnastik öğretmeni olarak yeni bir kariyere giriyordu... Yeni fikirleri vardı ve bunları gerçekleştirmek istiyordu... Cimnastiği daha çekici ve daha etkili kılmak istiyordu. Ekstradan çok çalışıyordu. O bir eylem adamıydı, hareket adamıydı, ofiste oturup kalacak birisi değildi... Deneyimli gözü ve tutkusu kendisine yeni yetenekler bulup onları geliştirmeyi, şampiyon haline getirmeyi ve ayrıca Beden Eğitimi öğrenimi görmelerini de sağlıyordu... Onlar da böylece öğretmen ve antrenör oluyorlardı...

1964 yılında İkinci Maraş Cimnasiyum’u öğrencileri, eski Kızlar Cimnasiyumu’na taşınmıştı, burası çok daha genişti ve daha büyük bir avlusu vardı bu okulun...

Eylül ayında bir sabah, öğrenciler büyük bir sürprizle karşılaşmışlardı – arkadaşları siyah cimnastik pantolunu ve beyaz tişörtler giymişler, cimnastik barlarına tırmanmışlar, havadaki çemberlerden sallanıyorlardı, hayatlarında ilk kez böyle bir şey görüyorlardı. Bu, öğretmenleri Nikolas’ın fikriydi... Simos’a gitmişti, dizaynlarını vermiş, özel olarak bu cimnastik çemberleri ve barlarını ona yaptırtmıştı... Deri kaplamaları da sipariş etmişti... Tüm bunların dizayn edilmesi ve yapılırken başında durulması, onun sorumluluğundaydı... Herşey hazır olunca, öğrencileriyle birlikte giderek bunları alıp okula taşımıştı... Yılsonu müsamereleri için derhal antremanlara başlamışlardı... O günden sonra da Maraş İkinci Cimnasiyumu beden eğitimi organizasyonunun okul gösterileri geçerli olacaktı... Burada, ünlü bir de voleybol timi yetiştirecekti...

Ne yazık ki Maraş’ın yok edilmesi ve Maraş’a ihanet yaşanacaktı... Nikolas ve ailesi de Leymosun’a göç etmek zorunda kalacaktı. Fakat Nikolas elleri bağlı torumayacaktı. Nea Salamina Konseyi’nin başka üyeleriyle birlikte kendilerini yeniden aktive etmeyi kararlaştırmışlardı. Genç Salaminalılar için Larnaka’da, Leymosun’da ve Mağusa’nın Özgür Bölgesi’nde antreman merkezleri oluşturma görevini Nikolas üstlenmişti. Voleybol takımını da tekrardan 1975’te oluşturacaktı. Daha sonra Leymosun’da bir de kadın voleybol timi oluşturulacaktı... Böylece yüzlerce genç insana bu alanda fırsat yaratılıyordu... Ayrıca geleneksel köklerini unutmamaya da yardımcı olacaktı bu... Her zamanki gibi Nikolas bilgisini tüm alanlarda ücretsiz biçimde paylaşıyordu... Gençlerin spora girmeleri ve böylece yozlaşmamaları, yok olmamaları için uğraş veriyordu. Adı, öğrencilerinin pek çok başarısıyla bağlantılıydı – hem atletlere, hem de farklı spor bölümlerine hizmet veriyordu... Birkaç kez bir insan, bir öğretmen, bir antrenör ve bir taraftar olarak cezalandırıldığını gördü... Pek çok kereler takımının katledilişine tanık oldu. Ancak hiç kimseye hiçbir zaman adaletsiz biçimde davranmadı. Öğrencilerini ve atletlerini seviyordu. Düşmanlarına da saygı duyuyordu. Herkese ve herşeye doğru biçimde davranıyordu. Sürekli olarak topluma birşeyler vermeyi görev addetmişti... Özellikle de yoksullara ve adaletsizliğe uğramış olanlara... Boş oturamıyordu... İçinde sonsuz bir enerji vardı... Birşeyler sunmak, onun karakterinde vardı...

Emekli olduktan sonra, Nea Salamina’nın küçük takımlarının antrenörlüğünü üstlendi. Futbolda yetenekli pek çok kişi, topun gizemlerini ondan öğrendiler... Onlara yalınızca iyi birer futbolcu olmayı öğretmiyordu, iyi birer insan olmayı da öğretmeye çalışıyordu...

Devlet onu Kıbrıs Spor Örgütü Yönetim Kurulu’na atayaak onore etti. Kıbrıs Spor Yazarları Derneği de, 1978 yılında onu spora katkıları nedeniyle onore etti. Nea Salamina Kulübü ise, Larnaka’daki Maraş Stadyumu’nun resmi binasına onun adını verdi. Pek çok belediye, sendika ve diğer sivil toplum örgütü de onu onore etti. Ancak en önemlisi Nikolas’ın Kıbrıs sporuna sevgisi ve katksıyla bir sembol haline gelmiş olmasıydı... Pek çok çocuk ondan yararlandı... Bu yüzden o çocukların kalplerinde yer etti. İnsanlar onu sevgiyle ve şükranla anıyor...

Ne yazık ki 1 Aralık 2003 tarihinde, 79’uncu doğum gününden iki gün önce Frenaros’ta geçirdiği bir trafik kazasında hayatını yitirdi...

NOT: Çekoslovakya’dan Kıbrıs’a döndükten sonra, adını Nikis Yeorgiu olarak yemin ederek almıştı. Herkes onu böyle biliyor... Çoğu insan onu NİKİ olarak biliyor...

NOT2: Sevgili Sevgül, Mağusa limanı yanında bulunan ve şimdilerde “Dr. Küçük Stadyumu” olarak adlandırılan futbol stadyumu, Niki’nin ortaya koyduğu düşüncelerden birisiydi ve pek çok solcu, ilerici Mağusalı/Maraşlı işçiye hizmet verdi... 1959’da Çekoslovakya’dan Kıbrıs’a döndüğünde, tüm zamanını burada geçiriyordu... Mağusa Lisesi’nde çocukların hem öğretmeni, hem de antrenörüydü... 1963-64 yıllarına kadar, sınıflarından 2-3 tanesi, bu stadyumun tribünlerinin altındaydı...

s3-143.jpg

 

s1-323.jpg

s2-284.jpg

(Mihalakis Çapparillas’ın 28 Kasım 2021 tarihinde ALITHIA gazetesinde çıkan makalesini, kendi yardımları ve izniyle İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1510 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar