1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Marcus Aurelius’un İşaretleri ve İletişim -3
Marcus Aurelius’un İşaretleri ve İletişim -3

Marcus Aurelius’un İşaretleri ve İletişim -3

Marcus Aurelius’un İşaretleri ve İletişim -3

A+A-

 

İbrahim Beyazoğlu
[email protected]

Önceki yazılarda Stoacılığın beklenmedik sonuçlara, içimizde meçhul bir ülkenin keşfedilmesine ve hayatla karşılıklı olarak etkileşime geçilmesine olanak sağladığına dair örnekler vermişitik.

Öte yandan eğer iletişimin amacı varoluşu sürdürmek, anlam arayışı kadar hayatta kalma çabası olarak okunursa, Aurelius’un değerini anlamamız açısından kendimize farklı bir pencere açmış oluruz.Çünkü Aurelius’un hayatından belli kesitler, yani Stoacı düşüncenin farklı bir iletişim için açtığı olanaklar, bu argümanı destekler niteliktedir. Hayatın karanlık ve dehşet verici yönlerine rağmen hayatta kalma uğraşına ilişkin en çarpıcı nokta ise on iki kitaptan oluşan Düşünceler’in (özellikle ikinci ve üçüncü kitaplar) Cermenler ve Romalılar arasındaki ölümcül gerilimdeki savaş atmosferinde yazılmasıdır.

Sanki hayat devam ediyormuş gibi Tuna nehrinin ötesinde yaşayan bir Cermen Quadi topluluklarının ve Granua’nın, (Bugün Gran, Tuna’nın solunda, Budapeşte yakınlarında bir kolu) III. Kitabın hemen başındaysa Carnuntum’un anılması, bu iki kitabın Aurelius’un Almanya seferleri (171-175) esnasında yazıldıklarını göstermektedir. Belki yanılıyorum, ama Aurelius ondan yapmış olduğum bu alıntıları, savaşın aşırılıklarının akla zarar ortamında, kuzeyin “düşman” topraklarında “düşmanlarla” kuşatılmış ama büyük ihtimalle şartların uygun olduğu ender zamanlarda çekildiği ordugâhında yazmıştı yani. Ustura ucu kadar katlanılamaz bir durumdur. Kendinizi Bu satırları yazan Aurelius’un yerine koymayı deneyin. Bir anlık da olsa kıyameti andıracak savaş anı gelip çattığında Cermenlerden görüntünüzü sakınmazsınız diyebilir misiniz? Hemen yukarıda alıntıladığım kısım, İmparator’un, özellikle 174’te Quadi kavimlerine karşı şiddetli bir saldırıda bulunurken yazdığı ikinci kitaptan. Aklını bedenine, tutuklularnı mantığına üstün tutan, tek iyi içselleştirmesi gerekenin erdem olduğu bilincine varıp yoluna devam eden, en büyük kötüğülüyse kötü alışkanlıklarla bir tutan Aurelius’un hatırasına gelecek kuşaklar minnettarlıkla büyük saygı duydu. Ölümünden bir asır sonra bile ona minnet eden insanlar Aurelius’un imgesini tanrılar panteonu gibi muhafaza ettiler. (Gibbon, 106) Herhalde Marcus Aurelius’un neden bu kadar yüceltildiğini şimdi yeterince açıklıyordur.

