1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Maskesi Düşen “Dev”in Çaresizliği
Aslı Murat

Aslı Murat

Maskesi Düşen “Dev”in Çaresizliği

A+A-

KKTC denen yapının içinde yaşıyor olmaktan her daim huzursuzluk duydum. Bunu, yüksek perdeden siyasi eleştiri yapmak için söylemiyorum. Serzenişim, çok daha basit bir nedenden kaynaklanıyor. Vatandaşları olarak bize  sunduğu hizmetler, hiçbir zaman mehter takımı melodisini aşamadı. Sağlık, eğitim, güvenlik ve adil gelir dağılımı  gibi en temel insani ihtiyaçlar bile, tam anlamıyla devlet eliyle sağlanamadı. Tabi ki her dönemde, kendine güvenlikli alan yaratabilen bir kesim oldu. Benim şu anki derdim, ne onlar ne de bu düzeni dönüştürülebileceğini iddia eden siyasi elitler.

Salgın hastalık, tüm ülkeyi etkisi altına alan doğa olayları ve benzeri kriz durumlarında, devletlerin yeterlilikleri ve karakterleri daha çıplak bir şekilde ortaya çıkar. Hele de bizim gibi, ne idiği belirsiz yapılar söz konusu olduğunda, mesele daha bir karmaşıklaşır.

Geçtiğimiz hafta açıklanan “1. ekonomik tedbirler ve destek paketi”  içerisinde; yoksullar, kendi namına çalışanlar ve yabancılar yok sayılırken, buna karşılık  bankalar başta olmak üzere yüksek gelire sahip iş verenlerden ricada bulunuldu. Yanında işçi çalıştıran işverene 1,500 TL yardım yapacağını söyleyen devlet, açıklamasında işverene kendi sorumluluğunu hatırlatmamakta, kuzuyu kurdun insafına terk etmektedir. Bu bedelin, yalnızca KKTC – TC uyruklu kişilere verileceğini de ekleyerek, kendi anayasasındaki eşitlik ilkesinin üstüne basıp geçmekte, uyması gereken temel kuralları bile göz ardı etmektedir. Aslında bahsi geçen hususlar karşısında çok da şaşırdığımı söyleyemem. KKTC diye anılan devlet düzeni, kısmi ilerlemeler dışında, özel sektördeki çalışma koşullarında tam anlamıyla bir denetim sağlayamamış, işçi güvenliği ve iş güvencesi alanlarında koruyucu tedbirleri somut olarak hayata geçirememiştir. Normal zamanlarda bu çarka çomak sokamayan, dar gelirli insan gruplarının hayatını iyileştiremeyen bir sistemin, bugün harikalar yaratması da mümkün değildir. Kısacası yapının karakterinde, yoksullarla dayanışma ve yabancıların (Türk dışında) haklarını gözeten politikalar geliştirme pratiği yoktur.

Gelelim yetersizlik noktasına. Bunun en büyük nedeni, maddi olarak başka bir ülkeye bağımlılıktır. Tabi ki dünyanın her noktasında ekonomik önlemler alınmakta, pek çok hak budanmaktadır. Ama bunun yanında sabit geliri olmayan, devlet dışı alanlarda çalışan kesimleri güçlendirecek mekanizmalar da devreye sokulmaktadır. Dilimizden düşürmediğimiz ve anayasamızın baş köşesinde yer alan “sosyal devlet” ilkesi gereği, bu şekilde hareket etmek kaçınılmazdır. Fakat var olan bağımlılık, bu gibi adımları atabilmemizin önüne geçmektedir.  Merkezi ve yerel yönetimler arasında bir ayrım yapmak istiyorum. Lapta belediye başkanının gafı dışında, pek çok başkan tüm bilinmezliklere rağmen, inisiyatif alarak adım atmış, sorunların çözülmesine katkı sağlamışlardır. Tabi ki olması gereken budur. Çünkü yerelde yaşananları, birebir tespit edebilecek kişiler de onlardır. Ama bunu güçlendirmekten ziyade daha da zayıflamalarına sebep olacak maddi kesintiler yapılması, kabul edilebilir değildir.

Eee bunları biliyoruz, kara bulutların farkındayız, var mı çözüm önerin? diye soranlar olacaktır. Bu aşamada tek umudum, toplum olarak krizle birlikte iyice belirginleşen yokluğumuzu kabullenip yepyeni bir yola çıkmak için yeterli iradeyi ortaya koyabilmek. Gerçi aksini düşünmek mümkün değil. Çünkü kapandığımız fanuslardan çıkıp normal hayata karışmaya başladığımızda, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını göreceğiz. Belki o zaman zihinlerimize çöken sis dağılır ve yeni bir yol inşa etmeye başlarız.

 

Bu yazı toplam 2506 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar