1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Mavratsas’ın Ardından Kıbrıs…[1]
Mavratsas’ın Ardından Kıbrıs…[1]

Mavratsas’ın Ardından Kıbrıs…[1]

Mavratsas aslında ta o zamandan bugüne değin pek de değişmeyen baskın milliyetçi paradigmanın nasıl işlediğini görmüş ve bu çıkmazlardan çıkabilmek için Kıbrıslı Rum toplumu ile ilgili olarak yapılması gerekenleri anlatmaya çalışmıştı

A+A-

 

Hakan Karahasan
[email protected]

 

Gidenlerin ardından yazı yazma ve anma geleneğine sahip bir toplum değiliz diye düşünmekteyim. Her ne kadar yakın zamanda “giden” kişilerin ardından üç-beş satır yazı yazan bireyler çıkmış olsa da, bunun bir gelenek olmadığı aşikâr. Böyle bir geleneğin ne gibi bir faydası olabileceği sorusuna değişik yanıtlar verilebilir elbette. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür yazılarla sadece “giden” kişilere bir saygı duruşu ve onların ne kadar yüce oldukları anlatılmıyor. Kısa da olsa, dünyadan ayrılan bu kişilerin yaşadıkları toplum nezdinde neler bırakmış oldukları, hataları, doğruları anılıp, giden kişiler anılmış oluyor.

Bu girişi yaptıktan sonra konuyu daha da fazla uzatmaya gerek olmadığı kanısındayım. Bilindiği üzere, Kıbrıslı Rum akademisyen Mavratsas geçtiğimiz hafta aramızdan ayrıldı. Kendisiyle yüz yüze tanışmadan çok önce adını duymuştum. Kapıların kapalı olduğu 2002 yılında, o zamanlar yüksek lisans tezimle ilgili araştırmalar yaparken kitapçıda “Elen Milliyetçiliğinin Kıbrıs’taki Yönleri” adlı bir kitap gözüme ilişti. Başlığı olduğu kadar kapağı da ilgimi çekmişti. O an kitabı alıp, incelemeye başladım ve ilk bakışta göze çarpan birkaç küçük çeviri ya da dizgi hataları dışında son derece ilgi çekici bir çalışma olduğunu fark etmiştim. O gün kitabı alıp eve döndüm. Döndükten sonra heyecanla sayfaları karıştırmaya başladım. Elen milliyetçiliğinin Kıbrıs’a nasıl yansıdığını Mavratsas’ın kaleminden okurken, yakın Kıbrıs tarihini farklı bir bakış açısı ile görebilme fırsatı doğmuştu benim için.

Annan Planı şoku geçtikten yıllar sonra, şu an tarihi tam hatırlamıyorum, Goethe Enstitüsü’nde bir söyleşi vardı. Mavratsas ile ilk kez karşılaşmıştım. Çok iyi hatırlıyorum. Annan Planı ve sonrasında olası çözüm umutları ile ilgili düşünceler, deyim yerindeyse “havada uçuşurken,” eleştirileri gayet sakin bir şekilde göğüsleyip, söylenen “hayır” ile trenin kaçtığını ve bu treni yakalamanın çok zor olduğunu söylemişti. Şu soruyu soracak olursak: CransMontana’nınbaşarısızılıkla sonuçlanmış olması onu haklı mı çıkardı? Hiçbirşey tam olarak bitmiş olmasa da, göstergeler, en azından bugün itibarıyla, pek iç açıcı değil ama bu havluyu atıp, nehrin akışını seyretmemiz gerektiği anlamına gelmiyor elbette.

