Maraş’tan kaçmaya çalışırken öldürülmüşlerdi… (2)
1974’te Maraş’ta Omega Oteli’nin sahibi “kayıp” Maria ile Panayotis Hacıprodromu, onlardan geride kalanların bulunmasını beklerken vefat eden biricik oğluları Hristakis Hacıprodromu’nun yanına defnedildiler…
2017 yılında Mağusa’da (Derinya-Maraş’ın “açık” bölgesi) Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda iki diğer “kayıp” Kıbrıslırum’la birlikte aynı yerde gömülü olarak bulunan Maria ile Panayotis Hacıprodromu’dan geride kalanlar, geçtiğimiz Cumartesi günü (29 Ocak 2022) Lefkoşa’da Ayios Konstantinu ve Eleni Mezarlığı’nda toprağa verildi… Maria ve Panayotis Hacıprodromu’nun tek bir oğluları vardı: Hristakis Hacıprodromu… O da Maraş’tan “kayıp” annesi ve babasından geride kalanların bulunmasını beklerken, 2013 yılında vefat etmişti… Kısacası, annesi ve babasının kalıntılarının bulunduğunu göremeden bu dünyadan göçüp gitmişti… Hristakis Hacıprodromu’yla, bir Kıbrıslıtürk okurumuzun yardımları aracılığıyla tanışmıştık ve kendisiyle geniş bir röportaj yapmıştık. Bu röportajımız tam 11 sene önce bu sayfalarda Nisan 2011’de yayımlanmıştı…
Rahmetlik Hristakis Hacıprodromu’yla yaptığımız ve bu sayfalarda Nisan 2011’de yayımlanan röportajımızı bir kez daha sayfalarımızda yayımlayarak bu “kayıp” ailesini anmak istiyoruz… Aileden hayatta olanların acılarını paylaşıyoruz…
Röportajımız devamla şöyleydi:
SORU: Zeka Bey’i de tanır mıydınız?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Hakim Zeka Bey’i tanıyordum evet ama sosyal olarak değil... Ülfet Emin’le daha yakındık... 1961 yılında Omorfo’dan ayrılmaya çalıştığım zaman, “Olmaz” dediler, “Orası geniş bir bölge ve yeni atanmış bir hakim gönderemeyiz oraya... Beklemen lazım” falan dediler. Ben de istifa ettim, “Makamınız size kalsın, ben evime dönüyorum” dedim.
Tekrar avukatlık yapmaya başladım...
SORU: Eviniz Mağusa’daydı da siz Omorfo’ya gidip geliyor muydunuz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Hayır, o dönem Omorfo’ya taşınmıştım. Üç seneden fazla Omorfo’da kalmak benim için çok zordu. Çünkü çok kırsal bir bölgeydi, evet güzeldi ama kırsal bir yerdi... 1961’den itibaren tekrar Maraş’ta avukatlığa başlamıştım.
SORU: İlişkiler nasıldı? Bir Mağusa surlariçi vardı, bir de Maraş vardı. Sanırım 1958ler’e kadar, Mağusa surlariçinde Kıbrıslırumlar vardı...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Sanırım o tarihlerde ayrılmışlardı surlariçinden... Çünkü hiç kuşkusuz, gerginlik vardı...
SORU: İlişkiler nasıldı? Herhalde Kıbrıslıtürkler, Maraş’ta çalışmaya geliyordu... Sizin ilişkileriniz oluyor muydu Kıbrıslıtürkler’le yoksa onları hiç görmez miydiniz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Hayır, hayır, iyi ilişkilerim vardı Kıbrıslıtürkler’le... Ancak şu anda hatırlamadığım birşeyler olmuştu ve bazı Kıbrıslıtürkler işyerlerinden “kayıp” olmuştu...
SORU: Bu, 11 Mayıs 1964’te olmuştu. Mağusa bölgesinde meydana gelen en dramatik şey, polis komutanı Pantelitis’in oğlu ile Yunan subay Kapotas’ın öldürülmesi olmuştu surlariçinde o tarihte...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: O günden sonra pek çok Kıbrıslıtürk’ü toplamışlardı... Aslında o güne kadar ben kişi olarak iki toplum arasında aşırı bir gerginliğe tanık olmamıştım...
SORU: 11 Mayıs ve onu izleyen günlerde, Mağusa bölgesinden pek çok Kıbrıslıtürk “kayıp” edilmişti. Bunların bir kısmının nerelere gömülü olduğunu bulduk... Mesela Barclays Bankası’nda çalışan Ertuğrul Veli vardı, bankadaki işinden alınıp “kayıp” edilmişti. Belki de tanırdınız onu... Sonra yapılan kazılarda Paralimni-Prodaras yöresinde başka Kıbrıslıtürkler’le birlikte bir kuyuda bulundu, ailesine iade edildi ondan geride kalanlar ve toprağa verildi.
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Evet, Ertuğrul Veli’yi tanıyordum ben – çok iyi bir insandı... Sözünü ettiğiniz 11 Mayıs 1964’teki bu olay, ne yazık ki çok büyük bir gerginlik yaratmıştı... Ve talihsiz, üzücü olaylar meydana geldi. Ancak benim hiçbir zaman Kıbrıslıtürkler’le hiçbir sorunum olmadı. Hatta 1964’ten sonra ben pek çok Kıbrıslıtürk köyüne, hiçbir sorun çıkmaksızın giderdim... Benim bir antika koleksiyonum vardı, bu antika koleksiyonları arasında en iyilerinden birisiydi. Şu anda St. Barnabas’ta bulunuyor bu antika koleksiyonumun bir bölümü. St. Barnabas Müzesi’nde şu anda sergilenmekte olan antikaların yüzde 95’i benim antika koleksiyonumdan parçalardır. Bazı parçalar da kuzeydeki depolarda tutuluyor.
SORU: Kıbrıslıtürkler’in yaşadığı köylere, antika satın almaya gidiyordunuz yani...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Evet... Hiçbir sorun yaşamazdım. Bir de arkadaşım vardı, Kıbrıslıtürk arkadaşım, onu tanıyorsun. Birlikte Mağusa surlariçine de giderdik bu Kıbrıslıtürk arkadaşımla, hiçbir sorun çıkmazdı...
SORU: Sanırım 1963-64 çatışmaları ardından, 1968’de nihayet Kıbrıslılar’ın rahat nefes alacağı küçük bir aralık olmuştu, rahat nefes alabilecekleri bir alan açılmıştı kendilerine...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Evet, Maraş 1968’den sonra çok hızlı gelişmeye başlamıştı çünkü rahat nefes alınabilecek bir atmosfer yaratılmıştı nihayet... 1969’da ben de deniz sahilinde bir otel inşa etmeye başlamıştım, Omega Otel Apartmanları olarak biliniyordu bu otel... Alt katta kafeterya ve dükkanlar vardı, üstte de dokuz katlı bir apartmandı bu...
SORU: O günlerde hükümet bu tür turistik yatırımlara teşvik falan veriyor muydu? Yoksa herkes kendi başının çaresine mi bakıyordu?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Mağusa’da hiç kimse hükümete başvurmamıştı sanırım, herkes kendi adına yapıyordu turizm yatırımını, herhangi bir teşvik almaksızın. En azından ben kendi başıma yaptım bu oteli... 1972’ye geldiğimizde talep o kadar çoktu ki, yüzde 120’ye ulaşıyordu talep... 1 Mart ile 15 Kasım arasında otelimize talep yüzde 120’ydi... Kış aylarında da otelimize talep yüzde 30-40 civarındaydı. Yazdaki talep, kıştaki masraflarımızı karşılayabiliyordu. Böylece aynı bölgede ikinci bir otel inşaatına başlamıştık...