Korkuyla henüz kalbimizdeyken savaşabilmekte sanırım bize bütünlük sağlayacak olan gene Stocaclık’tır der Bertrand Russell 1950’deki Edebiyat Nobel Ödülü konuşmasında. Aurelius’un sağlam ve kıpırtısız olmaktan anladığı budur. Yaklaşık 2000 sene önce Marcus Aurelius’un deneyimlediği aksilikler, bizim de başımızdan eksik olmayacaktır. Tam da kusur dolu hayatımızın köşebaşında pusu kurup bekleyen manyak sırıtışlı engeller de eklendiğinde bizimle dalga geçmeye can atan gerçeklik bu fırsatı kaçırmayacak, dalga dalga üzerine geleceklerdir. “Dayanılmaz” olduğundan dem vurduğunda dalgaların bizi alıp götürmesine izin vermeyecek bir yatıştırıcı dalgakıran alegorisinde Aurelius’u anımsaman, şansızlıkların erdemini bulup çıkarmanda önayak olacaktır. Saldırılardan fırsat bulup da kendi içine çekilen Aurelius’un, Vergilius’un Aeneas’ından yola çıkıp yine kişiliğine ve amacına uygun çizgide Roma Stoacılığı’nın imgesi sayılan öğütüne gönderme yapmanın tam zamanıdır:

Dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi sağlam ol: Sağlam, kıpırtısız, çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden. (Aurelius, 67)

Madem ki soru(n)lar ekseninde ihtimaller üzerine sorularımı sorup buraya kadar gelmeye kalkıştım, bari şu son kısımda kendi hesabıma konuşayım. İnsanlığa geniş bir prizma süzgecinden bakıldığında şimdiyi ve geleceği yaşanır kılan aklın güçleri her zamankinden çok törpülenip körelmeye doğru yol alıyor. Saplanıp kalan kezzaplı, en beterinden kıyıcı acılara bağlı olarak yer korkutan boşluk ve eksiklik sezgisinin dil aracılığıyla anlam arayışı patolojisi, kesinlikten yoksun ilişkisi insan ruhuna can çekiştirir. Buzzati’nin gözünde insan acı çekerken acısı tamamıyle kendisinindir, başka kimse bu acının en ufak bir kısmını bile kendi üzerine alamaz; insan acı çekerse başkaları da, sevgileri çok büyük bile olsa bundan acı duymazlar ve işte hayatın yalnızlığına sebep olan budur. İnanç yorulmaya başlıyor ve sabırsızlık artıyor, vuruşları gittikçe yükselen bir saatin sesi gibi duyu[lu]yor. Pek az yazarın Buzzati kadar içini doldurarak tarif ettiği bu cehennem içinde yaşamaya devam eden inatçı acı bizi azınlık pozisyonuna hapsettiği zamansa, yaklaşan en önemsiz tehlikelere bile karşı silahlarının işe yaramayıp etkisiz kaldığını ve kendini yalnız- korumasız hissettiğin zamanlar peşisıra gelecektir. Belki de bugün, sırf benzer sebeplerden Derrida’da acil olanın etikle bir iletişim ve ilişkiye girmesi manidardır. İşte bu hayâl kırıklıklarından dolayı olur da kurtuluşu yüreğindeki boşluğun cehenneminde el yordamıyla ararsanız sizi oradan çekip çıkaracak çok yüksek bir insan cesareti ve doğası görüşüne sahip birisi Marcus Aurelius. Aurelius’un ifadelerinin ardındaki epistemolojinin tohumlarını ruhunuza ekip payınıza düşeni uygulamamanız için kimseyi zorlamak istemiyorum. Ama, bugünkü politik konjonktürde olmak ya da olmamak savaşının ortasında, Aurelius’un düşüncelerinin gündelik etik pratikleriyle örüp ruhunu kurtarmaya çalıştığı yaşam dokusu, bugün bizim iç yaşam örüntülerimiz, sıkıştığımız boş kalıplar, icat edilmiş semboller ve yarı ritüel pratiklerden daha az kolay değildi belki de. Başka bir deyişle, Marcus Aurelius’a kulak vermeyi denemekle bir şey kaybetmeyiz. Yakamıza yapışan şansızlıklar silsilesi yüzünden umudunuz kırılıp ara ara canın yandığında, umutsuzluk pamuk ipliğine bağlı iradenin son duvarlarına gelip dayandığında, karşısına dikilip yüzleşeceğin korkular suratımıza tutulan bir ayna gibi sırıttığında, umarım Aurelius hep bir nabız atışı veya birkaç harf uzağınızda durur. Epiktetos’un dediği gibi: İnsanları üzen eşya ve hadiseler değildir, onlar hakkında sahip oldukları düşüncelerdir. (s.15)

