Mary Quant’ın Şehri’ndeyim…
Londra denince akla binbir “simge” gelir. Ziyaretçiler için müzeleri, sanat galerileri, kiliseleri, bahçeleri, kütüphaneleri, Oxford street, Trafalgar Square, Harrods, Selfridges, Hyde Park, Big Ben, Royal Albert hall, Tower Bridge v.s önemlidir.
Londra’ya, çok kez kısa ve orta vadeli ziyaretler yaptım. Orada “yaşar” hale gelince, oradaki toplum ve sistem ile sosyalleşme, iletişim kurma kaçınılmaz olur. Bizler, Londra’ya kolayca uyum sağlarız. Bunun nedeni, İngiliz koloni döneminden kalan alışkanlıklar, bilinç ve kültürdür.
Uzun zaman geçmiş gitmeyeli. 2001 yılı sanırım, iki toplumlu kadın grubu olarak “Handsacross the Divide” derneğini kurup “register” yapmak için Londra’yı seçmiştik.
Şimdi ise Landmark “güçlü iletişim” kursu için buradayım. İlk iki basamağı İstanbul’da yaptığım sırada “Bu eğitim Londra’da nasıl olurdu” sorusu kafamda dolaşıp durdu. Çünkü “Etkileşimli eğitim”de, öğretmenler kadar katılımcılar da öğretici ve etkileyicidir. Doğru bir düşünce olup olmadığını deneyerek göreceğiz.
***
Londra’ya gitmişken, genç kızlık dönemimin moda “ikon” u Mary Quant ile görüşebilme olasılığı doğuyor. Hayatta olduğunu biliyorum. Onun kozmetik, giyisi, rengarenk külotlu çoraplarının 1972-74 yıllarında Kıbrıs Türk tarafı temsilcisiydim ama görüşmek nasip olmamıştı. 1960’ların ortalarında ürünlerinin müşterisiyken, 70’lerde satıcısı olmuştum. Kıbrıs temcilcisi J.Dimitriadis’ten Türk tarafı temsilciliğini almıştım. İlk kez eczneme Londra’dan makyaj uzmanları gelir ve müşterilerime uygun renk ve tonda ürünler önerirdi. Hiç denenmemiş renkler ve onlara taktığı ilginç isimlerle cazibe yaratıyordu. Renklerinin muhteşemliği için sloganı: “Colour Addict” ti. Makyaj ürünlerinden kazandığım parayı, onun sade, modern, devrimci elbiselerini alarak harcıyordum.
Kişisel tarihimizde Kıbrıs sorunu her zaman baş köşededir. 1974 savaşı çıkınca temsilciliğim düşmüş oldu. Londra’ya gidip Hyde Park karşısındaki Hilton Otel’de müdürleri ile konuşmuş ama başarısız olmuştum. Rum temsilci “verin” demeden onlar “evet” diyemezdi. Nitekim J.Dimitriadis kabul etmedi. Birkaç yıl sonra İstanbul’da Pereja firması Mary Quant ürünlerini ithal etmeye başlayınca onlarla çalıştım ama birkaç yıl sonra başarısız olup M.Quant temsilciliğinden vazgeçtiler.
Mary Quanrt, 60’lı yıllardan itibaren düyanın tüm genç kızları, kadınları, belki de erkekleri tarafından “mini etek” yaratıcısı olarak tanımış ve sevmiştir. Dünyamız o dönemlerde pek çok politik ve kültürel değişim hareketlerine sahne olmuştur. Kadınların özgürleşmeleri yönünde yapılan en büyük devrim doğum kontrol haplarının keşfedilmesidir. Mary Quant yarattığı “mini etek” ile kadınların giyim kuşam üzerinden de özgürleşmelerine katkı koyacaktı. Tüm dünyada “saklanan” kadın bacakları ufak bir bez parçası altında sere serpe görünür hale gelecekti. Mini etek, kadınlar için geleneklere, mevcut ahlak anlayışına başkaldırı, hareket serbestliği sağlayan, kadınları daha enerjik kılan, özgürlük ve rahatlık haliydi. Diğer yandan ondan önceki dönemde aynı tarzda giyinmek zorunda bırakılan “anne-kız” ortak giyisi tarzının yıkılmasını sağladı. Onun giyim ve makyajda yaptığı devrim, Feminizme hareketine, kadınlık tarihine bir katkı olarak da algılanıyor..
1973 sonbahar -Sezer Eczanesi.. Sağlık Bakanı N.Manyera ile Eczacılar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri..
Soldan Sağa, Sezen.S.Kaya, Başeczacı Kamer Yusuf, Nebil Nabi, Fatma Raşit(Sezer) (Mary Quant kreasyonu giyisisiyle) Bakan Manyera, Serpin Onay, Şerife Eminağa, Kamran Aziz ve S.Suphi Soner..