Sonra aradan yıllar geçti ve Kıbrıs Akademik Diyalog adlı derneğin yürütme kurulu toplantısında, kendisiyle Hamur’da resmen tanışma fırsatı buldum. Son derece kibar, alçakgönüllü ve gülümser bir ifadeyle “Merhaba! Ben Ceasar – İngilizce olarak, Türkçedeki söylenişi ile Sezar” deyip elini uzatmıştı. Ben ise, önceden onu okuyup, kitabı üzerine uzun zamanlar boyunca düşünen birisi olarak, kendisiyle karşılaşmanın getirmiş olduğu heyecandan dolayı sadece gülümseyebilmiştim. Dernekte birkaç kez daha kendisi ile sohbet edebilme fırsatım oldu. O az sayıda sohbetlerde Mavratsas’ın esprili ve güleç kişiliği, konuşulan konulara son derece sakin ama bir o kadar da değişik açılardan bakabildiğini gördüğümde, bir akademisyen adayı olarak kendisine hayranlık duymamak içten değildi. Bir örnek vermek gerekirse, toplantıda son derece ciddi, hatta gerilen bir tartışma söz konusu iken birden yapmış olduğu espriyle bütün havayı pozitif şekilde dağıtabilen bir kişi idi. Yaptığı espriler ve gülümsemesi, halen dün gibi aklımdadır.

Üzerimde bıraktığı en önemli iz olarak şunu söyleyebilirim: Mavratsas sayesinde, kapıların kapalı olduğu bir dönemde adanın güney yarısında milliyetçilik olgusu, aradaki çatışmaların bir sürü karmaşık unsurlarla bağlantılı olduğunu öğrenme fırsatı edinmişken, diğer yandan ise Elen milliyetçiliği ve Kıbrıslılık arasındaki gergin ilişkinin kendisinin vefat ettiği 2017 yılında hâlâ yapmış olduğu tespitler üzerinden devam ediyor olması, onun zamanının ötesinde bir analiz yeteneğine sahip bir düşünür olduğunu gösteren en önemli örneklerden birisidir. Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse, yakın zamanda Kıbrıslı Rum toplumunun gerçekleştireceği Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki adaylar ve kullandıkları söylemlere bakıldığında, Mavratsas’ın ne derece haklı olduğu görülebilecektir. Milliyetçi düşüncenin “laf ola” birleşmeden bahsederken aslında ne derece ayrılıkçı olduğunu (her iki milliyetçi düşünce açısından) şöyle ifade etmektedirMavratsas: “Gerek Türk, gerek Elen milliyetçi ideolojisi etnik arı devletler amaçlıyor ve Elenler ile Türklerin Kıbrıs’ta barış içinde birarada fonksiyonel varlığı yönündeki her türlü senaryoyu reddediyor” (s. 138). Adanın her iki tarafındaki milliyetçi ideolojilerin en baştan beri “temiz ve ayrı” dünyalar tahayyül ettiklerini net bir şekilde aktarırken, çalışmanın odak noktasını oluşturan Elen milliyetçiliğine yoğunlaşırken belirttiği üzere “Kıbrıs Elen tarafıyla sınırlı kalırsak, Kıbrıs Elen milliyetçiliği, gerek 1974 öncesi, gerek sonrası iki toplumun barış içinde birarada yaşamasında ve işbirliği geliştirmesinde en ciddi engellerden birini oluşturdu” (Mavratsas, s. 138).