 

-------------------------------------------------------------------------

Kaynakça 

Asad, Talal. Sekülerliğin Biçimleri: Hristiyanlık, İslamiyet ve Modernlik. Çev. F.B. Aydar. İstanbul: Metis, 2007, 107.
Aurelius, Marcus. Düşünceler. Çev. Ş. Karadeniz. İstanbul: YKY, 2006.
Aurelius, Marcus. Meditations. Trans. A.S.L. Farquharson. London: Everyman, 1992.
Baker, Ulus. Dostoyevski ve Tarkovski. Alındığı tarih, 5 2007, http://www.korotonomedya.net/kor/index.php?id=21,215,0,0,1,0
Bachmann, Gideon. “Pasolini Source, Pasolini on de Sade: An Interview during the Filming of "The 120 Days of Sodom” İçerisinde Film Quarterly, 29: 2 (1975-1976, Winter,): 39-45, 41.
Baudrillard, Jean. “Why Theory?” İçerisinde Hatred of Capitalism. Der. Chris Kraus ve Sylvére Lotringer. Massachusetts: Semiotext(e), 2001.
Buzzati, Dino. Tatar Çölü. Çev. N. Önol. İstanbul: Varlık Yayınları. 1968 Mayıs, 206.
Cioran, Emile. Burukluk. Çev. H. Bayrı. İstanbul: Metis, 2000, 13.
Derrida, Jacques. “Ethics and Politics Today” in Negotiations: Interventions and Interviews 1971-2001 Ed. Ve Çev. Elizabeth Rottenberg. 295-314. Stanford: Stanford: Stanford University Press, 2002.
Dumézil, Georges. Mitra-Varuna: An Essay on Two Indo-European Representations of Sovereignity. Trans. D. Coltman. New York: Zone Books, 1988, 125.
Eck, Werner. The Age of Augustus. Çev. D. L. Schneider. Oxford: Blackwell Publishing, 2003.
Eliade, M. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi II. Trans. A. Berktay. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2003, 181.
Epiktetos. Düşünceler ve Sohbetler. Çev. Cemal Süer. İstanbul:  Kaknüs Yayınları, 2010.
Fordyce, David. The Elements of Moral Philosophy. Indianapolis: Liberty Fund, 2003.
Gibbon, Edward. The Decline and the Fall of the Roman Empire. London: Penguin, 1985.
Gombrich, E.H. Dünya Tarihi. Çev. A. Mumcu. İstanbul: İnkilap, 121.
Gökberk, M. Felsefe Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2002, 110.
Kavas, Levent.  Açtırma kutuyu. http://www.havadiskibris.com/yazi/1119/actirma-kutuyu.html
MacIntyre, Alasdair. After Virtue: A Study in Moral Theory. Notre Dame & Indiana: University of Notre Dame Press, 1984, 233-4.
MacIntyre, Alasdair. A Short History of Ethics. London, Routledge, 2004, 104.
Manguel, Alberto. Okumanın Tarihi. Çev. F. Elioğlu. İstanbul:YKY, 2004,115.
Ross, M. C. & Lönnroth, L. “The Norse Muse: Report from an International Research Project.” İçerisinde Alvíssmál, 9, (1999): 3–28.
Russell, B. History of Western Philosophy. London: Routledge, 2007, 241.
Sloterdijk, Peter. Critique of Cynical Reason. Trans. M. Elred. London: Verso, 1988. 
Tacitus, Cornelius.  Dialogues, Agricola, Germania.  Çev. W. Peterson. London:  William Heinemann Ltd., 1958.

Bu haber toplam 2523 defa okunmuştur
Gaile 382. Sayısı

Gaile 382. Sayısı