Turistlerimiz daha çok İngiltere, İsveç ve Almanya’dandı... O günlerde Fransız turist pek yoktu. Ağırlıkla Alman ve İsveçli turistlerdi... Yeni bir otel inşaatına başlamıştık, 20 apartman dairesinden oluşacaktı bu... Yine alt katta dükkanlar vardı... 1974 sonunda bu ikinci otel apartmanların tamamlanmasını öngörmekteydik. Takvimleme buydu – hatta bu yeni yapılmakta olan binadaki apartman daireleri için kontratlar bile imzalamış bulunuyorduk, 1 Mart 1975 için...
SORU: Darbe sırasında Maraş’ta neler olmuştu? Neler hatırlıyorsunuz? Darbeyi bekliyor muydunuz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Hayır, darbeyi beklemiyordum. Ben eşim ve çocuklarımla İngiltere’ye tatile gittiğim zaman tarih 7 Temmuz 1974’tü ve görünürde bir şey yoktu – belki alttan alta birşeyler vardı ama ben bilmiyordum bunu. Evet, alttan alta birşeyler kaynıyordu ama ben bunu bilmiyordum. Eğer dikkat çekecek bir şey olmuş olsaydı dahi, hiçbir zaman Maraş’ın herhangi bir biçimde tehlikeye gireceğini düşünemiyorduk bile. Maraş’ta Kıbrıslıtürkler yoktu ki tehlikeye girsindi Maraş... Belki birkaç tane Kıbrıslıtürk vardı yalnızca Maraş’ta yaşayan... Gerginlik de yoktu kentte...
SORU: Yani şunu mu demek istiyorsunuz: Maraş’ta EOKA-B ile AKEL’ciler ya da Makariosçular arasında gerginlik yok muydu?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Maraş’ın dışında evet, gerginlik vardı aralarında ama Maraş’ın içinde değil... Aysergi’de (Yeni Boğaziçi) mesela, Makarios’u öldürmeye kalkışmışlardı... Ancak Maraş’ın içerisinde gerginlik yoktu...
SORU: Neden sizce?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Maraş’ta insanlar kesinlikle çok daha ilerici düşüncedeydiler, gerek iş yaşamında, gerek gerçek yaşamda... Kendi işlerine ve kendi kişisel ve aile yaşamlarına daha sıkı sıkıya bağlıydılar. Elbette insanlar EOKA-B’ciler gibi düşünmüyordu, farklılıkları vardı. Ancak Maraş kentinin içinde fazla bir gerginlik yoktu.
SORU: Tatilden ne zaman döndünüz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Çok uzun bir tatil olmuştu bizimkisi... Londra’ya 7 Temmuz 1974’te gitmiştim. Sonra annemle babamın Maraş’ın hemen dışında öldürülmüş olduğu haberini almıştım.
SORU: Anneniz Maria ile babanız Panayotis Hacıprodromu ne yapıyordu? Kaçmaya mı çalışıyorlardı?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Ben Kıbrıs’ta değilim ama anladığım ve bildiğim kadarıyla herkes Maraş’tan ayrıldığı halde, onlar kalmıştı. 16 ya da 17 Ağustos 1974’te sokağa çıkmışlardı, belki neler olup bittiğine bakmak istemişlerdi, bilemiyorum. Omega Oteli’nin hemen dışında sokaktaydılar. Annemle babam Omega Otel-apartmanlarımızda kalıyorlardı – burada kalmaları büyük kolaylıktı çünkü çeşitli hizmetlerden yararlanabiliyorlardı otelde. Herşey emirlerine amadeydi otelde...
Sokaktayken Maraş’tan kaçmaya çalışan bazı Kıbrıslırum askerlerle karşılaştılar. İki motosiklet üzerinde dört Kıbrıslırum askerdi bunlar. Askerler annemle babama “Burada ne yapıyorsunuz? Bütün şehir boşaldı... Türkler Maraş’a giriyor” demişler... Bunun üzerine annemle babam da Maraş’tan ayrılmaya karar vermişler. Yanlarına herhangi bir giysi veya başka bir şey almaksızın oradan ayrılmaya karar vermişler. Meğer ki ellerinde ufak tefek bir şey olsundu... Bilemiyorum orasını...