Yukarıdaki satırlarda görüleceği gibi, Kıbrıslı Rum toplumundaki Elen milliyetçiliği ve bunun bugün nelere yol açtığını, açmaya devam ettiğini belirtirken, çözüm olarak da aslında CransMontana’da çöken sürecin zaten baştan çöküntü olacağını, dolaylı da olsa, muştuluyordu. Peki nasıl bir çözüm? Adına çözüm denilen o “ütopya”ya nasıl ulaşılabilir? Bu konuda sivil toplumun önemini detaylı bir şekilde anlatırken, sivil toplumun neden önemli olduğunu anlatmaktan geri kalmıyor. Niyazi Kızılyürek’in 8 Ekim 2017 tarihli Yenidüzen gazetesinde çıkan “KessarMavratsas’ın Ardından”başlıklı yazısında belirttiği gibi, kitabınilk olarak 1998 yılında Yunanca, 2000 yılında ise Türkçe yayımlandığı düşünüldüğünde, Mavratsas’ın ne derece doğru tespit yapmış olduğunu görmek mümkün: “Şu ana kadar yeniden yakınlaşma (tam ifade etmek istiyorsak tırnak içinde vermeliyiz), ekseriyetle siyasi ve entellektüel elit tabaka düzeyinde oluyor. Kıbrıs Elenleri gerçek bir yeniden yakınlaşma istiyorlarsa bu, sıradan vatandaş düzeyinde yapılmalıdır. Bundan başka, Kıbrıs Türkleriyle güven inşasının sıradan bir iyi niyet ve doğru psikoloji meselesi değil, tarihsel gereklilik olduğunu anlamalıdırlar. Kıbrıs sorununun psikolojik boyutu her durumda mevcuttur, ancak onu cevherleş-tirip Kıbrıs sorununun çözümünde en esas unsur haline getirmek büyük yanlış olur” (Mavratsas, s. 138-139).

Başka bir deyişle, Mavratsas aslında ta o zamandan bugüne değin pek de değişmeyen baskın milliyetçi paradigmanın nasıl işlediğini görmüş ve bu çıkmazlardan çıkabilmek için Kıbrıslı Rum toplumu ile ilgili olarak yapılması gerekenleri anlatmaya çalışmıştı. Diğer yandan ise sivil toplumun motivasyonunun önemine işaret ederken, bunun yanında Kıbrıslı Rum toplumunun Niyazi Kızılyürek’in ifade ettiği gibi “kendini beğenmiş,” popülist, sığ ve anti-entelektüel, diğer bir deyişle "köylü" bir sade vatandaş zihniyeti ve milliyetçiliğine de yan baktığını söylemekte fayda var.

Hemen belirtmek gerekir ki; bazı kişilerin bu satırları okuyup, adanın kuzeyinde bazılarının yapmaya çalıştıkları gibi bu tarafta hüküm süren milliyetçi düşüncenin haklılığından bahsetmesi, ancak ve ancak gülünç veya Mavratsas’ın söylediklerini bağlamdan koparıp, kendi isteği doğrultusunda kullanmak olur, ki bu Mavratsas’ın söylemeye çalıştığının tam zıddıdır. Metne ihanet etmeyen bir okuma bizlere gösterir ki, Mavratsas’ın Kıbrıslı Rum toplumu ve Elen milliyetçiliği okuması, bizlere adanın güney tarafında hâkim olan ve halen hüküm süren bazı sorunları daha iyi anlayabilme ve birlikte çözümler üretebilme olanakları da sunmaktadır. Belki de, bir düşünür olarak Mavratsas’ı uğurlarken adanın insanları olarak ona olan borcumuzu tıpkı kendisinin yaşadığı toplum içindeki eleştirilere aldırmayıp yoluna devam ederken yaptığı gibi yapmak gerekiyor. Bunu yaparken, bahsi geçen açmazları statik unsurlar olarak değil, dinamik süreçlerin birer parçaları olarak görüp, ilerlemek gerekiyor. Hoşça kal Mavratsas!


Kaynakça

Kızılyürek, Niyazi. (2017). “Kessar Mavratsas’ın Ardından.” Yenidüzen. 8 Ekim, s. 7. (Çevrimiçi versiyonu için, bkz: https://www.yeniduzen.com/kessar-mavratsasin-ardindan-11338yy.htm).

Mavratsas, Kaysar V. (2000). Elen Milliyetçiliğinin Kıbrıs’taki Yönleri: İdeolojik Çatışmalar ve 1974-1996 Kıbrıs Elen Kimliğinin Toplumsal İnşası. Çev. Öztürk Yıldırımbora. Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları.


 

[1] Yazının ilk versiyonunu okuyup bana tavsiyelerde bulunan İbrahim Beyazoğlu’na teşekkürü bir borç bilirim.

 

 

 

Bu haber toplam 2762 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 438. Sayısı

Gaile 438. Sayısı