İki Kıbrıslırum asker, motosikletle oradan ayrılırken, iki Kıbrıslırum asker de oteldeki arabalardan birisine binmişler, annemle babamla birlikte.
SORU: Bu araba babanıza mı aitti?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Aslında şirketimiz adına kayıtlı bir arabaydı bu fakat eşim kullanıyordu normalde bu arabayı. Bir Morris’ti bu, sanırım mavimsi bir kurşuni renkteydi... Oteldeki öteki araç bana aitti, yeni bir BMW idi bu- Nisan 1974’te satın almıştım bu BMW’yi... Annemle babamın bindiği Morris, daha sonra hasara uğrayacaktı, yok edilecekti, bunu da anlatacağım size.
BMW gökmavisi idi, HH60 plakalı bir araçtı – Mağusa’da bir Kıbrıslıtürk kullanıyor bu BMW’yi sanırım – yepizyeni bir BMW idi. Kumaş satan bir Kıbrıslıtürk’tü benim BMW’yi kullanan 1974’ten sonra... Kıbrıslıtürk arkadaşlarım onun adını biliyor... Sanırım yakın geçmişte öldü bu adam.
SORU: Annenizle babanız iki Kıbrıslırum askerle birlikte Morris’e binip Maraş’tan ayrılmaya çalışıyorlardı...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Size anlattıklarım, öteki Kıbrıslırum askerlerin anlattıklarıdır – tanklarla karşılaşmışlar ancak bu tanklar düzenli biçimde ilerlemiyormuş, öylesine dolanıyormuş tanklar yollarda... Motosikletle giden Kıbrıslırum askerler, deniz sahilindeki yolu kullanarak kaçmışlardı. Ancak araçtaki askerler, “Bu tanklar bizim tanklar olmalı” deyip aracı onlara doğru sürmüşler. Tabii tutuklanmışlar ve öldürülmüşler, soğukkanlılıkla öldürülmüşler. Araçtan aşağıya indirilip öldürülmüşler. Tank birlikleri vardı yani Türk askerleri ancak Kıbrıslıtürk askerler de vardı sanırım... Öğrenciler vardı mesela Kıbrıslıtürk askerler arasında, savaş nedeniyle askere çağrılmış...
SORU: Sanırım Aşağı Derinya’da öldürüldüydüler...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Evet, Aşağı Derinya’da (Kato Derinya). Belki aynı gün, belki daha sonra bazı Kıbrıslırum askerler, Morris’i alabileceklerini düşünmüşler Aşağı Derinya’dan. Araca binmişler ve hareket etmişler ancak araca ateş açılınca, arabayı orada bırakıp kaçmışlar.
SORU: Siz ne zaman döndüydünüz adaya?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Ben ancak 1975’in Sonbaharı’nda geriye döndüm. Londra’da kaldık, bir yıldan fazla... Ancak annemle babamın öldürüldüğü haberini, öldürülmelerinden 15 gün kadar sonra almıştım.
SORU: Herhalde Eylül 1974’te falan duymuştunuz bunu...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Evet, o civarlarda... Biliyorsunuz, Kıbrıslırum gazeteci Dimitris Andreu ile film ekibi Aşağı Derinya’ya giderek filmini çekmişti gömüldükleri toplu mezarın. Bu film televizyonda da gösterildi.
SORU: Herkes bu filmden bahsediyor... Birazcık anlatabilir misiniz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Sanırım Dimitris Andreu, annem, babam ve iki Kıbrıslırum askerin öldürülmesinden yaklaşık bir hafta sonra ya da on gün sonra o bölgeye gitmişti. Toplu mezarın yerini bulmuşlar ve toplu mezarı kazmaya, mezarı açmaya ve filme çekmeye başlamışlardı. Bazı askerler onların ne yaptığını görmüş ve onları kovalamıştı. Ondan sonra da dikenli teller çekmişlerdi o bölgeye – artık birisi girip çıkamıyordu toplu mezarın olduğu yere. Artık orası askeri bölgedir. Dikenli tel çekilmeden önce, orası açık bir bölgeydi, girilip çıkılabiliyordu yani, bir engel yoktu. Bu olaydan sonra dikenli tel çekilerek, toplu mezar Türk askeri bölgesinde kalmıştı, Aşağı Derinya’da.
Bu toplu mezarın tam olarak nerede olduğunu gösteren iki şey vardır: Birincisi Dimitris Andreu’nun çektiği filmdir. Bu film RİK’te bulunabilir. Ötekisi de Ayanapa’dan bir şahidin söyledikleridir. Toplu mezar, onun tarlasında bulunuyor. Bu adam biraz uzaktan olup bitenleri görmüştü...
SORU: Evet, gidip tanıştık bu söylediğiniz şahitle Ayanapa’da...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Onun tarlasına gömülmüş annemle babam ve diğerleri, uzaktan izlemiş gömmelerini... Belki de öldürülmelerini de görmüştür. Annemle babam ile yanlarındaki iki Kıbrıslırum askerin öldürülmesinden sonra, bir kamyon gelmiş oraya, kamyonda başka cesetler varmış, onları da annemle babam ve o iki askerle birlikte gömmüşler. O toplu mezarda çok ceset vardır. Yalnızca dört kişi değil, çok daha fazla olmalı. Bu şahidin anlattığına göre, kamyon ceset doluymuş ve şiroyla kazarak hepsini birlikte gömmüşler. Bu şahıs, toplu mezarın yerini tam olarak biliyor.
SORU: Ayanapa’ya gittiğimiz aynı gün, Alkis adlı bir başka Maraşlı Kıbrıslırum ve kızkardeşiyle birlikte Derinya civarına gittik ve uzaktan baktık oraya... Alkis’in kızkardeşinin üç yaşındaki ikiz çocukları, beş yaşındaki bir başka çocuğu ve başka insanlar topluca öldürülmüş, Alkis kaçmayı başarmıştı Aşağı Derinya’dan... 1975’te Londra’dan Kıbrıs’a döndüğünüzde nereye gelmiştiniz?
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Gidebilecek bir yerim yoktu aslında. Leymosun’a gitmek yerine Lefkoşa’da kalmaya başlamıştım. Oğlumun işitmeyle ilgili bir sorunu vardı ve Lefkoşa’da bir arkadaşım vardı, oğluma yardımcı olabilecek bir öğretmendi. Lefkoşa’da kalmamın nedeni buydu... Bizler deniz insanıyız oysa... Ben hep denizde büyüdüm, babam da deniz kenarına ilk evi inşa eden insandı, 1935 yılında. Her zaman deniz kenarında yaşamıştık. Lefkoşa’da kaldım, avukatlığıma devam ettim. 1983 yılında ne yazık ki eşim kanser olup vefat etti. Çok duygusal bir insandı, tüm bunlar onu çok kötü etkilemişti. Göğüs kanserine yakalanmıştı.
SORU: Sanırım Kıbrıslırumlar arasında en büyük travmalardan birisidir Maraş konusu... Maraş’ı kaybetmek yani...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Kaybettiğiniz şeyi yalnızca eviniz ya da mülkünüz olarak düşünmeyiniz. Arkadaşlarınızı kaybediyorsunuz, yaşam biçiminizi kaybediyorsunuz, alışkanlıklarınızı kaybediyorsunuz, herşeyinizi kaybediyorsunuz... Göçmen olmanın en travmatik yanı budur işte – kendi ülkenizde göçmen olmanın...
SORU: Sanırım Leymosun şimdiki gibi değildi – Mağusalı Kıbrıslırumlar’ın girişimleri sayesinde Leymosun gelişebildi ve bugünkü haline gelebildi...
HRİSTAKİS HACIPRODROMU: Leymosun sıradan bir yerdi, Maraşlılar’ın girişimleriyle büyüdü...
Devam edecek